Peygamberimizin Miraç sırrı

Peygamberimizin Miraç sırrı
Yarın Miraç Kandili. Asırlar öncesi bir gece, Mekke'den başlıyordu kutlu yolculuk Mescid-i Aksa'ya doğru.Oradan da huzura varıldı. O gün bayram günüydü...



Yarın Miraç Kandili. Asırlar öncesi bir gece, Mekke'den başlıyordu kutlu yolculuk Mescid-i Aksa'ya doğru.


Oradan da huzura varıldı. O gün bayram günüydü meleklere ve gökler âlemindeki herkese. O gece bütün müminler için de bir bayramdı. Çünkü Efendiler Efendisi Rabbimizden bize hediyeler getirmişti.

Peygamberimiz miraca kulluğuyla çıkmıştır

Günler ne çabuk geçiyor. Üç ayları bekliyorduk. Recep ayı geldi ve şimdilerde Recep ayına veda etmek üzeriyiz. Yarın da Miraç Kandili. Miraç nedir? Miracın bize verdiği mesajlar nelerdir? Bu haftaki yazımızı bu konuya ayırmak istedik.

Miraç, Efendimizin (aleyhisselatü vesselam) ifa ettiği eşsiz kulluğuna mükâfat olarak kulluk yoluyla kazandığı velayetin bir ifadesinden ibarettir. Allah, yerde eserleriyle kendisini beşere gösterdiği Peygamberimizi, gökler âleminin sakinlerine de göstermek için onu o yüce meclislerde dolaştırmıştır.

Peygamberliğinin değil, kulluğunun bir semeresi ve neticesi olan miraç yolculuğunda Efendimiz (s.a.s.), kendisini çepeçevre saran kanun ve sebepleri aşarak, beşeriyete ait perdeleri geçip uzun mesafeleri bir hamlede katetmiş; yıldızları, sistemleri birer merdiven gibi kullanıp, Rabbini görmeye mâni buduları geride bırakmış, cismen ve rûhen vardığı makamda Cenâb-ı Hakk'ı müşahede etmiştir. İşte miraç bu yüce yolculuğun adıdır.

Allah, Nebisine sahip çıkıyor

Efendimiz (s.a.s.), bütün zorluklara rağmen, kulluğunda öyle olgunluğa ve dolgunluğa ermişti ki, kendisine açılan o kapıdan içeriye girerken, kulluğun zirvelerine çıkmıştır. Miraç, bir yönüyle bunun ifadesidir.

Miraç, en zor şartlar altında dahi kulluğundan fedakârlıkta bulunmayan Efendimizin (s.a.s.), insanların kendisine bütün bütün sırtlarını döndüğü, "Bunlara kız alıp vermeyeceksiniz. Çarşıda pazarda bir şey satmayacaksınız. Onlara hiçbir şekilde yardımda bulunmayacaksınız. Her türlü ilişkinizi keseceksiniz" dedikleri dönemde ve zahiren hiçbir çıkış yolunun görünmediği anda, Allahu Teâlâ, Efendimizin (s.a.s.) kalbini taltif etmek ve kırılan gururunu, onurunu hoşnut etmek için onu katına almıştı.

Hatta böylesi olumsuzlukların yaşandığı bir dönemde Efendimiz (s.a.s.) bir de iki büyük yara almıştı. En büyük
destekçilerinden birisi Ebû Talib'i ve biricik zevcesi Hz. Hatice annemizi kaybetmişti. Cenab-ı Hak bu yaraların tedavisi için de, "Herkese ve her şeye, bütün dünyalara bedel Ben varım!" diyerek Efendimizi miraca almıştır.

Aslında bu manada miraç, peygamber gayretine sunulmuş ilahi bir teselli armağanı, manevi bir hediyedir.
Böyle bir şeref, Efendimizden (s.a.s.) başka bir peygambere nasip olmamış, sadece ona has bir keyfiyettir.

