Mustafa Yolcu: Ulaştepe Mahallesi     

Mustafa Yolcu: Ulaştepe Mahallesi     
İskilip’ in eski mahallelerindendir. Sağ tarafında Tabana mahallesi, Alt tarafta Akçay ve kale bulunur. Bünyesinden 3 tane belediye başkanı, Anayasa Mahkemesi Üyesi, 4 profesör, 6 doktor, birçok üniversite mezunu çıkmıştır.

ulastepe-demirellerin-evi.jpg

İskilip’ in eski mahallelerindendir. Sağ tarafında Tabana mahallesi, Alt tarafta Akçay ve kale bulunur. Bünyesinden 3 tane belediye başkanı, Anayasa Mahkemesi Üyesi, 4 profesör, 6 doktor, birçok üniversite mezunu çıkmıştır.

Mahallenin ismi, Ulaş diye Türk boyundan insanların, İki oymak (aşağı oymak, yukarı oymak) halinde buraya yerleşmesinden kaynaklandığı bilgisine ulaşılmıştır. Çorum bölgesinde, ulaş boyu iki ayrı bölgeye yerleşmiş. Ulaş boyunun yerleştikleri yerler, dağlık ve ormanlık bölgeler olurmuş. İskilip’in önceden, gönnük dediğimiz yerden yukarısı tamamen ormanlıkmış. Hacı piri mahallesinin üst kısmında bulunan MÜFTÜ CAMİSİNİN ağaç özleri, bu bölgeden kesilerek getirilmiş.

Ulaş tepe mahallesinde delikanlılar, ergenlik çağını girmeden çarşıya inemezmiş. Yaşlılar ise, kayıncak taşı ile Aşağı taslı camisinin önünde otururlarmış. Aşağı taslıdaki devamlı akan acı su çeşmenin oluğundaki su, kış geceleri Osmancık Caddesine bırakılır, buradan Ulaş tepe köprüsüne kadar yol buz tutardı. Kışın akşama kadar çocuklar burada kızakla kayarlar, akşam olunca ’da büyükler, ağaç merdivenle kaymaya devam ederdi.

Küçükken mahalle arkadaşlarımla bende, buraya kaymaya gittim. İki sefer kaymayı denedim, ikisinde’ de kızağım altımdan kaydı gitti. Bir daha bura’ da kaymaya teşebbüs etmedim.

Çay pınarı denilen yerde KENEFÜ (CEMPERİN, İNEK PİSLİĞİNE BATIRILIP YIKANMASI) yıkanırdı. Burada akan acı su ile kenefü yıkanır kurutulur, eve götürülürdü. İpek ipinden ve pamuk ipinden dokunan bu mamuller, çember veya masa örtüsü olarak kullanılırdı. O zamandan kalan çemberler, İskilip’ lilerin evlerinde halen bulunur.

Çağıla giderken, yolun üzerinde bulunan çağıl çeşmesinden ağaç bardaklara doldurulan buz gibi sular, İskilip’ e getirilerek “BUZ GİBİ ÇAĞIL SUYU, 32 DİŞE GÖBEK ADDURUYU “diye bağırarak, Hüdüd emmi ve bir kolu çolak olan sucu Emin, çarşıda pazarda dolaşarak, eşeğin üzerine koydukları bardaklardan, bakır tasa çağıl suyunu doldurarak satarlardı.

Ulaş tepeli delikanlı askere gitmek için, Askerlik Şubesine gider. Orada görevli sorar- Evladım nerede oturuyorsun.

Cevap- Bazı bazı kayıncak taşında, bazı bazı bizim evin duvarının dibinde oturuyorum.

İlk defa çarşıya inen delikanlı, ayakkabılarını koltuğunun altına alarak kıraathaneye girer. Demişler ayakkabını giy. İkaz üzerine ayakkabılarını giymiş.

Ulaş tepe’ de Osmancık caddesinden yukarı çıkarken, Hüseyin Mıhcı’nın evinin yakınında HONDUM diye adlandırılan, kalaycılık, kelle paça üten bir kişi vardı. Belinde 2-3 metre kuşağı, başı gözü kirlenir, her akşam caminin abdest alınan çeşmesinde, elini sacını başını sabunla yıkardı.  Han önü camisinden, aşağı mahalleye giderken yolun sağında, baraka gibi dükkânı vardı. Ona bazen (HONDUM, ÖRDEK, KAVUR ÇIRAĞI) diye bağırarak kızdırırlardı. Oda böyle bağıranlara küfrederdi.

Başını yıkamaya gittiği bir akşam, başını eğip sabunladığında, başına mavi toz boya dökmüşler. Başını yıkayım derken, başını yüzünü ellerini mavi boya ile boyamış. İşini bitirerek gözünü açtığında, elinin kollarının mas mavi olduğunu görmüş. Bu işi yapanlar gülmeye başlayınca, onları yakalamak isteyerek, arkalarından koşmuş ama yakalayamamış. Başını birkaç kez daha sabunla yıkamış ama boya, başından çok az gitmiş.

