MİT tırları hadisesi ihanettir
Adalet Bakanı Bozdağ, "MİT tırlarıyla ilgili konu bana göre, hukukun bilerek ve isteyerek çiğnendiği, kötüye kullanıldığı bir hadisedir. Ben ihanet olarak görüyorum" dedi.
ANKARA (AA) -AA Editör Masası'na konuk olan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, AA Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Kazancı ile editörlerin gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Bakanlık olarak "paralel yapı"nın yargıdaki etkisini kırmak için ne tür çalışmalar yapıldığına dair soru üzerine Bozdağ, paralel yapının iyi tespit edilmesinde fayda bulunduğunu belirterek, ülkelerin anayasa, yasa ve hukuk sistemi içinde yönetildiğini, yöneticilerin de anayasa ve yasalarla bağlı hareket eden, kararlarını ona göre veren ve başka bir yapıdan emir ya da talimat almaması gereken bireyler olması gerektiğini söyledi.
Bozdağ, "Siz düşünün; bakansınız, talimat veriyorsunuz müsteşarınıza. Müsteşarınız 'emredersiniz' diyor, ama daha sonra talimatınızı, mahallede sevdiği saydığı, imam veya başka bir isim diyelim, onunla konuşuyor, 'Bakan böyle bir talimat verdi bunu yapayım mı yapmayayım mı?' Hoşuna giderse 'Hemen yapın', hoşuna gitmezse 'Bunu yapmayın' diyor. O zaman da müsteşar işi zamana yayıyor, unutulup gidiyor. Siz bakan olarak öğrendiniz ki verdiğiniz her talimatı dışarıda bir başkasına onaylatıyor. Onay alırsa yapılıyor, almazsa yapılmıyor. Böyle bir durum hukuk devletiyle, demokrasiyle bağdaşır mı?" diye konuştu.
-"Gülen Türkiye'ye Humeyni'nin İran'a dönüşü gibi dönebilirdi"
Bir devletin böyle bir durumda hukuka ve demokrasiye yine hukuk içerisinde sahip çıkması gerektiğini vurgulayan Bakan Bozdağ, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin 17 Aralık süreciyle gündemine gelen en önemli konulardan bir tanesi budur. Devletin içinde devletleşmek isteyen, paralel yapılanmadan öte devlet olmak isteyen bir anlayış olduğunun herkes farkına vardı. Öyleyse bu milletin verdiği emanete bizim sahip çıkmamız lazım. Hukuk devletini daha da güçlendirmek, demokrasiye sahip çıkmak, milletin iradesine sahip çıkmak gerekir. Bizim yaptığımız bu anlamda demokrasimize, milletimizin emanetine, hukuk devletine sahip çıkmak ve bu çerçevede adımlar atmak. Maalesef pek çok muhalif basın-yayın, siyasiler, AK Parti'ye karşıtlığı artık bir nefret ideolojisine dönüştürmüş çevreler, bunların çarpıtmak için çok farklı yol ve yöntemler deniyorlar. İşin esası, AK Parti hükümetlerinin bu konuda yaptığı şey; bu milletin her bir ferdinin takdir etmesi gereken bir mücadeleyi biz yapıyoruz, devletimize, milletimize sahip çıkıyoruz.
Eğer 17 Aralık olmasaydı veya geç olsaydı, millet bu yapılanmanın Türkiye içinde eriştiği gücün farkına varmamış olsaydı, Fethullah Gülen, Pensilvanya'dan Türkiye'ye Humeyni'nin İran'a dönüşü gibi dönebilirdi. Bu açıdan baktığımızda 17 Aralık, Türkiye'nin böylesi bir dönüşüme 'dur' dediği gün de olmuştur. Devlet ve bütün kurumlar bu anlamda tehlikenin, tehdidin farkına varmıştır, ona göre vaziyet almıştır."
-"Hakimin vicdanı da anayasa ve hukuktan edindiği bir kanaatle hareket edecek"
Adalet Bakanı Bozdağ, hakim ve savcıların neye göre görev yapacağının, yargı bağımsızlığının, Anayasa'nın 138. maddesinde çok net şekilde ifade edildiğine dikkat çekerek, "Yargı bağımsızlığını yargının adeta hiçbir şeyle bağlı olmaması, yargının layüsel olması, keyfi hareket edebilmesi gibi yorumlayanlar da var. Bütün hukuk devletlerinde yargının hukukla, kanunla bağlı olması anlamını taşır. Bizim anayasamız da onu söylüyor. Hakim anayasayla, kanunla, hukukla bağlı olacak. Hakimin vicdanı da anayasa, kanun ve hukuktan edindiği bir kanaatle hareket edecek. Vicdani kanaat hukuktan, kanundan, anayasadan bağımsız kendi başına hareket eden bir kanaat değil. Eğer siz anayasa, kanun, hukukla kendinizi bağlı kabul etmezseniz sadece vicdanla kendinizi bağlı kabul ederseniz o zaman orada adaleti değil, ancak zulmü bulabiliriz" diye konuştu.
