Mustafa Yürekli: Güzel Ahlak ve Mimarlık
Güzel Ahlak ve Mimarlık
İslâmiyetin ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit, semtler, binalar değil; yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel bir şehirlerde hayat sürmek için önce güzel alimler, düşünürler ve sanatçılar yetiştirerek başlamalıyız işe.
İslam, sanatta sanatçıya odaklanır, malzemeye, formlara ve binalara değil. İslam mimarlığının merkezinde eşya ve suret değil, insan ve siret var.. Güzel ahlak ile mimarlık, öz ile biçim arasındaki köprüyü yeniden inşa edebilirsek İslam sanatı canlanacaktır inşallah.
Ahmet Hamdi Tanpınar, “Atalarımız inşa etmiyorlardı, ibadet ediyorlardı. Çünkü taşa bile sirayet etmesini istedikleri sağlam bir ruhî değere sahiptiler.” der. Yüreklerinde öyle bir ateş vardı ki atalarımızın, kanlarını kaynatırdı; taş da dahil her şey, önce eriyip o potada kıvamını aldıktan sonra hayatlarına giriyordu.
Batı’nın “alternatifsiz” cumhuriyet ve demokrasisi, serbest piyasa mimarları insanımızı nasıl tek tipleştirdi biliniyor. Batılılaştıkça şehirlerimiz de betonlaştı, tek tipleşti.. Eskiden her yörenin kendine özgü bir evi vardı, Trabzon evi vardı, Erzurum evi vardı, Urfa evi vardı, Kastamonu evi vardı, Bursa evi vardı.. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri yansıtmayan binalar yükseliyor her gün dünyada.
Washington, Londra, Pars, Pekin, Moskova, Tokyo, Hong Kong’ta da binalar ve insanlar tek tipleşiyor ve çirkinleşiyor: Amerikalı Frank Lloyd Wrght’ın eserlerini Fransız Le Corbuser’n eserlerinden, Ruslardan, meselâ Trotsky, Melnikov ve Lissitzky'nın tasarımlarından ayırt etmek mümkün değil. Hepsi tek bir mimarmış gibi, renksiz, kokusuz, ruhsuz ve heyecansız binalar. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tek tipleşmeden kurtulmalıyız.
Çare mi? Mimar Sinan’ı taklit etmek değil kesinlikle.. Onun gibi cami yapmak değil elbette.
Çare, mimar yetiştirmek, yeni Mimar Sinan yetiştirmek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.