Mustafa Yolcu: A. Hamdi Ertekin
A. Hamdi Ertekin
İskilip in manevi duayeni, bütün İskiliplilerin sevgi ve saygı duyduğu Hamdi Ertekin hocamızla yapılan konuşmayı sizlere takdim ediyorum
MY- Hamdi abi bize kendinizi tanıtır mısınız.
Ben 1934 doğumluyum. Babam merhum öğretmen Mehmet Ertekin, annem Kestef zade Emin hafızın kızı Safure hanımdı.
Dedem evde kuranı kerim okutuyordu. Bana da kuranı kerim okutmaya çok istekli idi. Dedemde başladığım kuranı kerim okumaya, yedi yaşında kuranı hatmedince, dedem çarşı camiinde hatim duası yaptırdı. Dedem beni sekiz yaşında hafızlığa başlatmıştı. 1943 yılında dedem hastalandı, rahmetli oldu. Hafızlığı yarım etmiştim. Kalan hafızlığı, ben kendi başıma tamamladım.
Dedemin himmeti ile bu yolda ilerlemek imkânı buldum. Geçim sıkıntımız vardı. Ayakkabı çıraklığına başladım. Ustam Ali Çakmaktı.
Bu arada ben Osman Kalfa hocadan, Köprübaşı medresesinde Arapça okumaya başladım. Ustama “Ben Osman kalfa hocadan Arapça okumaya başlayacağım.” diye izin istedim. Ustam bunu ciddiye almadı. “Eğer okur, kürsüye çıkıp Salli ala Muhammet dersen; sana en iyisinden lata yaptıracağım.” dedi. Arapça okumama izin verdi.
Ben hem ayakkabıcılıkta çalışıp hem de okudum. Çoğu zamanda kitabımız medresede kalıyor, hocamızın anlattığı ile iktifa ediyorduk. Köprübaşında birkaç medrese vardı. Oradaki camiin imamı bizim hocaya, ders gördüğümüz medresede ders vermesine izin vermedi. Bunun üzerine merhum Hacı Ali Dursun devreye girerek, orada yeni bir medrese yaptırdı. Bizde o medresede okumaya başladık.
Osman Kalfa hocada Mürsel Şahinbaş, Faik Şahinbaş, Hüseyin Gökcan, Hüseyin Namlı, Arif Çetinkale birlikte okuduk. Hocamız bizi okutmaya çok istekli idi. Onda Molla camiye kadar okuduk.
Askere gitmeden önce, vekil imamlık görevine başladım. Askere gittim. Askerden sonra da İskilip’te vekil imamlık yaptım. İskilip’te imamlık yaparken, Ankara da müftülük vaizlik imtihanı açıldı. Bu imtihana katıldım ve kazandım. Böylece müftülük vaizlik ehliyetini aldım. O zamanlar müftü, vaiz açığı çoktu. Denizli’nin Tavas ilçesinden bana vaizlik teklifi geldi. İskilip’te görev yapmak istediğimden, Tavas a gitmedim.
İmam hatip okulu lise kısmı imtihanını, Çorum imam hatipte dışarıdan vererek, tekrar vaizlik hakkını kazandım. 1958 yılında diyanetin, on sene sonra da 1968 yılında ikinci vaizlik hakkını kazandım.
1968 Yılında İskilip’te vaiz olarak göreve başladım. Vaizlik zor bir iş. Öğretmenlikten falan zor. Öğretmenler, belli bir yaş gurubunda bulunan öğrencilere ders veriyor. Camide bulunan cemaat, değişik yaş gurubunda. Bilgi seviyeleri değişik, insanların hepsine hitab edebilecek şekilde vaaz vermek gerekiyor.
Vaizlik hizmetimi her türlü siyasetten, cemaat çekişmelerinden uzak, hizmet eksenli olarak yapmaya çalıştım. Cemaate ne verebilirim, hangi bilgilere ihtiyacı var, bunu düşünerek konuşmaya çalıştım.
Diyanet bir genelge yayınladı. Buna göre doğduğun yerde vaizlik, müftülük yapmayı yasakladı. Bu durumda benim bir yıl içinde İskilip’ten ayrılmam gerekiyordu. Otuz yıl görev yapmıştım. İskilip’ten ayrılmak istemediğimden, bende bir yıl sonra emekli olarak, resmi olarak görev yapmaya son verdim. Böylece 60 yıllık kürsü hizmetim devam ediyor.
