Rüzgârını Peygamberden Alan Bayrak: Arif Nihat Asya
“Arkadaşlarım hep anneli babalı büyüdüler, bana anne babalarından bahsettiler. Ben ömrüm boyunca ‘baba!’ diyemedim. Dört yaşımdan itibaren de dilimde ‘anne!’ kelimesi yoktu. Ben de şiirlerimde annemle konuştum.” hisleriyle özetleyecek ve “çokça anne şiiri yazmamın sebebi bu” diyecekti. Yavuz Bülent Bakiler’in ifadesiyle “Yeni Türk şiirinde ana üzerine en çok şiiri o yazdı.”
“Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Taif’tir, kimi Hayber’dir.
Fethedemedik ya Muhammed,
Senelerdir.”
Nerelisin diye soranlara “İnceğiz Köyü’nde doğmuşum. İnceğiz’i Çatalca’ya, Çatalca’yı İstanbul’a bağlamışlar, İstanbullu olmuşum.” diyen Arif Nihat Asya, 7 Şubat 1904’te doğdu.
Asıl ismi Mehmed Arif’ti. Babası vefat edip yetim kaldığında henüz yedi günlük bir bebekti.
Annesi onu üç yaşına kadar kayınpederinin yanında büyüttü. Bir yıl sonra Osmanlı ordusunda görevli Filistinli bir subayla evlenip Akka’ya taşınmak istediğinde oğlunu da yanında götürme arzusu kayınpederi tarafından uygun görülmedi.
Fatma Zehra Hanım bu duruma çok üzüldü. İkinci eşinden olan çocuğu da süt zehirlenmesinden ölünce üzüntüsü daha da arttı. Her çocuk için “besmele çağı” olarak bilinen dört yaşına geldiğinde Mehmed Arif’in yetimliğine dolaylı bir öksüzlük de eklenmiş oldu.
Bu dönemi; “Arkadaşlarım hep anneli babalı büyüdüler, bana anne babalarından bahsettiler. Ben ömrüm boyunca ‘baba!’ diyemedim. Dört yaşımdan itibaren de dilimde ‘anne!’ kelimesi yoktu. Ben de şiirlerimde annemle konuştum.” hisleriyle özetleyecek ve “çokça anne şiiri yazmamın sebebi bu” diyecekti.
Yavuz Bülent Bakiler’in ifadesiyle “Yeni Türk şiirinde ana üzerine en çok şiiri o yazdı.”
Çocukluğu Balkan Savaşları, gençliği de Birinci Cihan Harbi ve Milli Mücadele sebebiyle yokluklar içinde geçen şair, 40 yıllık bir aradan sonra 1947’de Akka’ya annesiyle buluşmak için gittiğinde onun felçli haliyle karşılaşınca donup kaldı.
Dilden dile, gönülden gönle gezen, bir destan gibi çokça okunan, bestelenen, yorumlanan, ezberlenen “Fetih Marşı”, “Naat” gibi şiirleriyle de tanınan Arif Nihat Asya, ülkemizde hep “Bayrak Şairi” olarak anıldı. Bu durum karşısında arkadaşı İbrahim Metin’e; “Hâlbuki ben, Yelken şiirinin şairi olarak tanınmayı arzu ederdim.” demişti.
Yelken şiirinde imparatorluktan bugünkü hale gelişimizi terk edilmiş bir yelkenli üzerinden canlandırıyordu.
İkinci askerlik döneminde Diyarbakır sıtmasına yakalandığında, rütbeli subaylarca Bayrak Şairi olduğu öğrenilince dikkatli bir tedavi ile sağlığına kavuşacaktı.
Bayrak Şairi olarak bilinmesinin sebebi, 5 Ocak 1940’ta Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşu yıl dönümü törenlerinde okunması için bir gecede yazdığı “Bayrak” isimli meşhur şiirdi.
Mustafa Uçurum “Arif Nihat Asya’yı anlatmak için bir şiiri rehber olarak almak, şairin kurduğu her cümleye haksızlık olur.” şeklinde düşünenlerdendi.
Kemal Tahir’e “Arif Nihat Asya’yı tanımasaydım Devlet Ana’yı yazamazdım.” dedirten şair, “Siz bu milletin malı olmuş büyük bir şairimizsiniz.” diyenlere de “Ben bu milletin nalı bile olamadım.” diyecekti.
Otuzdan fazla dergi ve gazetede yazıları çıkan Asya’ya göre şiir “yetenek, emek ve ilhamın ortak eseri” iken bayrak da “millet olmanın tescili, beratı” idi. Vatan ise “secdeyle damgalanmış toprak” demekti.
Hakkı Mahmut Soykal’a ithaf ettiği 200 mısralık Naat şiiri için “Kendimi Hz. Peygamber’in (aleyhisselam) huzurundaymış gibi hissederek yazmaya çalıştım.” diyen şair, Türkiye’nin ve insanlığın kurtuluşunu “Hz. Peygamber’in (aleyhisselam) sünnetinin yaşanmasına bağlı” olarak görüyordu.