Miraç gaybı ispat eder

Ümmetine anlatacağı meseleleri iki kere iki dört eder katiyetinde anlatsın; gıyaben inandığımız şeyleri müşahedesi olarak bize intikâl ettirsin; hatta Allah'ı görsün ve görmeye dayalı olarak da "vardır" desin; melekleri, cenneti, cehennemi görsün ve bildirsin, diye çıktığı Huzûr'dan (c.c.) peygamberlik vazifesini tamamlayıp ümmetini karanlıklardan kurtarıp nûra çıkarma adına yeniden yeryüzüne dönmüştür.

Özetle miraç insanın, kulluğu sayesinde Allah'a yükselmesinin adıdır. Rabbimiz bu geceyi bir vesile kılarak kapısına gelip kulluğunu ilan eden ve kendisine el açıp yalvaranları huzurundan boş çevirmeyecek ve maddi-manevi sıkıntılarımızın gitmesi adına önümüze yeni yeni fırsatlar koyacaktır.
Miracınız mübarek, dualarınız makbul olsun.

SÖZÜN ÖZÜ

1. Miraç türlü türlü sıkıntılara maruz kalan Efendimizi bir moral kaynağı olmuştur.

2. Rabbimiz miraç vesilesiyle varlığını ve birliğini bizzat göstermek için bütün mahlûkat hesabına Efendimizi kendisine muhatap ederek onu huzuruna kabul etmiştir.

3. Miraç yolculuğu sadece Peygamber Efendimize hastır.

BİR SORU-BİR CEVAP

Miraç hadisesi nasıl yaşandı?

Miraç, Receb ayının 27. gecesi Rabbimizin daveti üzerine Cebrail (a.s.) rehberliğinde Peygamber Efendimizin Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, İlâhî huzura yükselmesidir.

Efendimiz, Mescid-i Haram'dan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) keyfiyetini bilemediğimiz Burak isminde bir binek ile geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miracını kutladılar. Peygamberimiz burada peygamberlere namaz kıldırdı. Oradan miraca yükseldi. Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Âdem, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine "Hoş geldin" dediler, tebrik ettiler.

Bundan sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vücub ortası (kâinatın bittiği yer) sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakk'ın cemaliyle müşerref oldu. Burada Peygamber Efendimize miraç hediyesi olarak beş vakit namaz verildi.

DELİL İSTİYORLAR!

Daha sonra Peygamberimiz, Hz. Cebrail'in rehberliğinde cenneti, cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü ve Mekke'ye döndü. Sabah olunca Kâbe'nin yanında Mekkelilere miracı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz de onlara miraç dönüşü yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin haber verdiği gibi gördüler ama yine de iman etmediler.

Peygamberimizden miraca çıktığına dair başka deliller istediler. Efendimiz, Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, "Bir ayda gidilebilen bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?" diye itiraz ettiler. Ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, "Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın" diye Peygamberimize soru yönelttiler. Efendimiz de onlara ayrıntılı olarak Mescid-i Aksâ'yı anlattı. Bunun üzerine müşrikler, "Vallahi dosdoğru tarif ettin" dediler ama yine de iman etmediler.

Müşrikler, durumu Hz. Ebû Bekir'e anlattılar. Hz. Ebû Bekir, "Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur" diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir "Sıddîk-tereddütsüz inanan, tasdik edip doğrulayan" unvanını aldı.

TEFEKKÜR ATLASI

Miraç hediyesi: Namaz

Allah Resulü, miraçla beşerin ulaşamadığı noktalara ulaşmış, kurbetin hazzını tadıp geriye dönmüş ve sonra da orada duyup tattığı hakikatleri diğer insanlara da anlatıp o zümrüt tepelere onları da götürmek istemiştir.
Cenab-ı Hak da miraçtaki manevi atmosferi teneffüs edebilmeleri için adeta bir armağan olarak namazı, Efendimiz vesilesiyle insanlara hediye olarak göndermiştir. Zira namaz, Allah Resulü'nün ifadesiyle her müminin miracı olarak, onları da miraca götürebilecek nurdan bir binektir. Bu sayede her mümin, kılacağı namazın keyfiyeti ölçüsünde miraç ufuklarına yükselebilecektir.

