Prof. Dr. Tarhan: Psikoloji 3 kelimede toplanıyor: Akıl, Beyin ve Kültür
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Ankara Üniversite koordinatörlüğünün düzenlediği “Yaratılış Mayası” konulu seminere katılım sağladı. İnsan fıtratı, genetik ve epigenetik kavramları üzerinde duran Tarhan; “Fıtratımızla ilgili genetik kodlarımız genlerimizin etkisi ile genetik olmayıp, epigenetik olan etkileri anlamamızı sağladı. Epigenetik aslında çevrenin gende yaptığı değişiklikler, bizim mizacımız sandığımız, kişiliğimiz sandığımız şeylerdir. Aslında 0-3 yaş arasında öğrendiğimiz şeyler de diyebiliriz.” ifadelerini kullandı.
“0-3 yaş arası çocuğun vücudu değil, beyni büyüyor”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocuğun güven, sevgi veren bir ortamda büyümesinin çok önemli olduğuna değindi. Tarhan; “‘Yaratılış Mayası’ ismini verirken güzel, çok derin anlamı olan bir kavram seçmişsiniz. Şuna benziyor insanın yaratılış mayası ya da fıtrat. İnsanın yaratılışında baktığımızda ilk başta bir genetik yaratılış var. İkincisi genetik kodlarımız var fakat insanoğlu diğer canlılardan farklı olarak dünyaya öğrenmek üzere doğmuş ama diğer canlılar öğrenmiş olarak doğuyor. Mesela bir ördek, yumurtadan çıkıyor suyu görünce hemen yüzüyor. Annesi yüzme öğretmiyor ama insanın yüzme öğrenmesi için uğraşması lazım, ders alması, hoca tutturması, eğitim alması lazım. İnsan psikolojik olarak, zihinsel olarak tıpta prematüre doğuyor kabul ediliyor. Erken doğuyor. Ve ilginçtir 0-3 yaş arası çocuğun yediklerinin %60-70’i beyine gidiyor. 0-3 yaş arası çocuğun vücudu değil, beyni büyüyor. Bu nörobilimin yeni keşfettiği bir şey ve insan bütün hayatta öğrendiği şeylerin %50’den fazlasını 0-3 yaş arasında öğreniyor. 0-3 yaş çok önemli oldu ve o yaşta da en önemli şey anne ve ailedir. Çocuğun güven veren, sevgi veren bir ortamda büyümesi önemlidir. Yani insanın yaratılış modunda en birinci ihtiyacı budur.” şeklinde konuştu.
Psikolojinin yeni alanı: Cognitive psikoloji
Psikolojinin yeni bir alanı olduğundan ve bu psikolojinin önünün oldukça açık olduğundan bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Şu anda bir psikolojinin yeni bir alanı var. Cognitive psikoloji diye geçiyor, insanı bilgisayar gibi gören bir psikoloji dalıdır. İnsanı bir bilgisayar gibi görüp öyle inceliyor ve o şekilde insanı analiz etmeye çalışıyor. Cognitive psikoloji olarak söyleniyor, bu psikolojinin önü açık, yeni bir psikoloji bu. Onun için cognitive psikolojiye biz, geliştirdiğimiz zaman insanın fabrika ayarlarını yani yaratılış mayası dediğimiz durumu çok iyi ayarlarız. Burada ilk bozulan şeylerden birisi, insanın ilk öğrendiği şeyler kimlik, çocuk kimliği öğreniyor. İkinci fıtratı ile ilgili, ikinci öğrenme durumu ergenlik döneminde oluyor. Ergenlik döneminde de beyin tekrar blooming yapıyor. Beyindeki sinapslar, beyindeki bağlantılar birden büyüyor, network açılıyor ondan sonra kişinin çevresine göre, ilişkilerine göre budanıyor ve kişiliği ortaya çıkıyor. Kişilik yapımız böyle ortaya çıkıyor.12 tane ana fıtrat dediğimiz kişilik yapımız var. Kimi içe kapanıktır, kimi dışa dönüktür, kimi mükemmeliyetçidir.” ifadelerini kullandı.