Kastamonu Lisesi’nde öğrenciyken meşhur Nasrullah Cami’nde bir Cuma vaazında Hz. Peygamber’in (aleyhisselam) vasıflarını dinledikten sonra “Peygamberimizin de (aleyhisselam) benim gibi babasız ve annesiz büyüdüğünü, benim gibi dedesinden amcalarına kaldığını öğrenmiştim.” diyerek teselli bulacaktı.
Saadettin Kaynak’a göre O’nun “şiirlerinin merkez şahsiyeti Hz. Muhammed’di (aleyhisselam).” Şairimiz, Hz. Peygamber’in (aleyhisselam) doğumuna, hicretine ve vefatına dair şiirler yazacak, ebced hesabıyla tarihler düşürecekti.
Öğretmen yani memur bir şair olarak 23’ü şiir, 11’i düzyazı olmak üzere 34 kitabı; toplamda ise üç binden fazla şiir ve binden fazla düzyazısı bulunan Arif Nihat Asya’nın Fatih Sultan Mehmed Han’a karşı özel bir ilgisi vardı.
İstatistiklere göre Cennetmekân için tam 66 şiir yazarken çeşitli şiirlerinde Fatih’in ismini 112 kez andı. Yavuz Bülent Bakiler’in yorumuyla “İstanbul’un fethine dair yazılan şiirler içerisinde Arif Nihat Asya’nın Fetih Marşı başta geliyor ve müstesna bir yüzük taşı gibi duruyordu.” Asya’ya göre “Mimar Sinan da eserleriyle fethi tamamlayan adam”dı.
Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 53. yıl dönümüne denk gelen tarihte, 5 Ocak 1975 gününde Ankara Hacı Bayram Veli Cami’nde beş cenaze birden vardı. Tabutlardan biri “haritasını yırttığımın dünyası” diyen şairimize aitti.
Bayrağa sarılı tabutu, Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştaki gençler tarafından tekbirlerle taşındı.
Merhumun, satırlarını hepimizin sıkça duyduğu ‘Dua I’ şiirindeki bir cümlesiyle bitirelim:
“Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım.”
Amin.
Yazar: Mehmet Erturan
Dergilere ve okur-yazarlık konulu kitaplara özel ilgisi var.
İlk yazıları Genç Dergisi’nin Metin Karabaşoğlu yönetimindeki Yazı Atölyesi köşesinde ayın yazısı seçilerek yayınlandı. www.gencgonulluyuz.biz sitesinin ilk yıllarında Ayşegül Genç rehberliğinde başlangıç düzeyinde sayılabilecek köşe yazarlığı tecrübesi oldu.
İlkadım Dergisi’nde köşe yazarlığı, editörlük, yayın kurulu üyeliği, sorumlu yazı işleri müdürlüğü yaptı. İlkadım’ın gençlik eki Genç Adam Dergisi’nin kuruluşunda yer alanlardandı.
Genç Doku Dergisi, Adalet ve Medeniyet Dergisi gibi çalışmalara kapak ve köşe yazıları hazırladı. Burs, telif ve imzalı kitaplara layık görülen yılları oldu. www.dunyabizim.com ve www.gencdergisi.com siteleri için zahmetli ama zevkli araştırma yazıları kaleme aldı.
Sosyal medya hesaplarından en çok Twitter ile meşgul. “Herkes bildiğinin öğretmeni, bilmediğinin öğrencisidir” noktasından hareketle dertli dergileri ve isimleri takibe devam ediyor. Abone olmak istediği birçok dergi var ama şu an birazla yetiniyor.
İbrahim Veli’nin “Eğer herkes aynı fikirdeyse hiç kimse yeterince düşünmüyor demektir.” cümlesini aklından çıkarmamaya çalışarak unutkanlıkla mücadele ediyor. Hikmetli, veciz cümleleri not aldığı bir defter tutuyor.
İstikrarlı bir okur olmazsa istediği gibi bir yazar olamayacağını düşünüyor. Samuel Johnson’un ifadesiyle “Yazana zahmet vermeyen bir yazının okuyana zevk vermeyeceğine” inanıyor. Gözlük ve sakalından dolayı Malcolm X’e benzetildiğinde “Sonumuz benzesin yeter…” diyor.
Kendisini, diğer çalışmalarıyla birlikte www.insaniyet.net adresi için dertli denemeler yazma konusunda programlıyor.
Beş kardeşin beşincisi. Nevşehir doğumlu. İzinli tarihçi. İşçi oğlu işçi. Sivilliği önemseyen, içten içe heyecanlı, pozitif, zahmetsiz, dertli, sakin biri. Misyonu fetva, vizyonu takva.
Sade yaşam taraftarı bir hanımla evlilik cüzdanını paylaşıyor. Bir kızı ve oğlu var. Hocasına damat olan kullardan.
Başı mim, sonu nun.
“Kaleme ve yazdıklarına ant olsun.”
Yazar: Mehmet Erturan
www.insaniyet.net
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.