-"Anayasa, kanun ve hukuka bağlı bir vicdan"
Hakim ve savcıların, Anayasa'nın amir hükmüne göre hareket etmesinin hukuk devleti ve demokrasinin ana güvencesi olduğunu vurgulayan Bozdağ, insanların yargıya işleri düştüğünde hakim ve savcılara birilerinin talimat verdiğini, tesir ettiğini görmesi halinde yargı yerine yargıya kim tesir ederse onun kapısına gideceğini bunun da hukuk devletinde kabul edilemez bir durum olduğunu söyledi.
"Biz bütün yargı görevi yapanların anayasa, kanun ve hukuka bağlı bir vicdanla görev yapması gerektiğine inanıyoruz" diyen Bozdağ, hakim ve savcılar içerisinde görevlerini fedakarlıkla yapan, büyük bir özveriyle Türkiye'deki adaletin tahakkuk etmesine katkı verenlerin oranının çok yüksek olduğunu belirtti. Bekir Bozdağ, "Şu anda bu orana yüzde 99 desek yanlış olmaz, ama farklı saiklerle hareket eden hiç yok mu? Elbette var, ama bunlarla ilgili de hukuk içerisinde elbette gereken neyse bunların yapıldığını, hukuka uygun şekilde yapılacağını herkesin bilmesinde fayda var" ifadelerini kullandı.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK), Anayasa'nın 138. maddesi ve diğer ilgili kurallar dışına çıktığı sabit olunan hakim ve savcılarla ilgili gerekli inceleme ve soruşturmayı yaparak, gereğini mutlaka yerine getireceğini anlatan Bakan Bozdağ, HSYK'nın kendisine gelen şikayetleri titizlikle incelediğini, incelemeye de devam edeceğini kaydetti.
Bekir Bozdağ, "Ancak bazı hakim ve savcıların yaptığı yargılamalar nedeniyle bütün yargının tamamı sanki paralelmiş gibi bir algı oluşturulması da gerçekten burada fedakarlıkla görev yapanlara bir haksızlık oluşturur. Hakim ve savcılarımız da yargı içerisinde böylesi bir yapılanmanın varlığından fevkalade rahatsızlar. Onlar da böyle bir yapının oluşmaması, güç bulmaması için elbette titiz bir hassasiyet içindeler" dedi.
-"Bu kesinlikle özel yetkili mahkemelerin yeniden dönüşü değildir"
Adalet Bakanı Bozdağ, "Özel yetkili mahkeme uygulamasına geri dönüleceği, HSYK’nın bir kararname ile bazı ağır ceza mahkemelerini terör ve örgütlü suçlara bakması için yetkilendireceği yönünde basında bazı haberler yer aldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna, "Gazetenin bu haberi bir çarpıtma haber. Bu kesinlikle özel yetkili mahkemelerin yeniden dönüşü değildir. Çünkü özel yetkili mahkemeler özel soruşturma usulü olan, özel yargılama usulü olan hususlara bakan mahkemelerdir" yanıtını verdi.
Hukuk ve ceza yargılamasında ihtisaslaşmaya imkan verecek düzenlemelerin yargılama usul kanunlarında var olduğunu, son olarak CMK'da da ceza yargılamasında ihtisaslaşmaya gidileceğine dair bir düzenleme yaptıklarını hatırlatan Bozdağ, "Çünkü ihtisaslaşmış bir mahkeme davayı daha hızlı karara bağlayacağı gibi daha adil karar verebilme imkanı da yüksektir. Vatandaşımızın lehine sonuçlar ortaya çıkacaktır, adaletin hızlı ve doğru tecellisine katkı sağlayacaktır" dedi.
