muhammed emin: müslüman ve demokrasi
müslüman ve demokrasi
müslüman ilahi nizama yani allahın emir ve yasaklarına teslim olan manasında arapça bir kelimedir. islam, teslim, müslüman, salim… hep aynı kökenli kelimelerdir. müslüman olmak allaha kul olmaktır. kulluk ise dilediğini dilediği şekilde yapmayı yada yapmamayı değil, kendisine emredileni emredildiği şekilde yapmayı gerektirir. bu hususta ahzap suresi 36. ayet muktezasınca '' allah ve resulü bir işe hüküm verdiği zaman mü'min erkeklere ve mü'mine kadınlara o işi kendi isteklerine göre seçmece(başka bir tercihte bulunmaya) hakkı yoktur. her kim allah ve resulüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur'' o halde müslümanım diyen birisi, allah'ın nebisine uygulatarak yaşattığı yol, yordam, usül... her ne ise aynısının, tıpkısının, benzerinin, emsaline... uymak zorundadır. hükmü kur'an ve sünnette apaçık beyan edilen hiç bir husus da, müslümana muhayyerlik hakkı yoktur. onun içindir ki; allah, islamı vahiy kitabı kuran ile açıklamış, neyi nasıl yapacağımızı da elçisi hazreti muhammed ile bizlere öğretmiştir. hayatımızın her anına mudahil olduğunu ısrarla belirtmiş. değil kendi kafamıza göre bir hayat tarzı ortaya koymayı, kim bunu yapmaya kalkışırsa kuran'da şiddetle men etmiştir.
düşünün ki; allah, kendi irademiz dışında hapşurduğumuz (aksırdığımız) zaman dahi kendisine hamdetmemizi emrediyorken, hiç mümkün müdür ki; sair zamanlarda dilediğimizi dilediğimiz şekilde yapmamıza musade etmiş olsun…
allah kullarını yarattıktan sonra başıboş bırakmamıştır. hayatı, oksijeni, havayı ve suyu, şifayı, rızkı, malı ve evladı... daha nice nimetleri verdiği ve vermeye devam ettiği gibi, bazı arzu ve heveslerine, isteklerine de sınır koymuştur. helal ve haram sınırları ile sınırlanan kulları, ben müslümanım dedikleri andan itibaren, hürriyetlerinin, yaradanın helal sınırları ile sınırlı olduğunu kabul etmiş olurlar.
müslüman saftirik değildir ve olamaz da. önüne konan her fikri islam süzgecinden geçirerek kontrol eder. islama uyuyorsa kabul eder, uymuyorsa reddetmekle emrolunmuştur. yani mihenk (ölçü) taşı islamdır. çünkü yaradan hiç bir kulunu hiç bir devirde yüzüstü bırakmaz ve bırakmamıştır. 1400 küsür sene önceki insanlara onlardan öncekilere ve sonrakilere hep aynı sıfatlarıyla muamelede bulunmuş olup, bizlere ''sizler başınızın çaresine bakın kendi sisteminizi kendiniz bulun, kurun, ama müslüman olarak da durun '' dememiştir
allah, islamı göndermekle kalmayıp biz müslümanlara örnek alacağı bir insan, model olan elçi göndermiştir. o'nun yaşamına baktığımızda ihtiyacımız olan her şeye cevap buluyoruz zaten. rabbin kontrolünde olan bir örnek olmasıyla beraber, o, sadece mü'minlerin peygamberi olmakla vazifesini tamamlamamıştır. aynı zamanda mü'minlerin emiri (lideri) olmuş. tebasına devlet kurmuştur. adına da '' islam devleti'' demiştir. benim önderim peygamberim gelmiş geçmiş en iyi siyaseti yapmıştır. rabbinden aldığı emirlere uymuş ve o'nun hükümlerini uygulamıştır. yusuf suresi 40, kasas suresi 70, maide suresi 50. ayetler gibi kuranda müteaddid defa hakimiyetin ancak allah'a ait olduğu belirtilmiştir. bilenlerin yönetimini sahih kabul eder islam. kemiyyet (çoğunluk) değil keyfiyet (muhtevası, yeterliliği olanlar) iş başındadır.
''islam yönetimi'' demek yunanca kökenli demokrasi demek değildir.
islam demokrasiye tenezzül etmez. islam, bilenlerin seçtiği, liyakat ve ehliyetli kişilerin yönetttiği bir devlet modelini benimser. keyfiyetli olmak; demokraside ki gibi, ne bir liderin iki dudağı arasındadır, ne arkasında oy potansiyelli olmaktır. ne parası çok olandır, ne de tanıdığı ve çevresi geniş olan. islam kişinin muhtevasına bakar. malına mülküne bakmaz. boyuna-posuna da bakmaz. kişinin diğerlerinden farkı; bilmesiyle ve bildikleriyle yaşamasıyla ortaya çıkar. kuran'da zümer suresi 9. ayette mealen ''hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!'' derken allah, namaz kılan secde eden, rabbine itaat edenle itaatini kendi belirlediği ilahlarına yönelten kimse bir olur mu?
