Mülakat, partizanlığın yasal kılıfı olamaz!

Mülakat, partizanlığın yasal kılıfı olamaz!
Ebû Müslim Horasânî  (Ebû Müslim Abdurrahman bin Müslim El-Horasanî)  kim, bilirsiniz. Abbasileri Hilafete taşıyan ama Abbasiler tarafından öldürülen bir Türk lider. 

Mülakat, partizanlığın yasal kılıfı olamaz!

Ebû Müslim Horasânî  (Ebû Müslim Abdurrahman bin Müslim El-Horasanî)  kim, bilirsiniz. Abbasileri Hilafete taşıyan ama Abbasiler tarafından öldürülen bir Türk lider. 

Daima hakkı savunan, haksızlığa ve zulme karşı çıkan bir kişi olarak gösterilen Ebû Müslim HorasânîİranÖzbekistanTürkmenistan ve Dağıstan’da olduğu gibiAnadolu Türk halkı arasında da kutsal kahramanlardan biri kabul edilir. 

Ona ait olduğu söylenen bir kelamı kibarı; zaman zaman iktidarla ters düşenler duvarlarına asarak,  sözde ikaz ve ihtarda bulunurlar. Kendi durumlarına referans gösterirler.

Ebû Müslim Horasânî der ki,

“Onlar, şerrinden emin oldukları için, dostlarını kendilerinden uzak tuttular. 

Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakın tuttular.

Yakın tuttukları düşmanları dost olmadı. Ama uzak tuttukları dostları düşman oldu. 

Herkes düşman safında toplanınca yıkılmaları mukadder oldu.”

Seyyid Kutup ve mumdan kelimelerin hayat kazanması…

Seyyid Kutup kendisine mürşid kabul ettiği Müslümanlar Kardeşler Teşkilatının kurucu önderi Hasan El Benna’nın; İngiliz sömürge bakanlığının talimatı ile öldürülmesinin ardından kaleme aldığı şehadet yazısında; “Ağzımızdan çıkan sözler, mumdan yapılmış gelinler gibi olur. Biz onun uğrunda öldüğümüz zaman o, canlanır ve hayata kavuşur.” ifadesiyle Hz. Ömer’e nisbet edilen “İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlar.” sözüne adeta şerh düşer.

Bir Partinin tüzüğünde yer alan temel amaçlarından ADALET ortadan kalkınca ne olur? 

Siyasi partilerin tüzük ve programları da Seyyid Kutub merhumun ifade ettiğimumdan yapılmış gelinler gibidir. Parti yöneticileri bu tüzük ve programa sadık kaldıklarında, uyguladıklarında canlanır ve hayata kavuşur.

Nitekim AK Parti Tüzüğü’nün “Temel Amaçlar” bölümünde; insana hizmet ve adalet vurgusu ön plandadır:

4.3- AK PARTİ; “insan” merkezli siyasi bir Partidir. En üstün hizmetin, insana hizmet olduğuna inanır. İnsanın mutluluğu, huzuru, güveni ve sağlığı çalışmalarının hedefini teşkil eder. Bütün insanlarımızı, “Türkiye” coğrafyasında kurulu “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” ismi altında büyük bir aile, diğer devletleri kendi sınırları içinde komşu aileler olarak kabul eder. Sulh içinde bir arada yaşamanın, insana verilen değerle mümkün olacağına inanır.

4.15- AK PARTİ; İçte ve dışta güçlü duruşun adaletle mümkün olacağına inanır. Hukukun “güç”ten değil, “güç”ün hukuktan kaynaklandığı inancı ile her iş ve faaliyette doğrunun ve haklının egemen olmasını önleyici engelleri ortadan kaldırmayı, adil yargılanma hakkını ve hak arama özgürlüğünü bütün unsurları ile gerçekleştirmeyi, ülkemizi, onun sahibi insanlarımız için yaşanılır hale getirmeyi, her halükarda milletin ülkesini ve devletinin bağımsızlığını ve üniter yapısını korumayı amaçlar. 

Ancak Milli Görüş’ün efsane lideri Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın dediği gibi “Tuzlu göle düşen tuz olur.” İktidar partisi nereye düştü acaba?

Nuşirevan mı daha adildi Ömer mi?

SYS kökünden türetilen ve tımar etme anlamındaki siyaset sözcüğü gerçekten de insan tımar etme sanatı. 

Adalete ve devlet adamlığının manevi sorumluluğuna vurgu yapmak isteyen siyasilerin sıklıkla konuşmalarını süsledikleri “Kenâr-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu / Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!”  sözü Mehmet Akif Ersoy’un,Safahat’ındaki “Koca Karı ile Ömer” şiirinden bir alıntıdır.

İslam Tarihçileri, kitaplarını kıssalarla bezerlerdi. Bunlardan biri de HzÖmer’inNuşirevan’ın adaletini dile getirdiği ve yaşadığı bir olaydır.  

Olay, Amr Bin As, Mısır valisi iken, şehrin en görünen yerine çok büyük bir cami yaptırmak istemesiyle başlar. Ancak inşaat sırasında caminin köşelerinden biri, Yahudivatandaşın arazisine taşar. Ne kadar para teklif ederse etsin Yahudi, arazisini satmaya razı olmaz.

Bunun üzerine Amr Bin As, “Arazinin hakkı budur” diyerek arazinin ortalama değerinin 2 katı miktarı verir. Yahudi’nin rıza göstermemesine rağmen araziye el koyar. 