-"Uzmanlaşmayı sağlayacak bir çalışma"
HSYK'nın da uzmanlaşmayı sağlayacak bir çalışma yaptığına işaret eden Bozdağ, şöyle devam etti:
"Bu çalışma özel yetkili mahkemelerin geri gelmesi çalışması kesinlikle değildir. Özel yetkili mahkemeler; hakimleri özel, savcıları özel, yargılama usulü özel, soruşturma usulü özel imtiyazlı mahkemelerdi. Biz, soruşturmadaki ayrıcalıkları tamamen kaldırdık. Şu anda bütün soruşturmalar aynı usule tabi, yargılamalar aynı usule tabi. HSYK çalışmasını bitirip bu konuda bir uzmanlaşma adımı attığı zaman yeni bir usul ihdas etmeyecek ne soruşturmada ne yargılamada. Bu kesinlikle özel yetkili mahkemelerin yeniden dönüşü değildir. Çünkü özel yetkili mahkemeler, özel soruşturma usulü olan, özel yargılama usulü olan hususlara bakan mahkemelerdir. Şu anda Türkiye'de soruşturması ve yargılaması farklı herhangi bir suç yoktur. Özel yetkili bir mahkemenin kurulduğunu söylemek fevkalade büyük bir çarpıtma olur. Yürüyen çalışma sadece ihtisaslaşmayı temine dönük bir çalışmadır, bu da insanlarımızın lehine olan bir çalışmadır."
-"Algı operasyonu"
Adalet Bakanı Bozdağ, Yargıtayda yeni kurulan dairelerin de ihtisaslaşma esasına göre davalara baktığını, Yargıtay Başkanlık Divanının hangi dairenin hangi davalara bakacağına dair iş bölümü yaptığını anlatarak, "Yargıtay yıllardır bu ihtisaslaşmayı uyguluyor, Danıştay yıllardır bu ihtisaslaşmayı uyguluyor. Şu anda ceza hukukunda da yapılmak istenen öylesi bir ihtisaslaşmayı sağlamaktır. Yoksa özel yetkili mahkemeleri gerisin geriye getirmek kesinlikle değildir. Bu bir algı operasyonudur, bundan sonra bu konu üzerinde pek çok yayın yapılacağını, çarpıtma yapılacağını bende tahmin ediyorum" değerlendirmesinde bulundu.
"Özellikle 17-25 Aralık soruşturmasını yürüten savcılar, haklarında başlatılan soruşturma ve görevden uzaklaştırmalara rağmen daha önce baktıkları davalarla ilgili iddia ve açıklamalarını basın yoluyla yapmaya devam ediyorlar. Bu tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna, Bozdağ, "Özellikle 17 Aralık'la ilgili soruşturmaları yürüten savcılardan bir tanesi HSYK tarafından geçici görevinden el çektirildi. Bunun üzerine birtakım açıklamalar yaptı. Esasında şu anda, savcı sıfatını hala taşıyor. Geçici görevden el çektirilmesi, görevini fiilen yapması bakımından, bir askıya alma halidir. Yani izinsiz bir basın açıklaması yapması, yasal olarak mümkün değil. Yani bu yasal zorunluluğa riayet edilmediğini görüyoruz" yanıtını verdi.
Hakim ve savcıların kararlarıyla konuşması gerektiğini ifade eden Bozdağ, hakimler ve savcılar basın açıklamalarıyla konuşmaya başlarlarsa, burada bir sıkıntının söz konusu olacağını söyledi.
Hakim ve savcıların kararına güvenmesi durumunda, gerekçelerinin herkesi ikna edeceğini belirten Bozdağ, kararın doğruluğunu kabul ettirmek için, ayrıca bir açıklama yapmalarına gerek olmadığını vurguladı.
"Kararınız yanlışsa, dünya kadar basın açıklaması yapın, hiçbir basın açıklaması yanlış bir kararı, doğru hale getiremez" diyen Bozdağ, soruşturma sürecinin taraflı yürütüldüğünün, savcının açıklamalarından çok net bir şekilde görüldüğünü kaydetti.
-"Bir savcının tarafsızlığını nasıl yitirdiğinin itirafnamesi"
Açıklamalarda, "soruşturma" kılıfı altında, hükümete karşı nasıl bir operasyon yürütüldüğünün, nasıl bir stratejiyle hareket edildiğinin ip uçlarının çok net bir şekilde görüleceğini ifade eden Bozdağ, "Yani hakimler, savcılar soruşturma yürütürken, orada delilleri sağlıklı toplamak ve onu yargının önüne getirmekle mükelleftirler. Ama burada baktığımız zaman, delilleri sağlıklı toplamak yerine, bir hedefe sağlıklı ulaşmak gibi bir metodun uygulandığını bizzat, savcıdan öğreniyoruz" diye konuştu.
