Mustafa Yürekli: Özbilinç, özdenetim, sosyal ve siyasal denetim sistemi
Türkçede ‘Allahtan korkmaz, kuldan utanmaz!’ diye hayasızlığı ifade eden bir deyim vardır. Bu bağlamda haya, İslam toplumunun standartlarının gözetilmesinden, özbilinçten başlayarak kişiyi sünnetten (ahlak, özdenetim) ihlasa (sosyal denetim) ulaştırmaktadır: “Sadece benden korkunuz!” (Bakara Sûresi, Ayet: 40)
Müslümanların önce Allah’tan hayâ etmesi lâzımdır. Bunun için, ibâdetlerini tam bir sadâkat ve ihlâs ile yapmalıdır.
Müminlerin sahip olması gereken en önemli niteliklerden biridir iffet ve haya; iman ile haya birbirinden ayrılmaz, birinin varlığı diğerinin bulunuşunun da göstergesi olur .
İslâm ahlâkında hayâ üç çeşittir:
Birincisi, Allah’tan korkmak ve utanmak olup hayânın en kıymetlisi budur.
İkinci olarak, Resûlullah’tan (sallallahü aleyhi ve sellem), utanmak gelir, bu da çok kıymetlidir.
Üçüncüsü ise insanlardan hayâ etmektir. Bu üç haya seviyesi üzerinde düşünelim biraz..
Özbilinç olarak haya..
İslâm dîninde hayâ sâhibi olmak üzerinde önemle durulmuştur; hayâ, Allah korkusu nedeniyle ulaşılan bir farkındalık ve günâh işlemekten kaçınmak demektir.
Haya, Allah korkusunu her şeyin üstünde tutmaktır. Bunun göstergesi de, kendini kul, Allah’ı Rab bilip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmalarıdır.
Tam bir hayâ sâhibi olmak için Allah’a inanmak, O’nun emirlerini öğrenip yapmak ve yasaklarını öğrenip yapmamak ve O’nun azâbından korkmak lâzımdır:
“ Şüphesiz Rabb’inin yakalayıp tutuşu pek şiddetlidir.” (Bürûc Sûresi, Ayet: 12)
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun; çünkü kıyamet vaktinin depremi, cidden korkunç bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, her emziren emzirdiğinden geçer; her gebe yükünü bırakır; insanları sarhoş görürsün, oysa sarhoş değillerdir. Ama Allah’ın azâbı şiddetlidir.” (Hac sûresi (22), 1-2)
Allah’a inanan, imanlarının gereği olarak sâlih ameller işleyenler, Allah’a gerçek anlamda kulluk yapanlar ve takvâ sahibi olanlar kıyamet zelzelesinden emin olacaktır.
İbâdetlerini başkalarına göstermekten utanmak, hayâ etmek câiz değildir, uygun olmaz. Hayâ, günâhlarını, kusur ve kabâhatlarını göstermemeye denir. Bu yüzden insanlara Allah’ın dînini öğretmekten (nasîhat etmekten), din kitabı yazmaktan ve satmaktan, namaz kılmak için câmiye gitmekten, imâmlık, müezzinlik yapmaktan, Kur’ân-ı kerîm ve mevlid okumaktan, İslâmiyetin emrettiği gibi giyinmekten hayâ etmemek (utanmamak) lâzımdır. Çünkü bunlar Allahü teâlânın emirleridir. Bunların tersini, zıddını yapmak günâh olur.
Özdenetim Sistemi Olarak Haya
Sadece insana mahsûs olan haya, bireysel utanma duygusudur..
Allah’tan korkarak terk etmenin, ihlasın alâmeti, o günâhı gizli olarak işlememektir.
Bir hadîs-i şerîfte: “İnsan günâhını (bir daha işlemeyip) dünyâda gizlerse, Allahü teâlâ da kıyâmet günü, bu günâhı kullarından saklar.” buyruldu.
Allah’a ve ahiret gününe inanmanın kanıtı da ahlak, özdenetim sistemidir.
İnsanların en hayalısı, Hz.Peygamber (s.a.v.) ve ashabıdır. Onun sünneti, öncelikle kişinin özdenetimidir. Namaz, özellikle oruç bir kendini tutma, sabır, özdenetim değil mi?
Allah’ın râzı olmadığı çirkin şeyleri yapmaktan sakınma, İslam toplumunun kötülemelerinden çekinme; yanlış, kötü ve çirkin iş yapınca utanma; utanmak, sıkılmak. Hz.Peygamber’in (s.a.v.) sünneti, ümmetin standartları olmaktadır.
Günah işleyecek kimsenin, bu günâhtan vazgeçmesi, Allah’tan korktuğu için veya insanlardan hayâ ettiği, utandığı için yâhut başkalarının yapmalarına sebeb olmamak için olur.
Dolayısıyla din, îmân ve ahlâk bilgilerinin her kuşak tarafından öğrenilmesi, çocuklara, gençlere öğretilmesi gerekir. Aksi hâlde toplumda hayâlıların ve iffetlilerin yok olmasına yol açabilir.
Sosyal Ve Siyasal Denetim Sistemi Olarak Haya
İnsanlardan hayâ etmek, onların kötülemelerinden korkmak demektir. Bu boyutta haya, İslam medeniyeti, yani sosyal ve siyasal denetim sistemi, hukuk, düzen demektir.
Başkalarının günâh işlemesine sebep olmak, yalnız yapmaktan daha çok günâhtır. Başkalarının bu günâhı işlemelerinin günahları, kıyâmete kadar bunlara sebeb olana da yazılır.
Âyet-i kerîmelerde, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelen, küfür ve şirkte, zulüm ve azgınlıkta ısrar eden toplumların sonunun önceki milletlerin âkibetinden farklı olmayacağına dikkat çekilir; bunlardan ibret almamız istenir.
Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de zâlimlikleri ve taşkınlıkları sebebiyle helâk edilen kavimlerden ve onların perişan yurtlarından bahseder. Nûh ve Lût peygamberlerin kavimlerinin âkibeti, Âd, Semûd ve Medyen halkının acıklı sonu, Firavun’un ibret dolu hayatı ve korkunç ölümü bu misaller arasındadır.
Peygamber Efendimiz: “Allah Teâlâ, zâlime, zulmünden vazgeçmesi için bir süre tanır. Neticede onu yakaladı mı, artık bırakmaz” buyurmuş, sonra da: “Rabbin kasabaların zalim halkını yakaladığı zaman böyle yakalar!” (Hûd Sûresi, Ayet: 102) âyetini okumuştur.
İman, bireysel ve sosyal denetim sistemleriyle insan davranışlarını güzelleştiremez olunca zayıflamış demektir..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.