Yahudi “-Seni Halifeye şikayet edeceğim”  diyerek Mısır’dan ayrılır, Mekke’ye gider. Halifeyi sora sora bulmaya çalışır. Bir ağacın dibinde başının altına kerpiç koymuş uyuyan bir adam görür, uyandırıp ona sorar “-Halife kimdir?” 

Benim” der Hz. Ömer.

Yahudi önce inanamaz, etraftan geçen insanlar konuştuğu şahsa, “Selam sana ey Halife…” diye seslenince aklı başına gelir.  Amr Bin As ile yaşadığı sorunu Halife’ye anlatır. 

Ömer de orada bulduğu bir kemik parçası üzerine, “-Nuşirevan bizden daha mı adildi?” diye yazar ve adama verir, “-Bunu valiye göster, o gereğini yapar” der.

Yahudi, yazılan şeyden bir şey anlamaz “-Bu halife benimle kafa buluyor” diye düşünür. Mısır’a geri döner. Belki işe yarar umuduyla bu kemik parçasını Amr Bin As’a gösterince, Amr Bin As’ta şafak atar.

Amr Bin As, pür telaş içinde hemen üzerine cami yapılan arsasının kendisine geri verileceği söyler. Olayı anlamakta zorlanan Yahudi, Amr Bin As’a kemikteki yazının hikmetini sorar.

Amr Bin As derinden bir nefes alır, gözleri uzaklara dalar ve anlatmaya başlar: 

“İslamiyet’ten önce Ömerle  ben;  İran’ın başkentine develerimizi satmaya gitmiştik. Gece bir handa konaklamaya karar verdik. Hancı paranızı ve develerinizi ücret karşılığı bana emanet edin, yoksa çalınabilir dedi.

Biz fakir tüccarlar olduğumuz için buna yanaşmadık. Develerimizi hana bağladık, altın keselerini de yastıklarımızın altına koyarak uykuya daldık. Sabah uyandığımızda develer de, altınlar da yoktu.

Bu durumu Hancı’ya sorunca: "Ben sizi uyarmıştım" dedi, Mahallenin güvenlik sorumlusuna bizi gönderdi, o da "Hancı’ya emanet etseydiniz, beni ilgilendirmez" dedi başından savdı. Bunun üzerine adaletiyle nam salmış Nuşirevan’ın huzuruna çıkmaya karar verdik ve durumu Nuşirevan’a anlattık.

Nuşirevan, “-Peki develeriniz ve altın keseleriniz güvende değilken, niye uyuyordunuz” diye sordu? 

Ömer, “-Biz sizi ve idarecilerinizi uyumuyor biliyorduk, onun için rahat rahat uyuduk” der. 

Ömer’in bu cevabının Nuşirevan’ı kızdıracağını ve kellerini vurduracağını düşündüğünü söyler. Ama ne olduysa korktukları başlarına gelmez.

Rivayet bu ya, Nuşirevan bu cevabı çok beğenir. “-Hey çölün çocukları doğru söylüyorsunuz, halkımın huzuru için benim her zaman uyanık olmam gerekir” der. 

Çölün çocuklarından yani Ömer ile Amr Bin As’tan olayı araştıracağını,  bu süre içinde sarayında onları misafir edeceğini belirtir. Bir hafta sonra Nuşirevan bu ikiliyi huzuruna çağırır. Develerinin bulunduğu söyler. Altın keseleri eksiksiz kendilerine teslim edilir. 

Nuşirevan’a teşekkür ederek, çok adil olduğunu söyleyerek, işimiz halloldu artık müsaadenizle gidebiliriz dediklerinde Nuşirevan; “-Biriniz Doğu, biriniz Güney kapısından çıkın  asıl o zaman o zaman daha adil olduğumu göreceksiniz” cevabını verir.

Ömer, kendi çıktığı kapıda Nuşirevan’ın oğlunun asılı olduğunu gördü. Sebebini sorunca, hırsızlarla işbirliği yaptığını öğrendiği için, Nuşirevan kendi oğlunu da astırmıştı.

Amr Bin As da Doğu kapısından çıkarken, o kapıda birinin asılı olduğunu gördü. Bu adam kaldıkları yerin güvenliğinden sorumlu kişiydi, hırsızlık olayında kusurlu olduğu için asılmıştı. 

Kıssadan hisse.

Kamu Personeli Seçme Sınavı'na (KPSS) ek adaylarla mülakat uygulaması adaletin terazisini bozuyor...

Milli Eğitimde ve diğer bakanlıklarda personel alımında mülakatın kriter kabul edilmesi;  Amr Bin As’ın Yahudi’nin arazisini gaspından daha feci sonuçlar doğurabilir.  Fetönün soru çalması ile iltimas arasında ne fark var? 

AK Parti önce kendine çuvaldız sonra diğerlerine iğne batırmalı. 

Bu nedenle Sağlık Bakanlığının kamuda yapacağı atamalar için Kamu Personeli Seçme Sınavı'na (KPSS) ek olarak, adaylarla mülakat uygulanacağının anlaşılması,partizanlığı akla getiriyor. 

Oysa madem “Kenâr-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu / Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!” diyenler var, o halde gereğini yapsınlar.

Adaleti her haliyle her ilkesiyle herkese uygulasınlar. 

Başkalarının yanlışı kimin doğrusu olabilir? İki Yanlış bir doğru eder mi?

Bir TV dizisindeki repliği hatırlıyorum; “Ülken İçin Yaşa, Aşkın İçin Öl.”  Bireyler, toplumu yaşatacak adaleti arar hale getirilmesin, kimin nereye gideceği belli olmaz.

.

Ömür Çelikdönmez

dikGAZETE.com

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.