Bozdağ, şunları kaydetti:
"Oradan, kendi düşüncesine göre Sayın Cumhurbaşkanımızı nasıl bir yerde konumlandırdığını ve onu nasıl mahkum edeceğini söylüyor. Bir yandan bakıyor, 'Elde bir delil yok' diyor. Ama öte yandan da 'Ben analizimle onu bir yere oturtacaktım' diyor. Bu şu demektir; 'Ben bu konuda kararımı zaten verdim, soruşturma süresince bu kararımı teyit edecek deliller arıyorum. O delilleri bulamadığım için de harekete geçemedim. Bu soruşturmanın 17 Aralık'ta neden yapılması gerektiğine baktığımızda da açıkça itiraf ediyor, 'O polislerin görevden alınma ihtimallerine binaen biz bunu yaptık'. O polis görevden alınırsa, başka bir polis gelir, onunla beraber yaparsın. Bu da o polislerle, savcı arasında çok net bir dayanışma olduğunu da gösteriyor. Böyle bir duyumun akabinde, hemen görevden alınmadan harekete geçiliyor. Nasıl bir algıyla hareket ettiğini sayın savcının, hep beraber orada görüyoruz. Ben Türkiye adına bundan çok üzüntü duydum, demokrasimiz, hukuk devletimiz adına çok üzüntü duydum. Bu ifadeler, bir savcının tarafsızlığını nasıl yitirdiğinin bana göre itirafnamesidir."
-"Gülen için hem iade hem kırmızı bülten talebi"
"Fethullah Gülen hakkındaki yakalama kararı Adalet Bakanlığı’na ulaştı mı? Gülen’le ilgili kırmızı bülten ve iade işlemleriyle ilgili nasıl bir süreç yürüyecek? Sürece baktığınızda bir gecikme söz konusu mu? Normal şekilde ilerliyor mu bu süreç?" sorusu üzerine, Bozdağ, Gülen hakkında, İstanbul Sulh Ceza Hakimliğinin yakalama kararı verdiğini, bu kararın henüz Adalet Bakanlığı'na ulaşmadığını söyledi.
Karar, Adalet Bakanlığına geldiği zaman, yasal çerçevede ne yapılması gerekiyorsa, onu yapacaklarını belirten Bozdağ, bundan kimsenin tereddüt etmemesini istedi.
Yakalama kararı kendilerine ulaştığında, ön inceleme yaparak, yayımladıkları genelge çerçevesinde kırmızı bültenle ilgili şartların aranacağını anlatan Bozdağ, bunun tespiti yapıldıktan sonra, Adalet Bakanlığının konuyu, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Interpol Daire Başkanlığına göndereceğini belirtti.
Interpol Daire Başkanlığının da kendi formatı çerçevesinde çalışmasını bitirdikten sonra, konuyu, Fransa'nın Lion kentindeki Interpol Merkezine göndereceğini ifade eden Bozdağ, "Onlar da bir inceleme yapıyorlar, o inceleme sonucunda, bunun yayınlama kararını verebiliyorlar veya vermiyor. Eğer yayınlama kararı verilirse, 190'ın üzerinde Interpol'e kayıtlı ülke var. O ülkelerin Interpollerine o bilgiyi geçiyorlar, usul bu" dedi.
Yakalama kararı verilen kişinin, başka bir ülkede bulunduğu belliyse, doğrudan iade talebinde bulunulabileceğini belirten Bozdağ, eş zamanlı olarak Interpol'e bildirilerek, kırmızı bülten yoluyla da bu yakalama kararının gereğinin ifasının talep edilebileceğini kaydetti.
İade talebinin, doğrudan Adalet Bakanlığı ile ABD Adalet Bakanlığı arasındaki yazışmayla yapıldığını dile getiren Bozdağ, iade ile kırmızı bülten talebinin eş zamanlı yapılmasının daha faydalı olacağını değerlendirdiklerini söyledi.
-"Ankara'dan oraya gitmesine neden izin verildi?"
Bakan Bozdağ, MİT tırlarının aranması konusunda da açıklamalarda bulundu.
"MİT tırlarıyla ne hedefleniyordu? Elinizdeki bulgular neler? Dava hangi aşamada?" sorusu üzerine, Bozdağ, "MİT tırlarıyla ilgili konu, bana göre, hukukun bilerek ve isteyerek çiğnendiği, kötüye kullanıldığı bir hadisedir. Ben ihanet olarak görüyorum MİT tırları olayını, Türkiye'ye ve Türkiye'nin hukukuna. Son derece ciddi bir olay, ancak Türkiye'nin bu gündemi arasında bu konu yeteri kadar hem tartışılmadı, hem de çarpıtıldı" dedi.
