Mustafa Armağan: Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık yakın tarihte de otorite kabul edilebilir mi?
Yanlış anlamalara mahal vermemek bakımından belirteyim:
Halil İnalcık hoca en has cinsinden bir tarihçidir. Osmanlı Devleti’nin Tanzimat’a kadarki siyasî tarihini olduğu kadar iktisat tarihini de onun eserlerine başvurmaksızın yazamazsınız. Yazarsanız eksik kalacağı muhakkak gibidir.
Son derece demokrat bir kişilik olan Halil Hoca ile sık sık görüşürdük. Hatta 2004 yılında Bilkent’te yapılan bir toplantıya çağırıp konuşturmuştu beni. Açılış konuşmasında “Biz tarihçiler birbirimizi çok dinliyoruz. Biraz da gazeteciler ve yazarlar bizi bize anlatsın” diyerek benimle birlikte Avni Özgürel, Doğan Hızlan ve Taha Akyol’u akademisyenlere karşı konuşturmuştu.
Bunları aşağıda söyleyeceklerimin bir art niyet taşımadığını göstermek için yazdım.
Hoca 2012 yılında, çıkaracağım derginin danışma kurulunda yer almayı kabul etmişti. Ancak “Atatürk’ten kafatası dersleri” kapaklı sayısından sonra aradı beni ve kuruldan ayrılmak istediğini söyledi.
Neden? diye sordum. “Mustafa” dedi, “yakın tarihe seninle aynı şekilde bakamam. Ben Atatürk devrini yaşadım. O devirde yetiştim ve bu devir hakkında tarafım.”
O zaman anladım ki, bir Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık var, bir de yaşayan tarih Halil İnalcık. Bu iki Halil İnalcık’ı ayırt edemez ve birindeki otoriteyi diğerine taşımaya kalkarsanız fena halde yanılırsınız ki yanılanların sayısı az değildir.
Bu durumda tarihçinin birinde kılı kırka yararcasına çalışan bir ilim emekçisi pırıltıları saçarken, diğerinde taraf olan bir amatör seviyesine inmesi kaçınılmazdır. Yine de bu iki Halil İnalcık’ı bizzat tanımış biri olarak Kronik Yayınları’ndan baskı üstüne baskı yapan Millî Mücadele Tarihi adlı özet kitabına el attığımda hayal kırıklığımın zirveye çıkacağını tahmin edemezdim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.