Olmayana ergi
Bir: Silahla olmayacak. Örgüt, silahla, şu veya bu takvimde Türkiye'nin bir bölgesinde iktidar olabileceğine inansaydı silahı bırakmazdı. Bugüne kadar 30 bin insanını kaybetti.
Son bir yıl içinde 1500'e yakın militan öldü dağda. Güvenlik birimleri, çok daha entegre ve eğitilmiş kadrolarla dağda mücadeleye başladı. İleriki zamanlarda da terör örgütü için başarı ihtimali bulunmuyor.
İki: Türkiye toprakları içinde, "Kürdistan" diye, sırf Kürtler'in yaşadığı bir coğrafyayı ayırmak mümkün olmayacak. Doğu-Güneydoğu denen coğrafyada bile, sırf Kürt nüfusun yaşadığı alan oluşturmanın ciddi zorlukları var.
Üç: Kürtler'i Türkler'den ayrıştırmak ve bir bölgede toplamak mümkün olmayacak. Böyle bir şeye teşebbüs etmek, büyük insan kitlelerini yerinden oynatmak ve bir tür etnik arındırma siyasetine soyunmak anlamına gelecek ve bu çağda bunu başarmak mümkün olmayacak.
Bir toprak oluşturamıyorsanız, bir halk oluşturamıyorsanız ve her şeye rağmen kullanacağınız silah gücü, sizi amacınıza götürecek kadar güçlü değilse, üstelik bir de adına mücadele ettiğinizi söylediğiniz halk, karşıt etnik bilinç uyandırmaya çalıştığınız insanlarla hem evlilikler yoluyla hem göçlerin sağladığı sosyal harmanlanma ile hatta üstelik, o insanların, şu an yaşadıkları ortamları, üretmek istediğiniz özel coğrafyadan daha çok benimsemiş olmaları gerçeğiyle, dağa çıkış gerekçesi boşa düşmüş oluyor.
Olanları görmek
Türkiye'nin öncelikle Kürtler'i, "olmayacaklar"ı çok net olarak görmüş durumdalar.
O zaman hâlâ silahı sürdürmek, sadece ölümleri çoğaltmak anlamına geliyor.
Buna karşılık, ülkeyi yöneten siyasi irade, özel bir etnik bakıştan ayrılmış. Bu topraklarda yaşayan herkesi kendi gerçekliği ile kabul ediyor. Barış içinde yaşatmaya çalışıyor.
Artı, mevcut iktidarın hizmet perspektifi, Kürtler'in yaşadığı farz edilen bölgeyi, ihmalden ve mağduriyetten kurtarma hedefine odaklaşmış durumda. Üstelik bunu yıllar içinde sözden fiiliyata geçirmiş bulunuyor.
Üstelik iktidar, silah devreden çıkarsa, bu coğrafyanın mağduriyeti ve ihmal edilmişliği çok daha süratle ortadan kalkar diye düşünüyor.
Ve iktidar, silahın devreden çıkmasını, sadece bir asayiş meselesi olarak değil, ülkenin kimyasının düzelmesi, sistemin sağlıklı restorasyonu için de hayati değerde görüyor.
Barış yetmiyor mu?
Kaldı ki, hiçbir iktidar, devlet dışında, başına buyruk silah kullanan adama hayat hakkı tanıyamaz. Sırf, başka insanlara yönelik tehdidi sebebiyle silahlı yapıyı ortadan kaldırması da, son derece tabii bir durumdur.
Kaldı ki iktidar, "Devlet olarak örgüt karşısında aciz kalmışlık gibi bir şeyi kabul edemeyiz, her halükarda, bu örgütü bitiririz ama örgüte katılan insanlar da bu ülkenin insanı ve biz daha çok ölüm istemiyoruz" yaklaşımı içinde.
Başbakan'ın söylemine baktığımızda "Sürecin amacı barış ve huzuru getirmek" diyor. Bir anlamda "Bu yetmiyor mu" sorusunu soruyor.
Bence bu bile son derece önemli. 30 yıl süreyle ülkenin doğusu-batısı açık ameliyat alanı halinde, bundan Türkler mi kazanıyor, Kürtler mi?
Silah devreden çıksın, bazı şeyleri konuşmak çok daha rahat ve kolay hale gelecek.
Silah her şeyin kimyasını bozuyor.
Örgüt, silahla, geri çekilirken bile özel bir statü edinmek istiyor, buna hangi devlet ve ülke razı olur?
Ne karşılığında?
İşte cevap:
Bir, ülkede huzur sağlanacak, insanlar ölmeyecek.
İki, silahın hiçbir meşruiyeti yok. Silahla pazarlık hakkı yok.
Bu kadar.
Ahmet TAŞGETİREN
atasgetiren@bugun.com.tr
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.