Kanuna göre, MİT'le ilgili soruşturmanın, ancak Başbakanın izniyle yapılabileceğini hatırlatan Bozdağ, tırlarla ilgili ihbarın, Ankara'dan, Adana Cumhuriyet Başsavcılığına yapıldığına, tırların güzergahındaki Ankara, Konya, Karaman, Niğde ve Osmaniye savcılıklarına ihbar gelmediğine dikkat çekti.
Herkesten, "Madem bu tırlar Ankara'dan yüklendi, neden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bununla ilgili ihbar yapılmıyor da Adana Cumhuriyet Başsavcılığına yapılıyor? Adana Cumhuriyet Başsavcısının veya orada görev yapan savcıların, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve burada görev yapan savcılardan farkı nedir? Onlar daha mı iyi hukuku biliyor? Bu araçlarda, eğer tehlikeli maddeler varsa, Ankara'dan oraya gitmesine neden izin verildi, neden burada yapılmadı?" sorularını yöneltmesini isteyen Bozdağ, tırlara operasyonun da jandarma bölgesinde yapıldığını, bütün bunların bir anlamının olduğunu söyledi.
Valinin, Emniyet Müdürünün, MİT Bölge Başkanlığının, "tırdakilerin MİT mensubu, tırın ise MİT'e ait olduğunu" belirtmesine rağmen, soruşturmayı yürüten kişilerin, bunu dikkate almayarak, "devletin valisini, emniyet müdürünü, MİT bölge başkanını" yalancı saydığını kaydetti. Bekir Bozdağ, "Herkesi yalancı sayıyorlar, ama birilerine itaat edip, onu doğrucu Davut kabul ediyorlar. Herkes yalancı da burada doğru kim" diye konuştu.
-"Savcı bey cep telefonuyla görüntü çekiyor"
Herkesin, MİT tırlarının durdurulduğu andaki görüntüleri izlemesini isteyen Bozdağ, şunları kaydetti:
"Bir Türk istihbarat elemanına muamele midir, yoksa düşman bir ülkenin istihbarat elemanına muamele midir? Orada eğer siz, rahatsız olmuyorsanız, bir vatandaş olarak ben hiçbirşey demiyorum. Benim kanım dondu o manzarayı seyrederken. İşin daha ilginci, durdurulup, indirilince 'Ben MİT mensubuyum, cebimde kimliğim var, alın, bakın' diyor. Yatırıyorlar, sonra kimliklerine bakıyorlar, kimliklerinde de MİT yazıyor. Valiyi yalancı saydınız, size yazılan resmi yazıların hepsini yalan kabul ettiniz, onlara inanmadınız, ama yakaladığınız kişilerin üzerinde MİT'e ait kimlikler çıkınca, kanun gereği orada soruşturmayı durdurup, izin için Başbakana müracaatları lazım. Orada soruşturmayı durdurmuyorlar, devam ediyorlar. Hatta savcı, şeyin üzerine çıkıyor, orada bir yandan kameralar var çekiyor. Savcı bey de eline cep telefonu kamerasını almış o da ayrıca çekiyor. Bakın buradan çok net söylüyorum. Reyhanlı'da bir terör saldırısında onlarca vatandaşımız şehit oldu ve onlarcası da yaralandı. Hatay, Reyhanlı, özel yetkili savcılık bakımından Adana'ya bağlı. Bu soruşturmayı yapanlar tıra gittiler, Kırıkhan'da gittiler, başka yerde tırın üzerine çıktılar, ellerindeki kameralarla görüntüler çektiler ama Hatay Reyhanlı'da bu kadar insanımız hayatını kaybetti, bunlardan hiçbirisi Adana'dan kalkıp olay yerinde bir inceleme yapmadı. Çok ilginç."
-"Kimden bu talimatı aldılar?"
Reyhanlı'da bu kadar insan hayatını kaybederken, birçok insan yaralanırken savcıların olay yeri incelemesine katılmadığı, olup biteni gözlemediğine dikkat çeken Bozdağ, şöyle devam etti:
"Ama MİT tırları olduğu zaman, bir de kendi özel arabasıyla, resmi arabayla da değil, biniyor, oraya gidiyor ve orada çok net bir şekilde, birtakım işler yapıyor. Bütün bunların sebebini ben vatandaş, Adalet Bakanı olarak soruyorum: Herkesi yalancı yerine koyup, sadece muhbiri doğru yerine koyup, böyle hareket eden ve sonra da bütün verilere, doğru bilgilere göre hareket etmeyip, kanunu bir tarafa atıp, kendi keyfine göre hareket etmesini sağlayan güç nedir? Kimden bu talimatı aldılar? Anayasa, yasa bu yetkiyi vermiyor. Neden yapıldı bu kanun çiğnemeleri, hukuk tanımazlıklar? Türkiye'yi teröre yardım eden bir ülke olarak göstermek için yapılmıştır, birinci nedeni budur."