BU HAFTA NE OKUYALIM?

İstanbul'un kapılarını Osmanlı'ya açan sır neydi?

Hayat, kendisiyle yaşıt bir sırrı taşıyor içinde. O sırrı keşfetmek için geliyor belki de âdemoğlu yeryüzüne. Taht sahibi ya da memur olmak hiçbir şeyi değiştirmiyor. Hayat yolculuğu hakikate götürmek için her insandan kendi sırrını aydınlatmasını bekliyor. Bu o kadar kolay değil elbet.

Karanlıkla yaka paça olmak gibi bir ücreti var kâşif olabilmenin. Benlik havuzunda aydınlanmamış bir yer bırakmamacasına içten içe yanmayı istiyor. Ta ki karanlığın gönülde tutunacak bir dalı kalmasın, netice ikram edilsin. Ancak o zaman fetihlerin müjdesi çalınıyor kulağa, ancak o zaman fatihler yetişiyor.
Kaynak Yayınları tarafından piyasaya çıkan ve Zeynep Kayadelen'in kaleme aldığı "Kadim Sır" isimli roman bu hakikatin izini sürüyor zamanın içinde. Sırların ve gizemlerin hayat serüvenindeki varlığına ve tüm zamanlara aynı yumuşaklıkla dokunmasına dikkat çekiyor.

Roman 15. yüzyıl Osmanlı'sını anlatıyor. Sultan II. Murat Han'ın hükümran olduğu ve Şehzade Mehmed'in yaşadığı zamanlara götürüyor okurlarını. İstanbul'un fethinden hemen önce zamanı ve insanları keşfetmeye çağırıyor bizi.

Osmanlı'nın muzafferiyet sırlarının kapılarını cümlelerle açıyor, hükümdarların ufkuna ve lisan-ı haline hadiselerin arasına sıkıştırdığı anekdotlarla tercüman olmaya çalışıyor, muzafferiyet yolundaki kilometre taşlarını fikir haritamıza döşüyor bir bir: "Bir hükümdar feylesoftan daha çok düşünmeli, askerden daha erkânı harp bilmeli, din adamından daha dindar olmalı, halkından daha fakir yaşamalı ki devleti koruyabilsin."

Osmanlı'yı anlama kılavuzu

İçinde bulunduğumuz tekdüze kahramanlıklar çağında Osmanlı'yı ve onun varlık sebebini açıklamaya çalışıyor yazar. Alperen ruhundan üflüyor bu zamana. Tek bir kahraman yok bu kitapta. Kefeni boynunda gezen beyler, serdarlar, serdengeçtiler, pirler, şeyhler var. Maddi beceriyle manevi birikimin kol kola aynı hedefe yürümesi var.
Her şey güllük gülistanlık sanılmasın sakın. İnsanın ciğerini parçalayan kandırılmışlıklar, Akşemseddin Hazretleri'nin işaret ettiği Şehzade Mehmed'e suikast çabasında olanlar da var. Korkuyla alışverişi olmayan fedailer de; hatalara, kusurlara ana babalık eden gafiller de. İyinin, kötünün, zorbanın, zorluğun, rahmetin, rahmet ehlinin buluşma divanı "Kadim Sır."

Olağanla, olağanüstülüklerin birbirini kovaladığı bir zaman tüneli aynı zamanda. Mesele nefsin esaretine ölümle başkaldıracak ipi yakalamakta. Çünkü herkese göre değişen söz konusu hakikatin tekliği o ipin ucunda...

ALİ DEMİREL / BUGÜN GAZETESİ


HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.