Mustafa Yolcu: Tarihin Şeref Levhaları- 11

Mustafa Yolcu: Tarihin Şeref Levhaları- 11
2. İnönü muharebesi bütün şiddetiyle devam ediyordu. İnönü mevzilerine günlerdir çarpan düşmanın saldırıları, bir kaya kadar sert duran siperlerimiz önünde eriyor, parçalanıyordu..

Mustafa Yolcu: Tarihin Şeref Levhaları– 11 Asteğmen Hamdi

2. İnönü muharebesi bütün şiddetiyle devam ediyordu. İnönü mevzilerine günlerdir çarpan düşmanın saldırıları, bir kaya kadar sert duran siperlerimiz önünde eriyor, parçalanıyordu. Buna rağmen düşman kesin bir netice elde etmek için saldırılarını durmadan şiddetlendiriyor, her gün cepheye yeni kuvvetler sürerek taarruzu tekrarlıyordu.

Bu sıra da güneyde ( Aslıhanlılar ) civarında çok şiddetli bir muharebe başlamıştı. Düşman güney grubumuzu kuzey grubundan ayırmak maksadı ile devamlı güney gurubunun sağ kanadı ve gerisine saldırmak istiyor, fakat hamleleri Mehmetlerin olağanüstü gayretleriyle durduruluyordu. Düşman çok kuvvetli idi ve gün geçtikçe cepheye yeni kuvvetler sürüyordu.

Düşmanın birçok kez bıkmadan, usanmadan tatbik ettiği bu takdik her defasında karşılanıyor ve az sayıda olan ihtiyatlarımız da bu yüzden bağlanıp gidiyordu.

11 Nisan 1921 günü, seçme birlik alayıyla saldırıya geçen düşman, daha açıktan dolaşarak ordunun sağ yan ve gerisini ele geçirmeye muvaffak olmuş ve durumu zora sokmuştu.

Bunun üzerine güney cephesi komutanı 189. Alaya, buradaki düşmana saldırarak ordunun sağ yan ve gerilerini korumak vazifesini verildi.

12 Nisan 1921 sabahı, bütün hazırlıkları bitirmiş olan alay, gün doğmadan düşman üzerine bir çığ gibi atıldı. Fakat düşman, o kadar kuvvetli mevzilere yerleşmiş ve o kadar tesirli ateş açıyordu ki, alay bütün gayret ve fedakârlığına rağmen dümdüz olan bu arazide çok ağır ilerleyebiliyor, çok kayıp veriyordu. Alay buna rağmen düşmana 400- 500 metre yaklaşmış ve ancak bu mesafede durmak zorunda kalmıştı. Düşmanın baş kaldırtmayan cehennemi ateşi altında, hareket etmek mümkün değildi. Verilen bütün saldırı emirleri, düşmanın şiddetli ateşi altında yerine gelmiyor, Mehmetler bütün gayret ve isteklerine rağmen bir adım atamıyorlardı.

Bu zor devrede; alayın gerilmiş olan sinirlerine, bir şimşek tesiri ile nüfus eden bir gürleme duyuldu ve bundan sonra ileri atılan bir subay” asteğmen Hamdi” görüldü. Subay çevik hareketlerle alayın 50 metre ilerisine fırladıktan sonra, coşkun bir sel gibi tutuşan ruhuyla alaya haykırdı.” Vatanını ve milletini seven benimle gelsin.” Dedi. Yıldırım hızıyla düşman üzerine atıldı. Düşman ateşi iyice şiddetlendirmiş, bir toprak yığını dahi bulunmayan bu düzlükten çok istifade etmişti. Düşmanın sağanak gibi yağan ateşi altında toprağa gömülmüş olan alayda, heyecan can haddini bulmuştu. Artık ateşi ve ölümü düşünen kimse kalmamıştı. Erler ve subaylar, alayın kahraman subayı Hamdi’nin peşine takılmış ve geçtiği yeri silindir gibi ezerek düşman mevziine girmeyi başarmıştı.

Düşman 189. Alayın bu kahramanca saldırısı önünde direnemedi, mevzisini terk ederek çekilmeğe ve yüzlerce ölüsünü bırakarak, geldiği yere gitmeye mecbur kaldı.

Asteğmen Hamdi istiklal harbinin başlangıcından, Sakarya ya kadar olan bütün muharebelerde bulunmuş ve her gittiği savaşta yeni bir destan yaratarak çıkmıştır. Aslı hanlılardaki Hamdi, Nasuhçal’daki Hamdi’nin yanında sönüktür. Sakarya’daki Hamdi, ilahi leşmiş bir kahramandır. O, bu savaşa inanarak katılmış ve bu savaşın bir ölüm, kalım savaşı olduğunu askerlerine anlatmıştı.

Mehmetler düşmanın medeniliğini!.. Gözleri ile görmüşlerdi. “Köyler yakılmış, tarlalar çiğnenmiş, mal, mülk yağma edilmiş, buralarda yaşayan halkımız en hakir muameleye tabi tutulmuştu.” Onuru diğer milletlerden yüce olan Türkün, bu aşağılanmayı yaşamaktansa, ölüme razı olacağını söylemeye gerek yoktur. Mehmetler yakılan yurdunun, çiğnenen şerefinin intikamını taşıyor, her Türk “ya istiklal- ya ölüm” meşalesiyle dolaşıyordu.