allah yolunda yürüyenler, sıkıntısında, başarısında şükrünü eda edenlerle, sıkıntısında hatırlayıp, rahat gününde allah'ı unutup sapıtan, allah yolundan engellemek için uğraşanlar bir olur mu?
allah yolunda infak edenle, allah yolundan engellemek için harcayanlar bir olur mu?
ahiret gününe inanarak hazırlık yapanla, ahiret yokmuş gibi inanan ve o şekilde yaşayan bir olur mu? diye anlamamızı istiyor. meseleyi salt okur yazarlık olarak akademik kariyerler edinmek şeklinde kabul etmeden, bilenler ve bilmeyenler ayırımını yapmamızı istiyor. bilenlerin az olduğu ve bilmeyenlerin çok olduğu bir dünyada kemiyyet (çokluk) e göre mi yoksa keyfiyete göre mi olmalı yönetim!? elbette keyfiyetli olanları yine halkın kendisi görür, bilir ve anlar. bunlar çoğunlukla toplumda isimleriyle ve yaptıklarıyla ön plana çıkmış kanaat önderleri diye tarif edilmişlerdir. vazifeyi istemezler onlar! bilirler ki vazife liyakat işidir ve hak edene verilir. demokraside olduğu gibi envai şekilde ayak oyunları ile listeye girmeye çalışanlar, biri diğerinin üzerine adeta basarak listede bir sıra daha üste çıkmaya çalışan değildir onlar.
islam'da teokratik bir yapı yoktur. islam'da yöneticiler hem yasamanın yüce kaynağı olan kitap ve sünnet, hem de şura ile bağlı ve mukayyettirler. halka yaptıklarıyla ilgili hesap verirler. halkın tarassutu ve gözlemi altında bulunurlar. islami idare tarzının mutlakiyetçi bir yönü yoktur. burada sözkonusu edilen idarecilere olan lüzum değil, bu lüzumun mahiyetidir. devlet erkinin lüzumu dini ve sosyolojik olarak müsellem bir hakikattir.
yöneticiler yasama konusunda kendi başlarına hareket etmezler; bir üst merciye ve yüce bir kaynağa bağlıdırlar. ama bu bağlılık tek yanlı ve edilgen bir bağlılık değildir.
eğer tekrar söylemem gerekiyorsa; allah yarattığı insanlara yapmalarını emrettikleri arasına idare şeklini ve nasıllığını da belirterek elçisi hazreti muhammed'e uygulatarak bizlere öğretmiştir. bunun adına da islam demiştir. ilahi sistem dururken her hangi bir beşeri sisteme yönelmemizi yine kuran'da men etmiştir.
maide suresi 3. ayetinde anladığımız kadarıyla ''..size din olarak islamı seçtim ve onu tamamladım..'' buyurmuş olması bizim yeni yeni rejimler ihdas etmemize engeldir. unutulmamalıdır ki; din demek hayatın kendisi demektir. kuan'da ahzap suresi 40 da; '' ...muhammed allah'ın elçisidir ve nebilerin sonuncusudur. '' derken hazreti allah bize hayatın her safhası için uyulması gereken bir dini seçtiğini ve tamamladığını, örnek modelin de sonuncusunun nebisi hazreti muhammed olduğunu beyan eder. öyleyse biz diyebilir miyiz; 'senin seçtiğin din bize yada bu çağa uymuyor, model de arap olduğu için biz kabul etmeyiz..!'' diyebilir miyiz; '' dini tamamladım desen de bize veya bu zamana uymuyor da biz onun için yeni rejimler düşünerek uygulamaya koyuyoruz...'' allah bize dinine ilaveler yapmayı men ediyor. çünkü o'nun dini eksik değildir! sadece bir çağa değil, çağlar üstüdür.
islam küldür (bütündür). diğer tüm sistemler veya rejimler içerisinde az yada çok haktan emareler olan cüzlerdir (parçalardır). en önemlisi islam ilahi dir, diğerleri ise beşeridir. ilahi olanda eksiklik olmaz, fakat, beşeri olan eksik olduğu kadar, sık sık da yenilenme ihtiyacı duyar. yine de kemaliyetinden bahsedilemez.
demokrasi; doğrunun değil, çoğunluğun dediğinin doğru olduğu yada olmasını öngören batıl bir sistemdir. çoğunluk cahil ise cehaletin/şeytani anlayışın hüküm sürmesi kaçınılmazdır. dillerinden (anlamını bilmeden) ''maaşeallah'' düşmeyen bir toplumun cahil bırakılmış fertleri, her ne kadar ''allah'ın dediği olur''diyorlar ise de gerçek de demokrasiye verdikleri onay ve destekleri ile ''allahın dediği olur'' inanç ve sözlerinin zıddına davranmış oluyorlar.
günümüz müslümanına, suret-i haktan mış gibi gösterilmiştir demokrasi. ve onun şartı olan seçme-seçilme hakkının, allah'a itaatin zarureti unutturularak, mevcut düzenin işleyişi/bekası için çalıştırılması suretiyle, insanlık bir kez daha rabbine karşı gaflet içerisine sürüklenmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.