Halen hizmetime ihtiyaç duyulduğunda, müftülük talep ettiğinde vaizliğe devam ediyorum. Bunun yanı sıra 1971 yılından itibaren değişik gazetelerde makale yazıyorum. İskilip’te dört ayrı gazete yayınlanmış. Bunların dördünde de yazı yazdım. Bu gazetelerde 225 yakın makalem, Yivlik, kürsü, minber başlığı ile yayınlandı. Makalelerim ilmi, tarihi makalelerdi. Bunların gazete köşelerinde unutulup kalmasına, gönlüm razı olmuyordu. İskilip Belediye başkanı, bunların kitap olarak yayınlanmasını istedi. Bu yazılar bilgisayarda toplandı, kitap olarak yayınlanacak. Zengin tarih kenti İskilip adında, bir kitap daha yazmıştım. Bu iki kitap da matbaaya verilmek üzere. Böylece İskilip tarihine hizmet etmiş olacağız.
MY- Arapça dersini Osman kalfadan öğrendiniz. Fıkıh hadis tefsir konularını nerden öğrendiniz?
Bunların asıl kaynağı Arapçadır. Arapçaya hâkim olunca, bununla ilgili kaynaklardan bilgi öğrenebiliyor. Tefsir, hadis, fıkıh kitapları var. Onlardan bilgi edinmeye çalıştık. Beşikten mezara kadar bilgi öğrenmek gerekiyor. İlmin sonu yoktur. Ne kadar bilgi öğrenirsen, o kadar insan bilgi eksikliğini görüyor. Bilgisi eksik olan insan, bir dere içinde ne görebilirse onu görüyor. Bilgiyi yükseltmek için, tepelere çıkmak gerekiyor. En yüksek tepeye çıkıp her tarafı görünce, insan eksikliklerini daha rahat görüp, kendini tamamlamaya çalışıyor.
MY- Dedenizi anlatırmısınız.
Dedem Nakşibendî şeyhi, Şiranlı Hacı Mustafa efendiye tabi idi. Ona çok değer verir, çok bağlıydı. Hatemül evliya derdi. Maneviyata çok önem verirdi. Gece teheccüt namazına kalkıp zikir çekince, evde uğultu olurdu. Eve ruhanilerin gelip, kendisi ile birlikte zikir çektiklerini söylerdi.
Arap camisini yaptıran Arap dede varmış. Dedem camiye gidip gelirken, Arap dedeyi görürmüş. Ona “herkese görünme, insanları korkutabilirsin” dermiş. İskilip’in ilk hafızları, ondan fazla kişiyi hafız yetiştirdi. Şaban hafız, Mustafa Deliküçük, Hamdi Balabıyık, Mustafa Atıcı gibi hafızları dedem yetiştirmişti. Kuranı kerim okutmayı, hafız yetiştirmeyi çok severdi. Kuranı kerimin okutulmasının yasaklandığı devirlerde, hiç çekinmeden kuran okutmaya, hafız yetiştirmeye devam etti.
Şaban hafız şunu anlatmıştı: Hocam beni mukabele okumak üzere; Kargı ya göndermek istedi. - “Kargıda bulunan Şaban Bal isimli arkadaşına mektup yazıp, mektubu kargıya götürmemi, orada mukabele okumamı söyledikten sonra; dün gece bir rüya gördüm. Rüyamda beni arkamdan sıkıştırıyorlar. Göz ucu ile oraya baktığımda, şıyhım Hacı Mustafa Efendi ile hacı Ömer efendiyi gördüm. Şıyhım Rahman süresinin ( Ya ma'şerelcinni vel'insi inisteta'tum en tenfusu min aktarissemavati vel'ardı fenfuzu latenfizune illa bisultanin. Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani ) ayetini okuyarak, Ömer efendiye okuduğum ayeti tefsir et dedi. Ömer efendi’ de - “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarında geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz. O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? “ diye ayeti mealen tefsir etti.
Daha sonra bizim Gönlük mezarlığına yönelerek o tarafa gitmeye başladı. Bende arkalarından yürüdüm. Mezarlıkta bir yere gelerek (şu an dedemin mezarının olduğu yer.) orada kayboldular. Kargıya gidip geldiğinde, beni bulamayabilirsin.” Dedi.