“Çocukta en büyük travmalar 0-3 yaş aralığında başlıyor”
Varoluş ayarlarımıza döneceksek önce 0-3 yaş arasını iyice bilmemiz ve incelememiz gerektiği konusunda değerlendirmelerde bulunan Tarhan; “Fıtratımızla ilgili genetik kodlarımız genlerimizin etkisi ile genetik olmayıp, epigenetik olan etkileri anlamamızı sağladı. Epigenetik aslında çevrenin gende yaptığı değişiklikler, bizim mizacımız sandığımız, kişiliğimiz sandığımız şeylerdir. Aslında 0-3 yaş arasında öğrendiğimiz şeyler de diyebiliriz. Çünkü 0-3 yaş döneminde beyin blooming yapıyor. Beyinde network, sinir hücreleri çalışıyor, ilkbaharda birdenbire çiçekler açar ya birkaç hafta içinde, her yer yemyeşil olur. Yani öyle olurken beyin budama yapıyor. Kişiye sevgi veren bir ortam var mı? Güven veren ortam var mı? Kararlı, tutarlı, devamlı bir ilişki var mı yoksa çocuk ihmal mi ediliyor? Çocukta en büyük travmalar 0-3 yaş aralığında başlıyor. Onun için biz fıtrat ayarlarımızdaki fabrika ayarlarımıza yani varoluş ayarlarımıza döneceksek, önce 0-3 yaş arasını iyice bilmek ve incelemek gerekiyor. Oradaki sorunları bilmek gerekiyor ve neyin fıtrata uygun olup olmadığını en iyi bilecek konumdaki kişi kimdir? Mesela bir çamaşır makinesinin faydası, bir buzdolabının faydasının olup olmadığını en iyi bilecek kişi kimdir, o makineyi üreten fabrikadır. Hiçbir şey yapamazsa en son fabrikanın servisine götürsün, onlar bilirler hatayı düzeltirler. İnsanın fabrika ayarlarına bakacaksak onu en doğru bilecek kişi konumundaki kişi kimdir? Onu yaratandır, onun genlerini koyandır, DNA’sını yazandır, DNA’sını kodlayandır.” dedi.
“Gelenekli olmak güzel ama gelenekçi olmak yanlıştır”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan sonradan öğrenilen iki kodun cinsel kimlik ve ahlak olduğundan bahsetti. Bu bağlamda söylemlerine devam eden Tarhan; “Howard Gardner 1980’lerde çoklu zekâ teorisini geliştirmiş. Çoğu insanın mantıksal zekâsı olduğu gibi duygusal zekâsı var, sosyal zekâsı var. Harvard’dan bir hoca bu onun tezi çok müthiş bir devrim yaptı. Ve burada çoklu zekâda, zekânın tek olmadığı mesela doğa zekâsı var, şimdi yeni çalıştığı bir zekâ var. Ahlak zekâsı çalışıyor, insanın doğuştan ahlak kodları var mı diye ve onu bulamadı. Doğuştan kodlar yok. Ahlak sonradan öğreniliyor. Sonradan öğrenilen iki şey var: Birincisi cinsel kimlik, ikincisi ahlak. Bu ikisi sonradan öğreniliyor. Toplum öğretiyor, kültürel olarak öğreniyor. Mesela evlilik kültüreldir. Onun için burada kültür çok önemlidir. Onun için psikoloji 3 kelimede toplanıyor: Akıl, beyin ve kültür. Beyin var, beyin işleniyor. Akıl var ama toplum öğretiyor, bunula toplanıyor. Yani psikolojiyi 3 kelimede toplarsak akıl, beyin, kültür diyebiliriz diye özetlenebilir. Şu andaki gençlerin kafası çok karışıktır. Annelerimizin ve babalarımızın öğrettiği farklı, modernizmin öğrettiği farklı, sosyal sistemin, kültürel sistemin öğrettiği farklı. Çocukların kafası çok karıştı. Karışık kafaya, kanıta dayalı bilgilerle aydınlatmak gerekiyor. Geleneklerimiz güzeldir, gelenekten alacağız ama gelenek demek şu demek değildir unutmamak gerekiyor. Gelenekli olmak güzel ama gelenekçi olmak yanlıştır.” şeklinde konuştu.
