Oruçlu kalabilmek, kadir gecesinde ruhî muhabbetti bulabilmektir?
Nefsin terbiyesi önce oruçla başlar…
Oruçlu kalabilmek, kadir gecesinde ruhî muhabbetti bulabilmektir?
Bu mübarek Ramazan ayının faziletlerini ne kadar da bilsek, onu hakkıyla anlamak ve anlatmaktan âciziz.
Biraz beraber düşünelim ve hep beraber:
‘Tevbe yâ rabbi hatâ râhına gittiklerime,
Bilip ettiklerime bilmeyip ettiklerime.’diyerek Rabbimizden af dileyelim’
Ramazan, bizi, Hakk’ı düşünmeye sevk ediyor’ ağzımızı kapayıp, kalp gözümüzü açmağa hazırlıyor’ imsakten iftara kadar Hakk’ın huzurundaymış gibi ne yaparsak ölçülü yapmamız emrediliyor’ O’nu düşünüyor, huzura kavuşuyor’ vücutlar hafifleşiyor, ruhlar saflaşıyor, berraklaşıyor’ daima iyi şeyler düşünüyor’ Hakk’ın rahmet ve mağfiretini anıyor’ kamil bir insan olmak için: hafif bir ruhla, hiçbir kötülük düşünmeden, melek gibi bir hayatın içinde yaşamaya başlarız’ evet, oruç Allah’la kul arasında bir ibadettir’
İşte bu ruh terbiyesi, Allah’ın bize farz kıldığı otuz günlük Ramazan orucunun beyanıdır’
Yani, insanoğlu, ancak başkasını düşünerek insanlığın kemâlini bulur. Nefsin terbiyesi önce oruçla başlar, yaşama sevinci, ruh güzelliği, Hakka yakınlık’ ve tabii ki haram lokmadan kaçmaya dair emirlerin bütün hikmetleri Ramazan’da daha iyi anlaşılır’
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gecen yıl Ramazan ayının teması olarak belirlenen ’Helal lokma, helal kazanç’ konusu ele alındı.
‘Dileriz bu çağrı, sahura kalkan, iftar eden her bir müminin, geçimini sağladığı kazancının; boğazından geçen lokmanın; çoluk çocuğuna ve ailesine sağladığı rızkın; ürettiği ve pazarladığı her türlü nimetin helal olup olmadığını yeniden gözden geçirmesine ve nefis muhasebesi yapmasına vesile olur.
Dileriz bu çağrı, Allah’ın bahşettiği nimetlerden istifade etmenin ilahi bir yasasının, nebevi bir modelinin ve insani bir ahlakının olduğunu yeniden hatırlatır.
İnsanlığın Hz. Âdem ile başlayan öyküsünde de açıkça ifade edildiği gibi insan haramları bedenine kattığında ayıpları ortaya dökülecektir. Rahman’ın katındaki saygınlığını kaybedip ahsen-i takvimden esfel-i sâfiline düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Müminin hem bu dünyada hem de öte dünyadaki safiyet ve erdemini ölçen temel kıstaslardan biri helal-haram duyarlılığıdır. Çünkü asıl başarı, sınırsız üretim, çılgınca tüketim değil; Allah’ın koyduğu helal-haram sınırlarını hakkıyla muhafaza edebilmektir. Helal-haram konusu ne sadece toplumsal kurallar ve kanunlar ile ne de emniyet gücü ve müeyyidelerle tam olarak hayata geçirilebilir. Burada Allah’a karşı kalplerde beslenen takva duygusuna sahip olmak çok önemlidir. Zihinlere, vicdanlara ve kalplere ‘Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin.’ (Nisa 4/29) ayetini yerleştirmek gerekir. Helal-haram duyarlılığı, müminlerin duygularına, düşüncelerine, davranışlarına, alışkanlıklarına, en önemlisi de üretim, tüketim ve ticaret ahlakına yön vermelidir. Yoksa haramlardan, hilelerden ve yanlışlıklardan emin olmak mümkün değildir.’ (Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ)
Yahyâ b. Muaz er-Râzî (r.a.): ‘Muhiplerin sabrı, zâhidlerin sabrından çok eşeddir. Bir de ben şuna taaccüb ederim ki bir kimse hem harâmdan içtinap etmez hem de Allah’a muhabbet da’vâsına kıyâm eder.’demiştir.
