Onlar medya değil, savaş aleti...
Koza İpek Holding ve bünyesindeki şirketlere kayyum (geçici yönetim) atanması kararı, seçime üç gün kala, cepheleşmeyi bütün boyutlarıyla önümüze bir daha serdi. 1 Kasım’ın sonucunun, nasıl hayatî bir dönüm noktası olacağını yeniden hatırlattı.
Holding’in medya binasına kayyumların girişi sırasındaki direniş, yan yana gelemeyen CHP, MHP ve HDP milletvekillerinin bu direnişe hep birlikte omuz vermesi, kimlerin kimlerle kol kola girdiğini bir ibret fotoğrafı olarak önümüze koydu.
Bir savaş var. Asla, Erdoğan durdurulsun, AK Parti’nin tek başına iktidarı engellensin savaşı değil bu. Türkiye, ya kendi değerleriyle, dinamikleriyle ayağa kalkacak, onuruyla dünyaya entegre olacak, ya da küresel sisteme tabi olacak... Ya diklenmeden dik duracak, ya da Batı’nın tehditlerine, terbiye yöntemlerine boyun eğecek... Bu savaşta “demokrasi, medya özgürlüğü, otoriterleşmeye hayır” lafları, sadece algı operasyonunun propaganda malzemelerinden ibarettir. Avrupa Parlamentosu’ndan ABD Dışişleri Bakanlığı’na, ABD Büyükelçiliği’nden Doğan medyasına bir karşı cephe var. Suriye’deki büyüyen yangına paralel bu cephe sertleşiyor. Gülen cemaati, yine Washington’da kapı kapı dolaşıp imza topladı. Bu defa da Amerikan Kongresi’nin 65 üyesi, 1 Kasım seçimleri öncesince ABD Başkanı Barack Obama’ya ortak mektup göndererek seçimlerin “adil bir atmosferde gerçekleşmesini sağlamak” üzere gerekli adımları atması için Türk hükümetini teşvik etme çağrısında bulundu. Bu Kongre üyelerinin ve Gülen cemaatinin, Mısır’daki darbe için kılları kıpırdamadı... AK Parti tek başına iktidar olur korkusuyla “adil seçim”den söz ediyorlar.
Gülen cemaati eğer masumsa, eğer F. Gülen sahici ise, eğer binlerce dinlemeleri yaptıkları iddiası yalansa, sınavlarda kopya ile devletin en stratejik kademelerine otonom yapının elemanları yerleştirilmedi ise, eğer Ergenekon ve Balyoz davalarında emniyet-savcı-hâkim üçgeninde kumpaslar kurulmadı ise, eğer Yargıtay’a blok üye atanmasında onların eli yoksa, eğer 2010’de HSYK’yı ele geçirmediler ise, eğer telefon dinlemeleri ile şantajlar yapılmadı ise, bu iddialar sizi hiç ilgilendirmiyorsa, Gülen cemaatine sahip çıkabilirsiniz... Ama bu iddialar ciddi ise, Legal Görünümlü İllegal Yapı, toplumun can damarlarına sızmış ise, medyası ile dezenformasyon yapıyor, algı operasyonlarında başı çekiyorsa, devlete savaş açmış ve medya özgürlüğünün arkasına sığınıyorsa... Tek başına bir iktidarı, gizlilik, masumiyet zırhı ve dini argümanlarla aldatmış ise, şimdi de muhalefeti hipnozluyor ise, bugün sırf oy endişesi ile bu yapıya destek verenler de yarın pişman olmayacak mı?
Devlete savaş açanların gazete ve televizyonları medya organı değil, savaş aletidir.
Medya, eleştirmeli, kamu yararına bilgilendirme görevini yapmalı. Ama şu anda Doğan ve Gülen medyası, gazetecilik mesleğinin gereğini yapmıyor. Eleştirmiyor, düşmanlık yapıyorlar.
Medya özgürlüğüne sahip çıkma gösterileri, sadece algı operasyonlarının bir yüzüdür. Doğan ve Gülen medyası, iktidara muhalif duruş sergilemiyor, iktidarın ne pahasına olursa olsun devrilmesi için çırpınıyor. Fikir hürriyetine, ifade hürriyetine, çok sesliliğe evet, milletin seçtiklerini uluslararası mahfillerle iş tutarak alaşağı etme zorbalığına hayır... Milletin seçtiğini, millet götürür. Üç beş gazete, televizyon patronu geçmişte olduğu gibi hükümet yıkıp hükümet kuramaz. Bir dini cemaat, Türkiye’yi parmağında oynatamaz.
1 Kasım hayatî önemde. Demokrasi evet, sandıktan ibaret değildir. Ama sandığın iradesi de kırk haramilere yedirilemez...
1 Kasım hayatî önemde. Demokrasi evet, sandıktan ibaret değildir. Ama sandığın iradesi de kırk haramilere yedirilemez... NATO müdahalesinden, askeri darbeden, iç savaştan medet umanlar, medya özgürlüğünden bahsedemez.
Hüseyin Gülerce
Star
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.