“Aklımızı fen bilimleri, kalbimizi din bilimleri aydınlatır”
Yaratılış mayasına yapılacak en uygun şeyin eğitim sistemimiz olduğu konusunda değerlendirmelerde bulunan Tarhan; “Şu anda Türkiye'de fen bilimleri ile din bilimleri dengesi kurulmaya çalışılıyor. İnşallah bunu kurarsak fıtrata daha uygun gençler yetişir. 1. fıtrata uygun yapacağımız, yaratılış mayasına yapacağımız en uygun şey, bizim eğitim sistemimizdir. Eğitim sistemimizi, medrese-i zül celaleyn yani fen bilimleri din bilimleri beraber okuduğu bir eğitim sistemi haline dönüştürmektir. Bu aslında çok zor değil. Şu anda Talim ve Terbiye kurulunun önünde bazı çalışmalar var. Onlar ele alacaklar. Fen dersleri okutulurken bu fen derslerinin Allah'ın sanatı olduğunu düşündürerek okutacaklar. Eğitim sistemimiz aynı dersleri anlatırken birdenbire o eğitim sistemi, fizik kimya matematik hepsi bir anda iman dersi haline gelebilecek. Allah’ı hatırlayarak, ağaçları, kuşları Newton yasalarını Arşimet yasalarını okuduğun zaman; ‘Allah ne güzel yaratmış.’ diyerekten o çocukların beyninde akıl ile kalp birleşecek. Aklımızı fen bilimleri aydınlatır. Kalbimizi din bilimleri aydınlatır. İkisi bir araya geldiği zaman akıl ve kalp sentezi oluyor. Akıl ve kalp sentezi olduğu zaman, talebenin motivasyonu artıyor. Talebenin sonra gayreti, himmeti artacak ve kafasında tanrı var mı yok mu sorusunu sormadan kendi değerlerimize sahip çıkacak. Yoksa şu anda kendi değerlerimizin sahip çıkmamasının sebebinin arka planında inanmaya ihtiyaç hissetmemesi var. İnanmaya ihtiyaç hissetmediği için çocuklar inanmıyorlar. Nasılsa benim inanmama gerek yok diyerek devam ediyor.” dedi.
“Çocuklarınızı ikna, inandırma ve sevdirme ile eğitin”
Anne ve babaların çocuklarını küçük yaşta hangi cinsel kimlik rolü ile yetiştirmesi gerektiğinden bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan çocuğun ileriki yaşlarında o yetiştirildikleri rolde olacağı konusuna değindi. Tarhan; “Üçüncü cinsel kimlik geni yok, onu söyleyeyim ama eşcinsellik sosyal bir durum, sosyal normdur. Toplum onaylar onaylamaz, bir anne-baba onaylar veya onaylamaz. Onun için anne ve babalar çocuklarını küçük yaştan hangi cinsel kimlik rolü ile yetiştirirse, çocuk ileri yaşta o rolde olur. Onun için anne ve babaların burada 0-3 yaş hatta 0-10 yaş, 10 yaşı geçtikten sonra çok zor. Bize geldiği zaman cinsel kimlik sorunları, 10-12 yaşı geçtikten sonra, çocuk o ergenliğe girdikten sonra 18 yaşından sonra zaten özgürlük çağında yaşıyoruz. Özgürlüğün küresel ve doğru olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Böyle bir dönemde biz 18 yaşında birisini zorla değiştiremeyiz, ayıp, yasak, günahla eğitemeyiz. Onun için bunun farkına varacağız, çocuklarınızı ikna ve inandırma, sevdirme ile eğitin. İbn-i Haldun’a soruyorlar; ‘Çocuklarımızı nasıl yetiştirelim?’ diye. Diyor ki; ‘Çocuğunuzu eğitmek için özel bir şeye lüzum yok. Anne ve baba nasıl olursa çocuk da öyle olur.’ diyor. Cinsel kimlikte bunu Freud’da tespit etmiş ve eşcinsellik ile ilgili konuları incelerken bakıyor, böyle dominant, koruyucu bir anne var, aşırı sevgili, aşırı şefkatli, çocuğa böyle iyice aşırı kol kanat germiş bir anne var, işgalci dediğimiz anne ve erkek karşıtı bir anne, babayı kötülüyor hep. Bir anne bir çocuğuna babayı kötülüyorsa, o çocuğun eşcinsel olma ihtimali var. Çocuk o zaman anne ile özdeşim kuruyor, cinsel kimliği de anne ile kuruyor, anneyi rol model olarak seçiyor cinsel kimlikte. Çünkü anne babayı aşağılıyor, kötülüyor, değersizleştiriyor. Onun için annelerin babaları değersizleştirmesi, çocuğun cinsel kimliğini bozar.” ifadelerini kullandı.
