'Onu edebiyata ve düşünceye de yönelt..'
'Trajik olma, trajedide derinleş..'
“Müslüman, derinleş. Eşyaya olduğu kadar insana ve toplumlara doğru da derinleş. Öyle derin ol ki, şendeki çekim gücü, eşya ve insanı bir vehim dünyasının buğuları gibi senin sularına çeksin…
Bir ikindi vakti, Galata Kulesini arkana almış, Köprüde, Yenicami’ye doğru yürürken, yanından geçenler, bir bakışta, yeryüzünde henüz gerçek bilgisini taşıyanların tükenmediğini anlasınlar.
İnsan, beş yüz yıl önce İstanbul’da, bin yıl önce Bağdat’ta, bin üçyüz elli yıl önce Mekke’de, bin dokuz yüz yıl önce Kudüs’te, üç bin yıl önce Mısırda, dört bin yıl önce Babil’de üstün insanın bulunduğunu bilir de, kendi gününde yaşayacağına inanamaz.
Sen, derinliği öylesine yüklen ve getir ki, her insan bu derinliği kendi derinliği sansın, şuuraltında bir umut buğusu, gerçek insana bir gün rastlayacağı güvenini kaynatıp dursun.
Senin derinliğinden topluma boz bulanık öyle bir cemre düşsün ki, gözüyle görmese, kulağıyla işitmese, eliyle tutmasa bile gerçeğin var olduğunu, kubbelerde çınladığını, kemerlerde bir örgü olduğunu duysun ve sezsin insan.
Namazda, oruçta, zekâtta, hacda, hac yollarında derinleş. Akşam vakti, güneşin batışından paniğe kapılan kuşların çığlıklarında, sabah, dağ doruklarından günün huzurunu getiren yumuşak ışıkların gümüşsü tüylerinde derinleş. Trajik olma, trajedide derinleş.
İstekle kan akıtma, akan kanda derinleş.
Çocuğunu hep teknik öğretime koşturuyorsun, çağın alışkanlıklarına ve eğilimlerine uyarak. Onu edebiyata ve düşünceye de yönelt.”
Sezai Karakoç, İslamın Dirilişi, s.59
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.