Eskişehir- Kütahya muharebeleri sona ermişti. Burada durumun gayri müsait olması nedeniyle, tarihte eşine az rastlanır kararla, birliklerimizin Sakarya gerisine çekilmesine karar verildi. Türk ordusunun kahraman komutanları ve onun fedakâr Mehmetleri tarafından büyük bir düzenle başarılan bu hareket, bir saat hassasiyetle tatbik edilmiş ve koca stepleri aşan birliklerimiz Sakarya boyuna ulaşmışlardı.

Sakarya; burası artık son duraktı. Sakarya kızıl akacak, her karış toprak mübarek şehit kanları ile sulanmadıkça asla terk olunmayacaktı.

Asteğmen Hamdi, Haymana’da Taşlı tepeyi savunan bir taburla beraber bulunuyordu. Aslıhanlar kahramanı burada da büyük bir fedakârlık ve feragat la savaşıyordu. Hamdi, Taşlı tepede düşmanın yaptığı şiddetli saldırılarda kolundan ağırca yaralanmıştı. Fakat Hamdi, kolunu delen bir kurşuna aldırış bile etmedi. Kolunu sardırmaya gerek bile duymadı. Kanlar sızan koluyla takımının başında kaldı. Tabur komutanının önce ısrarına sonra ricasına rağmen geriye gitmedi.

30 Ağustos günü; düşman aç bir kurt gibi ve gerisinde sıraladığı yüzlerce topun desteğine güvenerek tekrar hücuma geçti. Bu sırada taşlı tepenin kuzeyinde bulunan kıtalarımız çekilmiş ve Taşlı tepeyi tutan taburunda sağ yanı tehdit olunmaya başlamıştı. Durum tehlikeli idi. Bu sırada Hamdi kahraman tavrıyla yine ortaya çıktı. Yaralı koluna rağmen siperden, sipere atlıyor, yardım gereken yere yıldırım hızıyla yetişiyor, orayı düzelttikten sonra başka yere koşuyordu. Hamdi yaralanan bir Mehmet’in elinden tüfeğini alarak boş kalan yerini doldurmaya, böylece vücuduyla, ruhuyla, bütün varlığıyla takıma örnek ve destek olmaya çalışıyordu. Hamdi siperden sipere atlarken hain bir kurşun ikinci defa olarak onu bulmuş, göğsünden ağırca yaralanmıştı.

Hamdi buna da aldırmadı. O yine ayakta, yine aynı ruh ve heyecanla ilerlemek isteyen düşmana darbeler indirmekle meşguldü. Geriye gitmedi. “Son damla kanıma, son gücüme kadar çarpışacağım.” Diyerek takımını, kahraman Mehmetleri terk etmedi.

Düşman taarruzunu gittikçe artırıyordu. Durmadan takviye alıyor, her defasında kırılan taarruzunu yeniden tekrarlamaya imkân buluyordu. Artık düşmanı bir mucize durdurabilirdi. Taburun bütün gayret ve fedakârlığı, birbirini takip eden dalgalar halinde ilerleyen düşmanı durdurmaya kâfi gelmedi ve düşman, bir yılan soğukluğuyla mevzilerimize kadar yaklaşabildi. Düşman bu sırada yorgun ve bitkin bir durumda, yaklaştığı siperlerimize hücum için çalışıyordu. Biraz önce bir cehennem olan tepeyi, şimdi derin ve korkunç bir sükûnet kaplamıştı. Yakın birliklerden duyulan tüfek, makineli tüfek ve top sesleri olmasa burada bir muharebenin cereyan ettiğine kimse inanmazdı. Düşman; dakikalar geçtiği halde halen hücuma kalkmıyordu. Bu sırada takımına süngü taktırmış ve bombalarını hazırlatmış bulunan Hamdi- “ Bu tepeyi onlara veya bize mezar yapacağım.” Diyerek, onların hücumunu beklemeden bir aslan heybetiyle düşman üzerine atıldı. Bir avuç Mehmet’in saldırışı, esasen maneviyatı bozulmuş düşmana şok tesiri yaptı. Önce şaşıran düşman, biraz sonra çakal sürüsü gibi geldikleri mevzilerine kaçmaya başladılar. Fakat bu sırada üçüncü bir kurşun Hamdi’yi, bu kahraman Türk subayını, artık kımıldayamayacak hale sokmuştu. O yine geri gitmedi. Kendisini kuytu bir yere götüren erlerine “Arkadaşlarım. Bu tepeyi muhafaza ve müdafaa edeceğinize eminim. Şehit olursam beni bu tepeye gömün ve hepiniz hakkınızı helal edin.” Dedikten sonra; Allah’ın mağfiretine eren Hamdi’nin ruhu Sakarya şehitlerinin ruhuna kavuşurken; takımının fedakar evlatları bu kır ve taşlıklı tepede ona mütevazı bir mezar hazırlamış ve bütün sevdiklerinin göz yaşları arasında onun son arzusunu yerine getirmişlerdi.

Mustafa Yolcu

myolcu53@gmail.com

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.