 Dükkanında işini yapar, bazen’ de körüğünü çekerek ateşini alevlendirirdi. Kendi kellemizi ütmeye götürdüğümüzde, ateşin görüngünü biz çekerdik. Öldüğünde, belindeki kuşağının altında altın liralar bulduklarını söylemişlerdi.

Mahallenin meşhurları; Dokuz takım Hüseyin, Tarhana Aşının Ahmet, aldarakların Hüseyin, Eşkıya Hasan, Çekdi, Hörmetci, Telaşe vb. kişilerdi.

Eşkıya Hasan denen kişi, bağ bahçe koruması imiş. İskilip’ te birisinin kadına kıza kötü gözle baktığını duyarsa, onu yere yıkar, sopası ile dövermiş. Yüzü hiç gülmez, asık suratlı imiş. Kötü insanlara namı ile korku sarmış.

Oluklu köyünde sarışın ve zayıf birisi vardı. Zaman zaman bizim dükkânın önünden geçip, kasaplar arastasına giderdi. Bir gün, pirinç pazarında bulunan bizim dükkâna gelerek babama” çorap eskisi (tiftikten örülen) alıyor musun.” Dedi. Babam alıyorum deyince, belinde bulunan tiftikten örülen kuşağını çözüp, terazinin kefesine koydu.

Babam kuşağı tartıp, parasını hesaplayıp adama parasını verdi. Adam tam gitmeye hazırlanırken babam- dur dedi. Ve bunu al diye kuşağı tekrar ona uzattı. Adam ben bunu sana sattım dese de babam, kuşağını beline sar dedi. Kuşağını tekrar beline sarıp, babama teşekkür edip gitti.

Babama bu adamın kim oluğunu sorduğumda; “Oğlum bu Oluklu köyünden, belalı birisidir. Birkaç kişiyi öldürüp, hapisten çıkmış. Oluklu köyünde, yaylımdaki sürüleri olan kasaplara gider, onlardan para ister. Vermezlerse diye sorduğumda, köydeki sürülerinin içine girerek 3-4 hayvanı bıçaklar oradan ayrılır. Çobanlar ne yapar? Korkularından sadece seyrederlermiş. Bu sebeple kasaplardan para istediğinde, harçlığını verip gönderirler.” Dedi.

Telaşenin Hüseyin emmi vardı. Onu küçüklüğümden beri tanırdım. Yolda hep hızlı yürür, bir işe koştururdu. Bir devre belediye başkanlığına aday oldu ama seçilemedi. Hangi garibin işi olursa telaşeye gelir, oda o işi halletmek için uğraşırdı. Ankara’ ya Bakanlıklara, TBMM iş nerede hal olacaksa oraya giderdi. Takım elbise, ütülü pantolonu, boynunda kravatı eksik olmazdı. Evinin geçimini nasıl sağlardı bilmiyorum.

Aşağı taslıda Şaban Hafız emmi vardı. Kendisi küçük yaşlarda hafız olmuş, birçok hafız yetiştirmiştir. Oğlu Mehmet Panal, aşağı taslıda bulunan evlerini şöyle anlatıyor. “Evimiz mahallenin ortak mülkü gibiydi. Ekmek yapan, pekmez kaynatan, bulgur kaynatan soluğu bizim evde alırdı. Avlumuzda işini görür evine giderdi.  Mahallede iyi bir dayanışma vardı. Zenginin evinde ne varsa ne yenilirse, fakirin evine’ de giderdi. Yayık yayılır ayranı, inek buzalar avuz sütü, ekmek yapılır dürüm ekmek veya bazlaması, bağdan bahçeden gelen sebze meyveler tüm komşulara dağıtılırdı. Dut, kaysı, kiraz gibi meyvelerin çarşıda satılması ayıp olarak görülürdü.”

Mahallede sülaleler: Evliceler, İstanbullu oğlugil, Çalolugil, Urupcu gil,Demireller, Akdayıgil, Telaşeler, Kuyumcugil, Odabaşılar, Panallar, Torunlar, Kamburlar, Testicinin Ali, Helvacıgil, Mumcular, Kabalar, Halimler, Aldaraklar, Mıhcıgil, Gobel Ahmetler, Gocolugil, Yavaş Ahmetler, Hüdütgil, Mazlumlar, Hasan Misler, Turallar, vb.

Bu yazıları yazarken, bu mahalleden olan hemşerilerimizden bilgi istedim. Bu bilgileri sizlere ulaştırabilmekten mutlu oluyorum.

Mustafa Yolcu

15.02.2021

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.