Ben ramazanda Kargıya gidip, ramazan sonunda mukabelemi bitirince; İskilip’e dönmek üzere yola çıktım. Gelirken bir gece İçevlikte kaldım. Rüyamda Arap camisinin yıkıldığını gördüm. Sabah olup uyandığımda, rüyamı biri ile paylaştım. Rüyamı anlattığım kişi bir yakınını kaybetmişsin dedi. Anladım ki hocamı kaybettim. O gün İskilip’e geldiğimde hocamı kaybettiğimizi öğrendim.
MY-Sizler İskilip’te çok güzel görevler yaptınız. Bu görevleri yaparken halktan size görüş ve fetva almaya gelenlerden unutamadığınız bir konu var mı ?
Görevim sırasında siyasi tartışmalara, cemaat çekişmelerine girmediğim için siyaset üstü, herkesin hocası olarak bir konumum oldu. Halk tarafından bana karşı güven duygusu doğdu. Aralarındaki ihtilafları, sorunları bana açtıklarında, hakem görevi yapmaya, ihtilafları gidermeye çalıştım.
İskilip kurak bir bölge olduğu için, her sene yağmur duasına çıkılır olmuştu. Deveci dağında halk toplanır, deve kesilir, dua edilirdi. Deveci dağına çıkılıp, deve kesilip dua edilmezse, yağmur yağmaz kanaati oluşmuş. Aslında yağmur duası edildiğinde kurban kesmek kitabi değildi. Son zamanlarda yine bu eski adete devam edilmek istendi. Bende bunun yanlış olduğunu, deveci dağına çıkmanın şart olmadığını, yağmur duasına oruçlu olarak gidilip, içten dua edilmesi gerekir diye vaaz verdim. Böylece deveci dağına çıkılması gerektiğinden vazgeçildi. Şimdi bazı köylerde yağmur duasına, piknik yapmaya gider gibi gidiyorlar. Kurban kesip, dua edip, etini orada yiyip, içip geliyorlar.
MY- Hacı Faik efendi ders verir miydi?
Hacı Faik efendi 20 yaşlarında babası ile hacca gitmiş, babasından tarikat almış, ilim tahsil ettiği anlaşılıyor. Ayrıca Ömer efendiden ders almış olabilir. Arapçaya malikti. Hacı Faik Efendi mütevazi, az konuşan, hoş sohbet, herkesin saygı duyduğu, temiz yüzlü birisi idi. Az konuşur öz konuşurdu. Dedem vefat ettiğinde, evimizde dedemin Ruhul beyan adlı tefsiri vardı. Dört ciltlik tefsir kitaplarını bir miktar mecidiye ödeyerek bizden almıştı. Bütün bunları kitaplarım da yazdım.
MY- İskilipli Şıh Etem ile ilgili anınız varmı?
Zamanın müftüsü Ali Galip Köstekci Hoca efendinin, leblebiciler çarşısında kendisine ait fetvahanesi vardı. Buraya gelen ziyaretçiler sedire oturur, vatandaşlar diz çökerek yere otururdu. 1950 Yıllarda Müftü Efendi haftada bir güveç yapar dostlarını, alim insanları buraya davet ederdi. Bu toplantıya Şıh Etem efendi başta olmak üzere, Kutuğunlu Hasan efendi, tapucu Hüseyin efendi, o günün vaizi Ulu dereli İsmail hoca efendi, yaşım küçük olmasına rağmen dedemin hatırına beni de bu guruba dahil eder, toplantıya davet ederlerdi. Bu toplantıda güvec yenir, bunun yanı sıra çok güzel dini sohbet olurdu. Toplantıyı müftü efendi yönetir, Etem efendiye söz verildiğinde son derece kısa ve sade, doyurucu konuşma yapardı. Şıh Etem Efendi fazla konuşmaz, sükût dururdu.
MY- Bu bilgileri nereden topladınız?
Duymak ve araştırmak sureti ile bu bilgileri temin ettim
Hamdi abi. Bize vakit ayırdığınız, bilgi verdiğiniz için teşekkür ederim.
Mustafa Yolcu
10.04.2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.