Necmettin Batırel: Yakalayana aşk olsun!
Yakalayana aşk olsun!
İkinci Dünya Savaşı'na İngiltere’nin çağrısı üzerine katılan ABD, yaptığı harcamaların faturasını çok acı bir şekilde geri aldı. Hâlâ da almaya devam ediyor. Savaş sonrası dünya yıkılmış, ülkeler ayakta duramaz hâle gelmişti. ABD, İngiltere ve Fransa Bretton Woods kasabasında toplanarak yeni bir para sistemi üzerinde anlaştı. Aynı anda Dünya Bankası ve IMF’nin kuruluşu gerçekleşti. Dolar dünya para birimi olarak ilan edildi. Artık ortak ticaret sadece dolarla yapılacaktı. 1 ons altın (31.10 gram saf külçe) 34 dolar olarak kabul edildi. Diğer ülkelerin paralarının değeri altın üzerinden değil, dolar üzerinden belirlendi. Ama ABD 1963’te 10 yıl devam eden Vietnam Savaşına girişince ekonomisi iflasın eşiğine geldi. 1971’de tek taraflı olarak doların altınla olan bağlantısını kaldırdı. Karşılıksız para basmaya başladı. Kaybettiği savaşı kazandı. Ama rezervlerini dolarla belirleyen dünya ekonomileri felç oldu. Dolardaki aşırı değer kaybı nedeniyle bütçe açıkları arttı, ödemelerini yapamaz hâle geldiler...
Bir gezegen var. Burada 10 kişi yaşıyor. Yalnız bu on kişinin hepsi bir şeyler üretiyor. Biri toprakla uğraşıp, buğday, sebze meyve üretiyor. Diğeri makineleri var giysi üretiyor. Diğeri otomobil üretiyor. Diğeri mobilya, başkası gıda vb. Birisinin de bilgisayarı var, bir tuşuna basıp sadece kâğıt çıkarıyor. Bu kâğıdı, otomobil üretene veriyor, otomobil alıyor. Giysi üretene verip giysi, yiyecek üretene verip yiyecek alıyor. Daha sonra "Siz bundan sonra birbirinizden alışverişi benim size verdiğim kâğıtla yapın. Sebze üreten benim verdiğim kâğıdı, giysi üretene verip giysi alsın. Giysi üreten o kâğıdı, otomobil üretene verip otomobil alsın" diyor. Yaptığı iş ise sadece bilgisayarın tuşuna basıp kâğıt çıkarmak!.. Bugünkü manzara aynen böyle. Dünya dolara çalışıyor. Bugün tüm emtia fiyatları, uluslararası işlemler, faizler hep dolarla belirleniyor. Neden? Çünkü hâlâ dünya merkez bankalarının %60’ı rezervlerini dolar olarak tutuyor. Bunu değiştirmeye kalktıklarında karşılarında ABD’yi buluyor. Onlar için her yol mübah. En büyük tokadı gelişmekte olan ülkeler yiyor. Zira ekonomilerini ayakta tutmak için sıcak paraya ihtiyaçları var. Dolar değer kaybedince, biraz nefes alıyorlar. Dolar değer kazanınca, bütün dengeleri bozuluyor...
Türkiye 2000 yılında, IMF'nin önerisi üzerine sabit kur rejimine geçti. 2000 yılında Merkez Bankası, dolar kurunu yüzde 20 artışla sınırladı. Ancak aynı yıl TÜFE yüzde 39 olunca, dolar üstünde aşırı baskı oluştu ve 2001 Şubat'ında kriz patladı. Gecelik faizler 6200’e fırlayınca, aynı IMF Türkiye’ye yabancı yatırım sermayesi gelsin döviz ihtiyacı karşılansın gerekçesi ile dalgalı kur sistemini önerdi. Daha doğrusu vereceği desteği bu şarta bağladı. Bugüne kadar ne çektiysek dalgalı kurdan çektik hâlâ da çekiyoruz.. Dalgalı kur sistemi cari açık yönünden, tek kelimeyle sömürü aracıdır. Sıcak para girişi kur baskısı meydana getiriyor, sonuçta dışa bağımlı bir üretim yapısı oluşuyor ve cari açıktaki artış devam ediyor.
Dövizde en büyük risk, panikleyen sıcak paranın bir gecede ülkeden çıkmasıdır. Bunu 2001 krizinde bizim gibi Arjantin de yaşadı. Çözüm; kur politikasını değiştirmekten geçiyor. Ancak bu defa da sıcak para tuzağını aşamıyoruz. Hükûmetin yapması gereken aşamalı olarak dalgalı kur politikasını değiştirerek "kontrollü kur politikasına'' geçmektir. Kontrollü kur sistemine geçmek bir günde değil, bir yıl gibi bir geçiş süreci içinde olacaktır. Bu yapılmadığı sürece biz bugün olduğu gibi doların arkasından koşar dururuz. Yakalayana aşk olsun!..
Necmettin Batırel
Türkiye
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.