“Çocuğa emir vererek değil de seçenek sunarak öğreteceğiz”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan ailelere çocuklarına nasihat vermek yerine örnek olmayı tavsiye etti. Tarhan; “Öğrenilmiş çaresizlik, öğrenilmiş iyimserlikler, kötümserlik bunların hepsi çocukta anne babanın ona yaptığı yanlıştır. Mesela diyelim kız çocuğu büyük bir hevesle babasına hediye almış getiriyor. Güzel de bir hediye almış. Babası da hediye alıp getirince kızım ne güzel hediye diye şapır şupur öpmüyor. Ne diyor biliyor musun? ‘Ne isteyeceksin bunun arkasından? Niye onu söyle.’ diyor. Kızına neyi öğretiyor? Şüpheciliği öğretiyor. Güvensizliği öğretiyor. O kız bir daha babasına hediye alır mı? Almaz. Onun için bizim çocuğumuzu yetiştirmemiz, sözlerimiz çocuğa vaaz vererek, konferans vererek çocuğumuzu eğitemeyiz. Çocuğumuzu rol model olarak öğretiriz. Mesela çocuğa emir vererek değil de seçenek sunarak öğreteceğiz. Mesela çocuğa ‘Al şu tişörtü giy.’ diyor. Giymem, giydin giymedin, anne çocuk savaşları başlıyor. Hâlbuki akıllı anneler ne yapıyor? 4-5 tane tişört çıkartıyor. Birini daha cazip yapıyor, çocuğa bak havalar şöyle soğuk, bu tişörtlerden birini giysen iyi olur diyor. Çocuk da birini seçiyor. Çocuk ben seçtim diyor. Özerklik duygusunu tatmin ediyor. Anne de kontrolünü kaybetmiyor. Onun için annelere emir vermek yerine seçenek sunun diyoruz. Nasihat vermek yerine örnek olun.” şeklinde konuştu.
“Sevgi artı adalet eşittir güven oluyor”
Çocuğa sevgi ve güven duygusunun beraber verildiği bir disiplin olması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, eğer böyle bir disiplin olursa çocuğun kazanılacağından bahsetti. Tarhan; “Çocuğu eğitirken ayıp, yasak, günahla değil, ikna, inandırma ve sevgiyle eğitmemiz gerekiyor. Bunu öğrettiğimiz zaman o çocuk bizim değerlerimizi kendiliğinden alır. Onun için bir şeyi insana yaptırmak istiyorsanız gücün özelliği nedir? Güç nedir? Bir insanın davranışını değiştirme kapasitesidir. Şimdi 2 türlü davranış değiştirilir. Bir korkutularak değiştirilir. Korku bittiği zaman yapamaz o kişi. Bitti. Bu zamanda artık korkutarak o anne aileden çıktığı zaman çocuk tam tersi oluyor. Korkutarak kalıcı disiplin sağlanıyor. Öyleyse içinde sevgi olan disiplin olmalıdır. Sevgi ve güven duygusunun beraber verildiği disiplin olacak. Böyle bir disiplin olursa biz o çocuğu kazanırız. Ailede sevgi ve güvenin olduğu disiplin sağlamak, güvenin olması için de adaletli olmak gerekiyor. Adalet varsa sevgi artı adalet eşittir güven oluyor. Adalet eklenmezse sevgiye güven oluşmuyor. Bir çocuğunu kayır öbürünü kayırma o zaman adalet olmazsa çocuk anne babanın sözünü dinlememeye başlıyor. Onun için güç davranışlarını değiştirme kapasitesidir ve burada ata su içirmek istiyorsak kafasına vura vura içirebilir miyiz? İçiremeyiz. Ne yaparız? Atı susatırız, kendiliğinden gider, suyu içer. O halde çocuğa ihtiyaç hissettireceğiz. Çocuk ihtiyaç olduğu zaman kendisi aramaya başlayacak. Şu anda Batı dünyası Allah’a ihtiyaç hissetmeye başladı. Şu anda varoluşu çözemiyor. Dünyanın her türlü zevklerini tattılar. Baktılar ki ölüm var, ölüme çare yok.” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.