Sait Özdemir: Aslı aslına çeker

Sait Özdemir: Aslı aslına çeker
Hz Mevlana, ‘Her şey, neye layıksa ona dönüşür.’ der.

Eski zamanlarda bir Sultan yaşarmış. Sultanın en büyük zevklerinden bir tanesi de yakın dostları ve yardımcıları ile birlikte ava çıkmakmış. Av dönüşlerinde uğradığı diyarlarda sultana çeşitli hediyeler sunulur, o da bu hediyeleri sarayında muhafaza edermiş. Bu hediyeler arasında asil, soylu hayvanlar da bulunmaktaymış, ancak sultanın iyi bir hayvan bakıcısı yokmuş. Uzak bir beldede namı yayılan bilge bir bahçıvanın haberini alan sultan vakit kaybetmeden o zatı ziyarete gitmiş ve sarayında çalışmak için davet etmiştir. Bu daveti bir onur kabul eden zat seve seve sultanın sarayına gitmiş ve işe başlamıştır. Bir sabah sultan bendeleriyle ava çıkmış ve av dönüşü geçtiği beldelerin birinde sultana asil bir tay hediye edilmiştir. Saraya varınca sultan tayı bahçıvana teslim edip; “Bahçıvan efendi bu tay asil mi asil bir tay, onu tımarlayıp güzelce bak” diye tembihlemiştir.

Diğer günün sabahında bahçıvan bahçe işleriyle uğraşırken sultan yanına varıp; “Bahçıvan efendi nasıl bizim tay” diye sorunca, bahçıvan; “İyi iyi olmasına sultanım da aslı hu nesli hu” cevabını vermiştir. Sultan; “Nasıl yani bir problem mi var tayla ilgili” deyince, bahçıvan sultana; “Sultanım, asil bir atın sırtına sinek, böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar ancak bizim tay adeta bir öküz ve inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor”. Buna şaşıran padişah merakını gidermek için av dönüşü gider tayı hediye eden adamı bulur ve tay hakkında birkaç sual eder. Tayı hediye eden adam şunları anlatır; “Bey, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldü ve tayı bizim inek emzirdi, yani tay buzağılarla büyüdü” deyince, meselenin sırrı çözülmüş olur.

Sultan bahçıvanın bu bilgeliğini ödüllendirmek ister ve saraya döndüğünde; “Aferin sana bahçıvan efendi!” der ve adamlarına; “Götürün bahçıvana iki tas fazla yemek verin” diye emreder.

Başka bir gün sultana av dönüşü, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye ederler ve sultan hindiyi bahçıvana teslim eder. Bunun çok güzel ve soylu bir hindi olduğunu, ona çok iyi bakmasını söyler bahçıvan efendiye. Bahçıvan hindiyi alır yerine koyar ve bakımını yapar. Bir müddet sonra yine sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar, bizim bahçıvan; “İyi iyi olmasına da sultanım aslı hu nesli hu” cevabını verir. Sultan biraz gergin bir şekilde; “Bahçıvan efendi hadi tayda bir sıkıntı vardı bunun neyi var” diye sual edince; “Sultanım asil olan bir hindi öteceği zaman, kabarır kabarır, ibibiği masmavi olunca başlar ötmeye, bizim hindi kabarıyor kabarıyor ibibiği masmavi oluyor tam ötecek, kafasını suya daldırıyor anlayacağınız bunun da soyunda bir bozukluk var.” Buna çok şaşıran padişah işin aslını öğrenmek için atlayıp soluğu hindiyi hediye eden hanede alır, hanenin sahibi hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Padişah büyük bir şaşkınlık içindedir, bir yandan bahçıvanın bilgeliğine hayran kalır, öteki yandan da başına gelen bu olaya hayıflanır.

Saraya döndüğünde; “Bahçıvan efendi gel gel” diye seslenir, adamlarına; “Götürün bahçıvan efendiye üç tas en güzel yemeklerden verin” diyerek ödüllendirir. Bu hikâyeyi fazla uzatmadan sonlandıralım.

Yani neslini ve aslını öğrenmek istiyorsan kendine bak, nasıl davrandığına, nasıl yaşadığına.

yazının devamı..

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum