'Oruç Samanyolu'nda ziyafettir' Sezai Karakoç'a göre
Karakoç, orucu insanın her yıl bir ay katıldığı bir ruh şölenine benzetirken davetlilerin adeta tabiatüstü bir ziyafet yaşadıklarını, Hz. İsa’nın bir gök sofrasını andıran dönemine ilişkin bu bilgiyi tabiatın diliyle şöyle sembolleştirmektedir: “Oruç, Samanyolunda ziyafettir.” Naman Bakaç yazdı.
Ramazan ikliminin insanları sarıp sarmaladığı bir zamanda; bu iklimin ruh, zihin ve toplumsal hayatımızdaki yansımalarının bereket sağanağı içinde, dayanışma ruhu ile geçirilmesi için oruç yazılarını ihtiva eden bir kitap tanıtmak, iyi bir fikir olsa gerek. Türkiye’de edebiyat ve düşünce alanında usta bir kalem olan, İslami camianın edebiyat ve şiir yatağında önemli bir kulvar açmış ama hakkı her ne hikmetse yeterince verilmemiş bir şair, düşünür, aksiyon adamının Samanyolunda Ziyafet adıyla yayınladığı kitabı[1], deyim yerindeyse okura bir ziyafet sunuyor. Kitap, yazarın Ramazan ayında farklı dergi ve gazetelerde yazdığı oruç hakkındaki yazılarından oluşmaktadır. Üstadın, Ramazan ayının oruç, iftar, sahur vakitleri, Teravih, Kadir Gecesi, bayramlar gibi bu manevi alanla ilgili tüm sembollerini oldukça lirik, zaman zamanda didaktik bir üslup ile anlattığı bir eser: Samanyolunda Ziyafet. Lirik ve metafizik imgelerle dolu anlatım, okuyucuda bir ruh coşkusunu ve çağıltıları yaşatırken didaktik dille de yazar, zihinsel ve toplumsal boyutlarıyla Ramazanın bereketini, dayanışma ruhunu ve kişilik kazanımındaki misyonunu, toplumsal yaralara merhem oluşunu oldukça kısa ve öz cümlelerle anlatmayı başarmış bulunmaktadır. Karakoç, kitabında orucu kimi zaman bir diriliş saatine veya ruh şölenine, kimi zaman samanyolunda adeta bir ziyafete, kimi zaman betonları kıran bir silaha benzeterek kimi zamanda bir misafir ve yolcu ile sembolleştirerek şair kimliğini satır aralarına sızdırmayı başarabilmiştir. Kitabın birkaç kusurlu yanından bahsetmek gerekirse şunlar söylenebilir: Baskı düzeni açısından özensiz hali, imla kuralları ve kelime yazılışlarındaki hatalar.
Karakoç, orucu insanın her yıl bir ay katıldığı bir ruh şölenine benzetirken davetlilerin adeta tabiatüstü bir ziyafet yaşadıklarını, Hz. İsa’nın bir gök sofrasını andıran dönemine ilişkin bu bilgiyi tabiatın diliyle şöyle sembolleştirmektedir: “Oruç, samanyolunda ziyafettir.” İnsan ve kozmik âlem arasındaki bu ahengi vurgulayan teşbihi, yanısıra evrendeki Tevhid ve Uyum ilkeleriyle çağrıştırması ondaki esaslı bir bakış açısını yansıtması açısından kayda değerdir.
Karakoç; orucu tasvir ederken kullandığı metafizik dil ile şiir dilini şu cümlelerle okuyucuya aktarırken aslında Ramazan’a ilişkin her şeyi bir çırpıda toplamayı başarabilmiş: “Yüzünde nur, elinde Kur’an, dudaklarında salâvat, yüreğinde Allah sevgisi ve korkusu, hayalinde ideal İslam yurdu, kafasında gurursuz akıl, ruhunda ve bedeninde namaz yani mümin ve Müslüman bir aydır, bu gelen ay.”
Oruç ile kutlu peygamberler; aynı misyonun farklı adlarıdır
Orucu, Müslümanlara bir aylığına misafir olan bir yolcuya benzettiği bölüm var ki edebi katsayısı oldukça yüksek bir o kadar da bilinç ışıklarımızı yakan sahnelere sahip. Bu sahneleri, tarihi şahsiyetler/peygamberlerle donatınca bizce kitabın en değerli bölümü ortaya çıkmış oluyor. Misafirimiz olan oruç ile bizleri belirli zaman aralıklarında insanlığa gönderilmiş olan Hz. Nuh ile Hz. İbrahim ile Ashab-ı Kehf ile Hira Mağarası ile tarihin aralıklarında dolaştırırken onların geçiciliği ile orucun bir ay bitimindeki uğulanması arasında bizlere bıraktığı mânânın adeta benzeştiğini ifade eder ki kullandığı lirik dille duygu dünyamıza bir ziyafet tadı verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir başka deyişle; “oruç ile kutlu peygamberler aynı misyonun farklı adlarıdır”, demeye getirmektedir.
Karakoç, Ramazan ayını, Müslümanın ruhsal dirilişi ve şöleni, toplumun ise kenetlendiği bir dayanışma ayı olarak ele almakla sınırlı tutmaz, ümmete dönük yansımalarını da dile getirerek Ramazan’ın ümmet bilincini yakan tarafını da işler. Bu vurgunun ana temasını; bir diriliş, bir kıpırdanış ve kalkış saatini ümmete yaşatıyor olmasında bulur. Karakoç’a göre Ramazan; Afrika’yı aydınlatan, Asya’yı uyandıran, Doğu’nun başını döndüren, Kudüs’ü kurtaracak olan, Keşmir’i, Gazze’yi, Lübnan’ı ve Azerbaycan’ı hâsılı ümmetin tüm renklerini diriltecek bir diriliş saatidir. Ve okura şu alt metni verir: “Sakın ha Ramazan ayında, bu renklerimizi unutmayalım! Yüreğimiz oralarda da atmalı.”
Bayramlarımızın nasıl kutlanılması gerektiğine ilişkin olarak ise yazar, ideal olan ile reaite arasında bir dengeyi kurmamız gerektiğine işaret eder. Bayramlarımızın acı, sefalet, işgal, zulüm ve açlık dolu manzaraları karşısında yüreğimizin burkulmasına yol açmasını, fakat bayram şekerinin zakkum ağacına dönüştürülmemesi noktasında da dikkatli olmamızı salık vermektedir. Gerçek bayramlarımıza kavuşuncaya kadar acı da olsa buruk da olsa bayramların hakkını vererek karaları bağlamadan bayramlarımızın ak bayramlara dönüşeceğine olan inancının yitirilmeden kutlanması gerektiğini, satır aralarında hissettirmektedir.
Kitabın son bölümünde ise yazar; kendi kişisel hayat serüveninden, oruca, Ramazan sohbetlerine, çocukluk hatıralarındaki Ramazan’a, memuriyetlik yıllarına, parasız günlerine, mahkemelerdeki yargılamalarına, Diriliş dergisine ve partisine ilişkin bilgileri aktarırken adeta Türkiye’nin siyasi ve düşünce hayatına ilişkin kesitleri de biz okuyucularına aktarmaktadır.
Yazıyı Karakoç’un oruca ilişkin kitapta yer alan “İnsan ve Oruç” adlı şiirinden bir dörtlük ile bitirerek bu ziyafeti sunan kitapla okuru baş başa bırakmak iyi olacaktır:
Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı
Es, insan ruhuna inip yüce ilham dağından
Kevser içir, âb-ı hayat boşalt, kristal bardağından
Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına.
Naman Bakaç
[1] Samanyolunda Ziyafet, Sezai Karakoç, Diriliş Yayınları, 2.Baskı, İstanbul.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.