-"Birdenbire silah taşıyan araçlara dönüşmesi ilginç"
MİT tırlarının durdurulduğu dönemde, IŞİD'in bu kadar eyleminin olmadığını ve duyulmadığını belirten Bozdağ, şunları ifade etti:
"Düşünün, 'Türkiye'den tırlar gidiyor ve o tırlarda silahlar gidiyor, terör örgütlerine yardım ediliyor. Bunu da Türkiye'nin mahkemeleri tespit ediyor'. Türkiye, 'Böyle bir şeyi siz yanlış yapıyorsunuz' dediğinde, adam ne diyecek? 'Bak kardeşim, bunu ben söylemiyorum, senin mahkemen söylüyor. Senin mahkemen, bunu böyle tespit ediyor'. Türkiye'yi teröre silah yardımı yapan bir ülke pozisyonunda göstermek, birinci nedeni bu. İkinci nedeni Türkiye'nin Başbakanını, hükümetini uluslararası mahkemelerde yargılatacak bir süreci başlatmak, orada yargılanmasını sağlamak. Üçüncü bir nedeni de MİT uluslararası bir boyut kazandı. Türkiye'nin istihbarat teşkilatına güvenenlere bir mesaj verilmek istendi. 'Siz Türklere güvenmeyin, onlar kendi ülkelerinde bir yerden bir yere tır dahi sevk edemiyorlar' dedirtmek gibi birtakım hedefleri var. Bunların her biri bu ülkeye ihanettir. Bu kabul edilemez bir durumdur. Bununla ilgili tabi soruşturmalar devam ediyor."
Türkiye'nin, 2011'den bu yana, Suriye'de zorda ve darda kalan insanlara yardım yaptığını hatırlatan Bozdağ, insani yardım yapan araçların, birdenbire silah taşıyan araçlara dönüşmesinin ilginç olduğunu söyledi.
"Neden 2012'de, 2013'ün içinde bunu yapmadınız? Neden 2013'ün 17 Aralığından sonra, o sürecin devamı olarak bunu yaptınız?" diye soran Bozdağ, İstanbul'daki operasyonla, MİT tırlarının durdurulmasının birbirinden bağımsız olmadığını kaydetti.
-"Türkiye'de adalet bakanları, savcıları her zaman aramıştır"
17 Aralık'ın ve MİT tırlarının durdurulmasının, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve hukuka bağlı vicdanla hareket eden bir yargının yapacağı bir işlem olmadığını vurgulayan Bozdağ, "MİT tırları hadisesini, ülkeye dönük bir ihanet olarak gördüğümü her zaman ifade etmek isterim. Milletimiz de bunu görmüştür. Hukuku bir kılıca çevrilmesine yargı görevi yapan da olsa bu, buna asla biz müsaade etmeyiz. Demokrasimiz de hukuk devleti anlayışımız da buna müsaade etmez, etmesi de mümkün değildir" dedi.
MİT tırları durdurulduğunda başsavcıyı aradığını belirten Bozdağ, söylediklerinin kamuoyu tarafından duyulması durumunda, herkesin hukuka nasıl sahip çıktığını göreceğini söyledi.
Terörle yetkili savcılığın, kendisiyle ilgili dosya açtığını ve soruşturma başlattığını hatırlatan Bozdağ, "Düşünebiliyor musunuz, Adalet Bakanı arıyor, Adalet Bakanı'na terörist muamelesi yapan veya terörle ilgili soruşturma açan bir anlayış. Bakana terörist muamelesi yapmaktır bu. Böyle birşey olabilir mi? Türkiye'de adalet bakanları, savcıları her zaman aramıştır. İdari yönden savcılar, Adalet Bakanlığına bağlı, bu Anayasa'nın amir bir hükmüdür. 'Hiçbir adalet bakanı savcıyı aramaz, aramamıştır' kimse diyebilir mi? Diyemez" diye konuştu.
Bunların, "algı operasyonu" çerçevesinde yapıldığını dile getiren Bozdağ, İzmir'de de 30'u aşkın dosyanın, fezlekeye konulup Bakanlığa gönderildiğini anımsattı. Bu dosyaların, Adalet Bakanı'nın dosyaları gibi gösterilmeye çalışıldığını belirten Bozdağ, bunların planlı, programlı işler olduğu, İzmir savcısıyla, Adana savcısının tutanak tutmasının, birbirinden bağımsız olamayacağını kaydetti.
