Mustafa Yılmaz: Aileyi Ayakta Tutan Değer, 'Adalet'
“İçinizden kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşünenler için dersler vardır. (Rum, 30/21
Aileyi koruyacak, ayakta tutacak, huzuru yaşatacak, muhtemel sıkıntıların kolayca atlatılmasını sağlayacak değerlerin en önemlilerinin adalet konusu üzerinde duracağım.
Yaratılış gayesi, kulluk ve yeryüzü sorumluluğu, temel hak ve dokunulmazlıklar gibi alanlarda kadın ve erkek arasında hiçbir farkın olmamasının, kadın ve erkeğin bir adalet üzerine yaratıldığını göstermektedir.
"Allah, hayatın her anında herkese karşı adil olmamızı emretmekte, Kur'an bizi her daim adalete, insafa, hakkaniyete, dengeye davet etmektedir. Nitekim bütün camilerimizde her cuma hutbesinin sonunda iyilik ve adaleti emreden "Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." ayet-i kerimesi mealiyle beraber okunuyor.
İslam'da tevhidden sonra en önemli vurgulardan biri olan adalet, dengeli ve ölçülü olmak, ifrat ve tefritten uzak kalmak, haddi aşmamak, itidal üzere davranmak, herkese hak ettiğini vermek demektir.
Bu bağlamda ailede adalet; karşılıklı sevgi ve saygının gözetilmesi, onurun korunması, emeğin takdir edilmesi, haklar ve sorumluluklarda hakkaniyetin ve insaflı bir yolun benimsenmesi demektir.
Hazreti Muhammed Veda Hutbesi'nde 'Bilin ki, sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır...' diye buyurmuştur."
Yüce Yaratıcımızın en güzel nimetlerinden biri ailedir.
Aile; insanı hayata gözlerini açtığı anda sarıp sarmalar. Koruyup kollar ve bağrına basar.
Aile; Rabbimizin rahmeti ile desteklediği, çocuklar ve temiz rızıklar ihsan ederek güzelleştirdiği mukaddes bir yuvadır.
Aile; insan için huzura ermenin ve güven duygusunu derinden hissetmenin adıdır.
Aile; muhabbetin, neşenin ve lezzetin paylaşılarak kıymet kazandığı yerdir.
Aile ; Vefanın fedakârlıkla, imanın ihsanla, bilginin hikmetle ve sevginin hürmetle harmanlandığı bir eğitim ocağıdır.
Aile; bizim en değerli hazinemiz, vazgeçilmez değerimizdir.
Aile; Toplumun yapı taşı; toplumun temeli; toplumun aynası; toplumun kalbi; toplumun kendisidir.
Aile; Allah'ın tanıtıldığı ev
Aile; Peygamberin sevdirildiği yuva
Aile; Kur’an'ın öğretildiği ve yaşandığı okul
Aile; gerektiğinde okul, cami, kuran kursu
Aile; toplumun temeli ve çekirdeği
Aile; çocukların ibadetle buluştuğu mekan
Aile; sosyal ilişkilerin öğrenildiği kurum
Aile; dostluğun, dürüstlüğün, yardımseverliğin öğrenildiği yer
Aile; insanın insan olma şerefini tattığı kurum
Aile; dünyalık çıkarların olmadığı bireyler yumağı
Aile; Sevgi, saygı, şefkat, fedakârlık ve birlik ocağıdır.
Aile; ana yüreği ve baba şefkatinin buluştuğu cennet
Aile, biz olma, biz diyebilmenin kaynağıdır.
Aile; bencilliğin yıkıldığı başkasının kendine tercih edilebildiği kale
Hammadde halindeki küçük yavruların her yönden gelişip büyümesini sağlayan bir fabrikadır.
