Sait Özdemir: Akıl hakikati idrakten acizdir.
"Duyu gözü ancak el ayası gibidir. Onun her yanına elin erişmesi imkansızdır”der, Mevlana Celaleddin-i Rumi
Mevlana hazretleri Mesnevide Hintliler halka göstermek için getirdikleri fili karanlık bir odanın içine koydukları bir hikayesinden bahseder. İnsanlar fili görmek için sırayla o karanlık mekâna girmeye başlar. O karanlıkta fili görmek mümkün olmadığından herkes onu eliyle yoklar.
Birinin eli filin hortumuna gelir der ki,filin şekli tıpkı bir boru gibi. Birinin eli de kulağına rastlar oda fil bir yelpaze gibi der. Bir başkası eliyle filin ayağını yoklayınca, filin şeklinin bir sütun gibi olduğunu söyler. Bir başkası da elini filin sırtına sürüp der ki, bu fil bir tahtı andırıyor.
Böylece herkes filin dokunduğu bir organı ya da birbirinden duyduğu kadar fili tanıdı. Bakış açıları yüzünden söyledikleri farklıydı.
Sadece bir noktaya veya bir yöne bakarak karar vermek sadece parçaya odaklanmak bütünü görememek bir çok yanlışlığın ve iletişim hatalarının temel sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mesnevi’de anlatılan karanlık odadaki filin farklı uzuvlarına dokunarak kendilerine göre anlamlar çıkaran kişilerin hikâyesi bu duruma verilebilecek çok güzel bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Biri “dal” derken, öteki “Elif” diyordu. Herkesin elinde bir mum olsaydı söylediklerinde farklılık olmazdı.
Hani güzel bir söz vardır sevgili dostlar ‘karanlığa küfredeceğine bir mum yak’ ve gerçekleri gör diye.
“Akıl hakikati olduğu gibi idrakten acizdir”der. Muhyiddîn İbnü’l-Arabî
İnsanı insan yapan birçok özelliğin içinde belki de en özgün olanı düşünme ve düşündüğünü düşünebilme becerisidir.
Yunan Stoa felsefecilerinden Epiktetus “İnsanları şeyler değil, onları nasıl gördükleri rahatsız eder” diyerek insanın kişisel algısının mutluluk ya da özgürlük gibi kavramları şekillendirdiğini tartışır.
Ona göre kişiye dış nesneler ya da özneler zarar veremezler, ancak kişinin kendi beklentileri, tutumları ya da inançları zarar verebilir.
Modern ruhbilimi insanların aynı ortamlarda, aynı uyaranlara neden farklı anlamlar yüklediklerini şu şekilde ifade eder. İnsanlar içinde bulundukları durumdan veya çocukluktan itibaren kendilerini yetiştiren anne ve babaların tutumlarından, yaşadıkları kültürden etkilendiklerini için aynı ortamlarda aynı uyaranlara farklı anlamlar yüklemektedirler der.
Kişide bir duygusal veya davranışsal tepkinin ortaya çıkması için kişileri, olayları, durumları öncelikle algılaması, ardından anlamlandırması ve yorumlaması gerekir.
Bu işleme sürecinde yaşanılan sıkıntı ve problemler hakikati sağlıklı bir şekilde ifade etmede yetersiz kalabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.