Prof. Dr. Hüsnü Ezber Bodur: İslam'da Harcama Felsefesi

Prof. Dr. Hüsnü Ezber Bodur: İslam'da Harcama Felsefesi
Ölçüsüzlük ve aşırılığa karşı çıkan İslâmiyet, iyilik ve ihsanı bir kenara itip harcamamaya ve cimriliğe de aynı ölçüde karşı çıkmaktadır.

Faydasız ve hayırsız harcamanın önüne geçen ve israfa varan tüketime karşı çıkan İslam Dini’nin bu konudaki tutumu, bazı ayet-i kerimelerle şöyle dile getirilmektedir: "Her biri meyve verdiği zaman meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü 0, israf edenleri sevmez" (En am: 141). "Seninle akrabalığı olana, yoksula ve yolcuya hakkını ver, malını gereksiz yere saçıp savurma. Çünkü gereksiz yere mallarını saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür" (Bakara: 261). Böylece müsrif insanlar şeytanın kardeşine benzetilerek bu konudaki ilahi hüküm, gözler önüne serilmiş olmaktadır. Yani servet, Allah’ın bir ihsanı ve çalışmanın mükafatı olarak, insanın ihtiyaçlarının tatmininde kullanılmalı, hakkını verip hayra sarfedilerek, umumi menfaatlerin hizmetine koşulmalıdır.

O halde İslâmî anlayışta harcama ve tüketim, iktisadi faaliyetin nihai gayesi olmaktan çok, iktisadi dengesizliklerin ortadan kaldırılmasında bir vasıta olarak görülmektedir. Kur’an’da bu husus, şöyle dile getirilmektedir: "Ey Ademoğulları, her mescide gidişinizde süslü güzel elbiselerinizi (üzerinize) alın, yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü O, israf edenleri sevmez" (A’raf: 31). Şüphesiz burada, giyinmenin de mutedil ölçüler içinde olması gerektiğine dair bir sınırlama söz konusudur. Nitekim Peygamberimiz, herkesin parmakla göstereceği şekilde güzel elbise giyinme ile yine herkesin dikkatini çekecek şekilde pejmürde elbiseler giyinmeye karşı çıkmıştır(1). Peygamberimizin bu davranışı birincisinin israf, İkincisinin de cimrilik olmasıyla dengeli bir toplum oluşturmaya yöneliktir. Elbette en güzel biçimde harcamakla emrolunan insanın, güzel giyinmesinin de, dengeli beslenmenin de hep mutedil ölçülerde olması beklenir. Bir ayette: "Ey inananlar, size verdiğimiz rızıkların iyilerinden yiyin" (Bakara: 172) buyurularak, insanlığın kıymetini bilmeyip kötü ve haram yollardan yiyenlerin aslında Allah’ın nimetlerine nankörlük edip karşı gelenler olduğu vurgulanmakta(2), bunların maddi ve manevi pislikten asla kurtulamayacaklarına dikkat çekilmektedir.

Böylece maddi ilerleme ve mükemmelliğin kendisi de İslamiyet’te ahlâkî değerler arasındadır. Elbette bu durumu, zenginin kendi pozisyonuna uygun yaşaması ve bunun izlerini gözler önüne sermesi anlamında görmemek gerekir. Zaten böyle bir düşünce hemen karşısında "Yiyin, için, gururlanmaksam giyinin"(4) ihtarını bulur. Yani başkalarında haset duygularını doğuracak ve mali gücünü zorlayacak şekilde taklitçiliğe yol açan imrendirmelerden uzak durmak esastır. Ancak buradaki temel anlayış, diğer müminlerin davranışlarını etkileyerek onlarda çalışıp kazanma ruhunu teşvik etmektir. O halde İslam’ın akılcı bir harcama anlayışı ile hem bu dünyayı hem de öbür alemi zenginleştirmeyi amaçladığını söyleyebiliriz. Kur’an-ı Kerim’de Allah şöyle buyuruyor: "Allah’ın dostu olup, inanan ve korunan kimselere korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Böyle kimselere dünya hayatında da ahiret hayatında da müjdeler verilir" (Yunus: 6264).


Kur’an-ı Kerim, iyilik için harcamada cömertlikten yana olmuştur. Bu temel düşünce çerçevesinde insan, kendisine bahşedilen maldan Allah yolunda harcayıp, ahiret yurdunu gözetecek ve Allah’a itaat için harcamada bulunacaktır. Bir âyette: "Allah’ın sana verdiği (bu servet)le ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk (etmeyi) isteme, çünkü Allah, bozguncuları sevmez" (el-Kasas: 77) buyurulmaktadır. Burada önemli bir hususa dikkat çekmek istiyoruz. İslam, harcama ile ilgili olarak geniş anlama gelen "ihsana çok büyük bir değer vermiştir. Kur’an’da ihsanın şumulüne giren infak, sadaka, zekat gibi gönüllü harcamada bulunmakla ilgili fiilleri niteleyen kelimelerin çokluğu, kısaca "sadaka"nın genişliğinin bir göstergesi olmaktadır.

Yukarıda zikrettiğimiz ayet-i kerimelerden İslam’ın, her türlü kazanma ve zenginlik yolunu ekonomik ve verimli faaliyetlere açtığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan da kısır ve verimsiz alanlara yönelerek, emeksiz ve zahmetsiz kazanca karşı çıkan İslâmiyet, üretken insanların sırtından geçinmeye yönelik olumsuz faaliyetlere hiç de iyi bir gözle bakmamaktadır.

(1) Aclûnî, İsmail ibn Muhammed, Keşfu’l-Hafâ, c.ll, s. 107.
(2) Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, c.ll, s. 588-89.
(3) Ahmed bin Hanbet, Müsned, c.ll, s. 182.
(4) İmam Muhammed eş-Şeybani, Islâm İktisadında Helal Kazanç, çev: M. Baktır, Erzurum, 1987, s. 75.
(5) el-Haşimi, Ahmed, Muhtasaru 1-ehadisi ’n-Nevebiyye, çev: A. Aydın, F. Yavuz, İstanbul 1972, s.59, 100, 128; Zebidî, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, çev: K. Miras, Ankara, 1973, c. V, s.356-59.

 

(Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi)




Kaynak: Diyanet Dergisi

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.