Hz. Peygamber, eşlerine, çocuklarına, torunlarına ve onların yakınlarına karşı sergilediği tutumuyla en güzel örnektir. O, bu konudaki sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmiş ve ümmetine de bu konuda çok önemli tavsiyelerde bulunmuştur. Aile bireylerine sorumluluklarını hatırlatırken o şöyle diyordu:
"Hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz yönettiklerinizden sorumlusunuz. Kişi, ailesinin yöneticisidir ve onlardan sorumludur. Kadın, eşinin evinin yöneticisidir ve ondan sorumludur." (Buhârî)
"Elbette Yüce Allah, her yöneticiye yönettiğinden soracaktır. Onların haklarını koruyup korumadığından soracaktır. Kişiye de ailesinden soracaktır."
Bu anlamlı sözleriyle o, aile bireylerinin hepsine sorumluluklar yüklüyor ve mutlu bir aile yuvasının kurulmasında her bireyin rol ve sorumluluğuna dikkat çekiyordu.
"Sizin en hayırlınız, ailesine karşı iyi davrananınızdır. Ben aileme karşı en iyi davrananızım. Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı iyi davrananlardır."
Hz. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: Rasulullah (a.s) buyurdular ki:
"Mü'minler arasında imanca en kâmil olanı, ahlâkça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır." buyurmuştur.
"Kadınlara karşı hep hayır tavsiye edin. Zira onlar sizin yanınızda birer emanettir." (Tirmizî, İman 6; Ahmed, VI, 47,99)
"Eşlerinize yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, sakın onları dövmeyin ve onları incitecek çirkin sözler söylemeyin." (Tirmizî)
O, Yüce Allah'ın "Eşlerinizle en güzel bir biçimde geçinin” emrini en güzel bir biçimde uygulamıştır. O, eşleriyle en güzel bir şekilde geçinmiş, onlara her konuda yardımcı olmuş, ev işlerinde onlara ortak olmuş, onlara asla bir fiske vurmamıştır. Onları hayatlarında ve vefatlarında her zaman hayırla anmıştır.
İlk aileyi ilk insan Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Havva validemiz kurmuştur.
O zamandan beri aile müessesesi olgunlaşmış ve gelişmiştir.
Hz. Adem'den beri devam eden ve cennette de devam edecek olan iki ibadetten biri nikâh, diğeri de iman olduğu beyan edilir.(İbn Abidin, Reddü'l-muhtar, III, 3.)
İslam toplumunun en temel kurumu olan aile, eşler arası ilişkilerin, sevgi, saygı, muhabbet ve rahmetle şekillendiği; iyilik, adalet,doğruluk,istişare ve ihsanın hakim olduğu sıcak bir yuvadır.
Ailenin en temel iki üyesi kadın ve erkektir. Yüce Rabbimiz erkek ve kadını adalet üzere yaratmıştır. Dinimize göre erkek ve kadının yaratılış gayesi birdir. Her ikisi de değerlidir, temel hak ve dokunulmazlıkları vardır. Kulluk ve sorumluluk, mükâfat ve ceza, iffetli ve onurlu bir hayat yaşamada aralarında hiçbir fark yoktur. İslam’ın ailede en ideal yaklaşım olarak gösterdiği hedef adalet ve ihsan ahlakıdır. Aile bireylerinden her biri, diğerini hoşnut etme gayesini davranışlarının merkezi yapmalıdır. Zira adalet ve ihsanın hâkim olduğu aileler huzur yuvasıdır.
İnsan neslinin devamı, nesebin muhafazası, toplumu meydana getiren ve toplumun temel taşı olan aile müessesesinin kurulması meşru bir evlilikle mümkün olur.
Evliliğin ilk temel şartı ise nikahtır.