Bozdağ, Adana'daki, İzmir'deki, İstanbul'daki olayların, süreçlerini başlatma düğmesine basan elin, "aynı, hain el" olduğunu ifade etti.
-"MİT tırları konusu büyük bir komplo"
MİT tırlarındaki aramalara ilişkin soru üzerine Bakan Bozdağ, "Bu olay sadece bir soruşturma hadisesi değil, dış arka planı da olan çok büyük Türkiye'ye dönük kurulmuş büyük bir tuzaktır, büyük bir komplodur. Allah'ın izniyle bu tuzak da komplo da boşa çıkmıştır" yanıtını verdi.
İhbarı yapanların belli olup olmadığının sorulması üzerine Bozdağ, soruşturmanın yürüdüğünü, söz konusu kişilerin belli olduğunu söyledi. Bozdağ, "Aracın MİT tırları olduğunu soruşturmayı yürütenler tıra gitmeden biliyorlar. Her şeyi biliyorlar. Kimsenin 'Ben bilmiyorum' demesi mümkün değil, yargılama süreci içinde bunların hepsi zaten ortaya çıkacak ve hukuk bunun gereği neyse onu yapacaktır. Bunların hepsinin ayan beyan hukuk tarafından ortaya çıkarılacağına inanıyorum" diye konuştu.
-"Adli yardımlaşma konusunda iyi bir işbirliğimiz var"
Fethullah Gülen ile ilgili süreçlerin tamamlanmasının ardından ABD'nin bu konudaki tavrına ilişkin beklentisi sorulan Bakan Bozdağ, şunları söyledi:
"ABD ile Türkiye iki müttefik ülke. Bugüne kadar pek çok alanda ciddi işbirliklerimiz var. Adli yardımlaşma konusunda da iyi bir işbirliğimiz var. Şimdiye kadar ABD'nin bizden istediği iadeler ve adli yardım talepleri konusunda Türkiye olumlu yaklaşmıştır. Türkiye'nin ABD'den talepleri konusunda da ABD'nin de bugüne kadar, genel itibarıyla, olumlu yaklaşımlarının olduğunu görüyoruz, biliyoruz. Şu anda olumlu bir seyir içerisinde adli yardımlaşmamız. Fethullah Gülen ile ilgili iade talebi ve kırmızı bülten çıkarılması üzerine ABD'nin Türkiye ile ilgili bu olumlu ilişkilerini sürdürebileceğine, sürdürmesi gerektiğine ben inanıyorum. Tabii bu ABD'nin kendi bir iç değerlendirmesi. Biz ABD yerine geçerek, 'Şöyle, böyle yapmalılar' diye bir değerlendirme yapmamız yanlış olur. Bu ABD yönetiminin bir değerlendirmesi olacaktır. Ancak bizi bağlayan hukuk, ikili anlaşmalar var. Bu hukuka ve ikili anlaşmalara Türkiye nasıl uyuyor, uygun davranıyorsa ABD'nin de uymasını, uygun davranmasını beklemek hakkına sahibiz. Biz bu beklentimizi ilgililere ileteceğiz, iletmeye de devam edeceğiz. Ben ABD'nin Türkiye ile olan ilişkilerini ve bu ilişkilerinin düzeyinin bu konudaki kararında da çok etkili olacağına inanıyorum."
-"Silah fabrikası mı kuracaklar?"
Paralel yapıya ait yurt dışındaki okullara ilişkin atılacak adımlar ve bu konudaki düzenlemelere ilişkin soruya Bozdağ, Türkiye'nin yurt içi ve dışındaki eğitim faaliyetlerine destek olduğunu belirtti.
Eğitime son derece önem verdiklerini belirten, AK Parti iktidarlarının bu konulardaki yatırımlarına ilişkin de bilgi veren Bakan Bozdağ, "Ne kadar iyi eğitim olursa insanlar da o kadar iyi yetişir, ülkeler de o kadar iyi kalkınır, biz buna inanıyoruz" ifadesini kullandı.
