Mustafa Kasadar: Süleyman Arif Emre ve siyasi mücadelesi
Mustafa Kasadar: Süleyman Arif Emre ve siyasi mücadelesi
Ehil kişiler siyasetten kaçınırsa o cemiyette yaşayanların şikâyet etmeye hakları kalmaz. Biz de ise bu gerçeğin tam tersine olan görüşler adeta iyi insanlara kesin bir felsefe olarak kabul ettirilmiştir ki: ‘Siyaset bir bataklıktır, yaklaşmamak lazım. Siyaset iyi insanların işi değil. Müslüman siyasetle uğraşmaz. İbadetinde, işinde, gücünde olmalı.’
Türkiye’de siyasetin düzmece bir şekilde sağ-sol diye çok keskin hatlarla ikiye ayrıldığı, Müslümanların sadece oy deposu olarak görüldüğü, dini hayatı yaşamak isteyenler üzerinde CHP döneminin katı din karşıtı uygulamalarının saldığı korkularının henüz dağılmadığı bir dönemde inanan insanların masonların attığı kementten kurtularak kendi adlarına siyaset yapmaları gerektiği fikrine ilk uyananlardan birisi de merhum ve mağfur Süleyman Arif Emre’dir.
1944 yılında yani CHP zulmünün zirvede olduğu bir dönemde Hukuk Fakültesi’ni bitiriyor. Çeşitli devlet kurumlarında çalıştıktan sonra 1949 yılında avukatlık yapmaya karar veriyor. İşte bundan sonra kendisini siyasetin içinde buluyor.
Siyasette 35 Yıl adlı eserinin girişinde "Neden Siyaset" başlığıyla siyasete girişini şöyle anlatıyor:
“Avukat olma fikrimi arkadaşlarımdan önce Osman Yüksel Serdengeçti’ye açtım. ‘Geç hey Arif! Avukatlık yapamazsın, içine kapanık mahcup bir delikanlısın, sana kim dava verir’ dedi. Ben de: ‘Osman! Sadece senin aleyhine açılan ceza davalarına baksam bana yeter de artar’ dedim. İtiraz etmedi. Çünkü o zaman Serdengeçti Mecmuası çıkıyor ve adeta kapışılıyordu. Ama her sayısına birkaç dava açılıyor ve dostumuz tutuklanıyor ve hapse atılıyordu.
Avukat olduktan sonra kendimi siyasetin içinde buldum desem mübalağa etmiş olmam. Çünkü Serdengeçti’nin davaları, Milliyetçiler Derneği ve Millet Partisi’ni kapatma için açılan davalar, Malatya’da Hüseyin Üzmez ve arkadaşlarının A.E. Yalman’a kurşun sıkması üzerine açılan dava derken zaten siyasi mücadelenin odak noktasına düştük.
Ayrıca her insanın inandığı davanın ve sistemin gerçekleşmesi için millet ve memleketine karşı yapmaya mükellef olduğu kaçınılmaz hizmetleri vardır. Siyasi aksiyon bu hizmetlerin başında gelir… Bir cemiyette işlerin iyi gitmesi için inanılır, güvenilir ve dürüst insanların yönetimin içinde ve başında olması gerekir. Böyle olmazsa işler ehliyetsizlere, liyakatsizlere ve devlet imkânlarını şahsi menfaatleri uğrunda istismar edenlere, milleti ve ülkeyi sömürenlere kalır ve işin içinden çıkılmaz. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) bir hadisi işlerinin sırrı tecelli eder: ‘İşler ehil olmayanlara verilirse kıyameti bekleyin.’
Ehil kişiler siyasetten kaçınırsa o cemiyette yaşayanların şikâyet etmeye hakları kalmaz. Biz de ise bu gerçeğin tam tersine olan görüşler adeta iyi insanlara kesin bir felsefe olarak kabul ettirilmiştir ki: ‘Siyaset bir bataklıktır, yaklaşmamak lazım. Siyaset iyi insanların işi değil. Müslüman siyasetle uğraşmaz. İbadetinde, işinde, gücünde olmalı.’
Evet, ülkeyi bir şekilde ele geçirmiş olan laik seçkinler, bir taraftan İslam’ı her fırsatta karalarken, diğer taraftan da dindar insan nasıl olması gerektiğinin de portresini çizmektedirler. Mason localarından emir alarak gazeteci, siyasetçi ya da din adamı kisvesi altında yazıp çizen, konuşan insanlar Müslümanları yönetimden uzak tutmak için çok gayret sarf etmişlerdir. Mütedeyyin halkı o dönem mason Demirel’in yanında durmaya adeta mecbur bırakmışlarıdır. Sihirli sözcük şuydu: ‘Sağı bölmeyin yoksa sol/CHP gelir.’ Hâlbuki Demirel’in dindarlara Ecevit’ten daha merhametli olduğu asla iddia edilemez.”
Mazlumların avukatlığını yapmak için işe başlayan ve sonunda kendisini siyasetin ortasında bulan Süleyman Arif Emre bu sağ-sol oyununu bozmak için ilk harekete geçenlerden birisidir. 1956 yılında Hürriyet Partisi’nde siyaset hayatına başladı. Daha sonra 1961 yılında memleketi Adıyaman’da Yeni Türkiye Partisi’ni kurdu. Ama bunlar sadra şifa şeyler değildi.
Kendilerine davalarını liyakatle savunacak bir genel başkan arayışlarını sürdürüyorlardı. Daha sonra Süleyman Arif Emre ve Osman Yüksel Serdengeçti Erbakan Hocamız ile TOBB’da bulunduğu sırada tanışırlar. Bu tanışmalarının ardından aradıkları genel başkanı bulmanın sevinci yaşarlar. Fikirlerini Erbakan Hocamıza açıkladıklarında, “Benim de bu yönde bazı çalışmalarım var; henüz bir neticeye ulaşmış değilim, ama müspet bir noktaya gelirsem sizi haberdar ederim” şeklinde bir cevap alırlar. Sonunda Erbakan Hocamızın riyasetinde 1969’da Bağımsızlar Hareketi’ni başlatırlar. Bundan sonraki safhayı Süleyman Arif Emre merhum “ırmağın ırmağa karışması” olarak tanımlar.
Ulu Kanal
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.