Her nikâh, geleceğe dair umutlarla kıyılır. “Hz. Âdem ve Hz. Havva, Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Hz. Hatice, Hz. Ali ve Hz. Fatıma arasındaki derin muhabbet, ülfet ve sadakat” anılarak onlar gibi güçlü bağlara sahip bir yuva olması için dualar edilir. “Bir yastıkta kocamaya” niyet ederek evlenen her insanın, ailesini korumak için emek vermesi beklenir. Aileyi tehdit eden bunca farklı risk alanı varken, ailenin ayakta durması her geçen gün zorlaşırken, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla aile fertlerinin bu konuda hassas ve bilinçli olması gerekir.
Müslüman bir ailenin yaşamında, kuruluşundan gelişimine varıncaya kadar her dönemde korunması gereken sabiteler vardır. Bu noktada, sabite ve değişken konusuna kısaca değinmek yerinde olacaktır. Zamana ve mekâna bağlı olarak bireylerin ve toplumların hayatında pek çok şey değişirken bazı noktaların değişmemesi öngörülür.
Sabiteler, İslam’ın temel prensipleridir. Köşe taşlarıdır. Söz gelimi giyim tarzı değişir ama tesettüre riayet etmek bir sabitedir. Yeme içme alışkanlıkları değişir ama helal tüketim sabitedir. Evlerin dekorasyonu değişebilir ama ev döşerken israf etmemek sabitedir. Aile içinde rol ve imkân dağılımları değişebilir ama ADALET sabitedir. Bin dört yüz yıl öncesiyle bugünün gerçekleri arasında da yadsınamaz farklar vardır. Peki, o hâlde bugün bir Müslümanın Kur’an’a ve Peygamberimizin sünnetine uyan bir aile yaşantısı sürdürmesi nasıl mümkün olacaktır?
Bu ancak dinin aile konusundaki köşe taşlarını sarsmayarak mümkün olabilir. Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamberimizden miras kalan sünnet-i seniyyede, aile bireylerini bağlayan ve zamana ya da zemine göre değişmesi mümkün olmayan birtakım ahlâki esaslar belirlenmiştir. Bu esaslar; ADALET, İHSAN İSTİŞARE ,merhamet, muhabbet ve sadakat olarak sıralanabilir.
ADALET, hak dağıtımında ve sorumluluk paylaşımında insaflı bir yol izlenmesi, zulmün bertaraf edilmesi, dengenin korunması anlamına gelir. Toplumun bütün katmanlarını ve kurumlarını ilgilendiren adalet kavramı, İslam’ın vazgeçilmez ilkelerinden birisidir. Esma-i hüsnasından biri de “el-Adl” olan Cenab-ı Hak, dünyada ve ahirette bütün varlıklara karşı adildir. Kâinatı adalet üzere kurmuş, eşsiz bir denge ve düzen var etmiş, insanoğlundan da bu dengeyi korumasını istemiştir. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Mâide, 5/8)
Adalet; dil, ırk, renk, yaş, cinsiyet ve statü fark etmeksizin herkese fıtratı gereği sahip olduğu özellikleri dikkate alarak davranmayı gerektirir. Fıtrata aykırı davranmak, hak ve sorumluluk dengesini bozmak, doğuştan gelen nitelikleri sebebiyle bir kimsenin kayba uğramasına sebep olmak ise zulümdür. Aile içinde de bireyler farklı niteliklere, önceliklere, hassasiyetlere ve ihtiyaçlara sahiptir. Onların bu farklılıklarını dikkate alarak davranmak, Allah tarafından her birine verilmiş olan öz nitelik lere ve ayrıcalıklara karşı saygılı olmak adaletin gereğidir. Dolayısıyla adalet, birebir eşitlikten öte bir anlam taşır ve ailede her ferdin insan olmakla doğuştan sahip oldukları manevi eşitliğe işaret eder. “İnsan” yani “yeryüzünün şerefli halifesi” olmak, eşler arasındaki ortak paydadır. Mümin kadın ve erkeği bir ve beraber kılan, “veli” yani birbirinin dostu, hamisi ve yardımcısı olma vasfında buluşturan en önemli unsur budur:
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe, 9/71)
Hayatta iyiliği ve güzelliği de zorluğu ve sıkıntıyı da birlikte göğüslemek için evlenen eşler, aile yapılarını haklar ve sorumluluklar konusunda adalet üzere inşa ettiklerinde huzurlu olurlar.