Sâlihlerden bazıları da kim haramdan sakınmaz, bir taraftan da muhabbetullah davasında bulunursa o kimse yalancıdır. Ve her kim cenneti severim der de mâl ü mülkünü infâk etmezse o kimse de yalancıdır, demişlerdir.
Râbiâ-i Adeviyye rahimehallah da bu şiiri söylemiştir:
‘Hem Allah’a âsi olursun, hem de O’na izhâr-ı muhabbete kalkarsın. Senin bu türlü muhabbetin ömrüme kasem ederim ki kıyâsda bedî bir şeydir, yanî görülmüş şeylerden değildir. Eğer sen muhabbetinde sâdık olaydın Allah’a itâat etmiş olurdun, çünkü muhib olan bir kimse muhakkak mahbûbuna itâatli olur.’mealindedir.
Bazı ulemâlar; ‘Muhabbet olsun, aşk olsun, ikisi de şevhetten doğan şeylerdir. Rabbimiz ise bundan münezzeh ve âlîdir.’demişlerdir. Bazıları da; ‘Muhabbet iki kısımdır. Rûh ile kaim olan muhabbet ve şehvetten tevellüt eden muhabbet. Şehvet muhabbete galebe gelirse heva tesmiye olunur. Nefsin şehvetinden doğan muhabbet, rûh ile kaim olan muhabbetin gayrıdır. İşte Allah Teâlâ’ya ıtlak olunan muhabbet de budur. Yani, rûh ile kaim olan muhabbettir.’
Nefsin muhabbeti de şehvetten uyanan muhabbettir. Bu muhabbet hubb-i ilahî üzerine dünya muhabbetini tercih eder. Cenâb-ı Hak Kur’ân’ da bu dünya muhabbetini yedi şeyi zikretmek suretiyle beyan buyurmuştur. Bu yedi şey dahi;
‘Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah'ın katındadır.’ ’Âl-i İmrân, 3/14) ayetinde mezkûrdur. İşte ‘bu dünya muhabbeti bütün hataların başıdır.’ (Şuabu’l-Îmân, XIII, s. 102 (10019) mücadele ile nefs maktul düşmedikçe bu muhabbet insandan müdafi olmaz.
Ta ki o kalpte O’dan, O’nun sevdasından başka bir şey bırakmayanlar demişlerdir ki:
‘Seni seviyorum, bu muhabbetim sebebiyle cenneti arzu etmiyorum. Sen benim maksûd ve murâdım oldukça cehennemden de tevakki etmiyorum. Sen benim Mevlâm ve efendim olursan hangi cennet var ki arzu edilsin’ Hangi cehennem var ki tevakki edilsin’’
Diyebilmek; ancak kalbi salim, nefsi de selamet bulanların işidir. Allah Teâlâ:
‘Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.’’A’râf, 7/179)
‘Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun’ (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur.’ ’Hac, 22/46’buyurmaktadır.
Evet. Helal-haram duyarlılığı, müminlerin duygularının, düşüncelerinin, davranışlarının, alışkanlıklarının ancak tek bir ateş sağlayabilir; şu mübarek Ramazan ayı ikliminde, pek kıymetli Kadir gecesinde ; ’Aşk, kalplerde sevgiliden başkasını yakıp yok eden bir ateştir’ mazmûnu üzere gönüllerimizde O’nun sevdasından başkasını mahvedebildiğimiz zaman gerçekleşebilir. Çünkü Allah'a olan coşkun gönül bağlılığı insanın çabasıyla değil Hakk'ın vermesiyle mümkündür....
Allah’ım; Göz açıp kapatıncaya kadar dahi bizi nefsimizle ve kendimizle baş başa bırakma, kalbimizi dinin üzere sabit kıl, senden başkasına muhtaç etme, ‘Ey Rabbimiz, seni övmeye gücüm yetmiyor; sen kendini övdüğün gibisin’,
Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın dilinden:
‘Ey Allah’ım!.. Sen çok affedicisin, kerimsin, affetmeyi seversin, beni de affeyle’
‘Allah’ım! Bana sevgini, Seni sevenin sevgisini, beni sevgine yaklaştıracak her şeyin sevgisini nasip et ve Senin sevgini benim için soğuk sudan daha sevimli kıl.’
Allah’ım icabet eyle! Kabûl ve makbûl eyle!
Allah’ım! Efendimizin Muhammed’e âl ve ashâbına salât ü selâm et!
Mehmet Yürekli, adanapost
04.08.13, Adana
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.