Yurt dışında da eğitime büyük destek verdiklerini dile getiren Bozdağ, şöyle konuştu:
"Ancak Türkiye'de yaşanan son olaylar da gösterdi ki eğitim ve din konusuyla ilgilendiğini düşündüğümüz, inandığımız insanların eğitim ve din konusu dışında her şeyle daha fazla ilgilendiğine tanıklık ettik hepimiz. Düşünün ülkenin Başbakanı, Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, herkesin telefonları ve ofisleri dinleniyor. Kimlerin dinlediğine ilişkin çok ciddi veriler var. Şimdi soruyorsunuz, işi gücü eğitim olan biri, ülkenin Başbakanını dinlediğinde elde ettiği veri ne işine yarayacak? Genelkurmay Başkanını, Cumhurbaşkanını dinlediği zaman dini amaçlar bakımından bunu nasıl kullanacak, eğitim amaçları bakımından bunu nasıl kullanacak? Bu bilgiler ne işine yarar? Bu bilgiler nereye transfer edildi? MKE, Havelsan, Aselsan, TAİ gibi Türkiye'nin savunma sanayiinin en önemli lokomotifi olan tesislerinde görev yapan mühendislerin dinlendiğine şahitlik ediyoruz. Soruyorum o zaman, işi gücü eğitim olanın ne işi var silah sanayiindeki mühendislerle? Silah fabrikası mı kuracaklar, ne yapacaklar, atom fabrikası mı kuracaklar, bu bilgiler kimin işine yarar? Ben buradan size de soruyorum, hangi cemaatin, hangi tarikatın, hangi eğitim kurumunun işine Türkiye'nin savunma sanayiinde yaptıkları, düşündükleri, yapacakları işine yarar? Milli Güvenlik Kurulunda veya başka yerlerde konuşulan bilgiler ne işe yarar ve bu bilgiler nereye gidiyor, transfer ediliyor?"
-"Sadece paralel yapıyla ilgili bir adım değil"
Ülkenin güvenliğinden, birliğinden, dirliğinden, çalışmalarından sorumlu bir hükümet olarak bu tür kişilerin çıkması durumunda "Durun bakalım" deme hakkına sahip olduklarını vurgulayan Bozdağ, şöyle devam etti:
"Bu bilgileri birileri başkalarına aktarıyorsa, bu bilgilerden Türkiye'nin aleyhine sonuçlar çıkarılmasına katkı veriyorsa siz bunu duyduğunuzda bununla ilgili tedbir almayacak mısınız? Türkiye'nin Suriye, Irak politikası, Kürt sorunu çözüm iradesi ne zamandan beri işi gücü eğitim olan, din işiyle uğraştığını söyleyenlerin ana iştigal alanı oldu. Bakıyorsunuz bütün bunlarla ilgili var. Yurt dışına baktığınızda da bu kurumların Türkiye aleyhine adeta çalışmaların yürütüldüğü üslere dönüştüğünü de görüyorsun. İşi gücü eğitim olan bir kurumun yöneticileri, orada çalışanlar, onlarla işbirliği yapanlar Türkiye aleyhine ilgili ülkeler karar alsınlar, sonuçlar çıkarsınlar, Türkiye'yi orada kötü bir noktaya taşısınlar diye bir gayretin, çabanın içinde olduğunu ülke olarak görseniz, buna dair bir tedbir alma gerekliliği duymaz mısınız? Her ülke menfaatini, ülkesinin içindeki çalışmalarıyla koruduğu gibi, dışarıdaki menfaatlerini de koruması lazımdır. Bizim burada yaptığımız Türkiye'nin çıkarlarını korumaktır. Eğitim veren kurumların, Türkiye'yi karalama, aleyhine faaliyetlerin üssü haline dönüşmesine biz rıza gösteremeyiz."
Bu konuda dost olan ülkelerin de Türkiye ile hareket edeceğine yönelik inancını ifade eden Bozdağ, "Bu konuda bir sıkıntı olduğunda, birtakım şeyler olduğunda Türkiye'nin yurt dışı eğitimine ilişkin bir çalışma yapması da normaldir. Bu esasında sadece paralel yapıyla ilgili bir adım da değil" dedi.
Almanya'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin, İtalya'nın ABD'nin yurt dışında eğitim kurumlarıyla ilgili ajansları, dernekleri ya da vakıflarının bulunduğunu, bunlarla bu alanda faaliyet gösterildiğine dikkati çeken Bozdağ, şunları kaydetti:
"Bu çalışma neticesinde kurulacak kurum, esasında Türkiye'nin yurt dışında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarının yönetimiyle ilgileneceği gibi başka ülkelerdeki eğitim faaliyetleriyle de ilgilenecek. Kendisi yeni okullar, üniversiteler kurabilecek, pek çok çalışmayı yapabilecektir. O ülkelerde devredilecek okullar olursa o ülkelerle ilgili hukuk çerçevesinde onlarla ilgili de elbette çalışmalar yapacaktır. Bu konu sadece paralel yapının okullarıyla ilişkilendirilecek bir konu değil, Türkiye 17 Aralık olmasaydı da zaten böylesi bir tarihi adımı atacaktı. Bu adım bu açıdan ülkemizin yararına, hayrına olan bir adımdır."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.