Adalet aynı zamanda erkek ve kadın arasında karşılıklı ve eş düzey bir sorumluluğu gerektirir:
Erkekle kadın birbirlerinin eksiklerini tamamlayan bir elmanın iki yarısı gibidirler.
“Onlar (hanımlarınız) size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz.” (Bakara, 2/187),
Peygamberimiz Veda Haccı’nda bir konuşma yapmış, karı-koca haklarında şöyle buyurmuştur :
“Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı size tavsiye ederim. Siz kadınları Allah emaneti olarak aldınız. Onların iffet ve ismetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
HZ.Peygamber Veda hutbesinde;,kadın ve erkeklerin birbirlerinin haklarına riayet etmeleri gerektiğini Müslümanlara bir sorumluluk ve insanlığa bir ölçü olarak açıkça beyan buyurmaktadır.
Kur’an’da, erkekler “kayyûm” yani kadınları gözetip kollayan ve işlerini takip eden kimseler olarak nitelendirilmiştir: “Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerinden üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler, kadınları koruyup, gözetirler.” (Nisâ, 4/34) Kavvâmlık vasfı, erkeğe “haktan” ziyade “sorumluluk” yükler ve adalet ilkesini unutarak bu vasfı “mutlak üstünlük” şeklinde yorumlamak aileyi zarara uğratır.
Ailede eşler arasındaki adalet kadar, çocuklar arasında da adaletli olunması şarttır. Adaletin hâkim olduğu ailede çocuklar cinsiyet ayrımına tabi tutulmaz. Yetenekleri, yaşları ve karakterleri dikkate alınarak yetiştirilir, başarılı olduklarında aynı ölçüde ödüllendirilir, hatalı davrandıklarında da aynı oranda ikaz edilir. Cinsiyet, yaş, zekâ, sosyal beceriler ya da hastalık gibi herhangi bir sebepten dolayı çocuklar arasında ayrım yapmak, adaleti ortadan kaldırarak aile birliğini sarsmak demektir.
“Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adil davranın.” (Buhârî, Hibe, 13) şeklindeki nebevi ikaz bu konuda anne-babalara ciddi bir görev yükler.
Anne-babalar hem birbirlerine hem de çocuklarına karşı cinsiyet farkı gözetmeksizin adalet ve hakkaniyetle davranmalıdır. Zira, her anne-baba; “Allah’tan korkun ve evlatlarınız arasında adaletli olun.” emrinin muhatabıdır. Bu yüzden ebeveynler, sorumluluklarına uygun hareket etmeli ve çocuklarını asla ihmal etmemelidir. Sevgili Peygamberimizin; “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” nebevi uyarısına kulak vermelidir.
Hadis-i şerifte çocuklar arasında adaletli davranmanın gereği anlatılırken Allah korkusuyla bağ kurulması etkileyicidir. Bu hadisin söyleniş sebebine baktığımızda,
Nu’mân b. Beşîr isimli sahabinin anlattıklarına şahit oluruz. Babası küçük bir çocukken Nu’mân’a bir bahçe bağışlamayı düşündüğünde, kardeşlerine de aynı bağışta bulunmasının mümkün olmadığını duyan Peygamberimiz bu sözleri söylemiştir. Doğrusu bu tutum, hediyeleşme ve miras paylaşımı konusunda günümüzde de aileler tarafından yapılan en büyük yanlışlardan biridir.
Sonuçta Allah Resûlü (s.a.s.) aile içinde adil davrananları büyük bir mükâfatla müjdelemiştir:
“Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, sınırsız merhamet sahibi Rahman’ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklardır.” (Nesâî, Âdâbü’l-kudât, 1)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.