Mısır darbesinden alınacak dersler
Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan demokratik bir eylem gibi başlayıp askeri darbeyle sonuçlanan Mısır darbesinden alınacak dersleri kaleme aldı. Arslan, Tahrir Meydanı'nın verdiği ibretlik dersleri tek tek analiz etti.
İşte o yazı:
Tahrir'de ne gördük
Demokrasi, Ortadoğu'da bir kez daha katledildi.
Hem de canlı yayında ve göstere göstere yapıldı. Darbeciler postallarıyla, seçilmiş iktidarın üzerinden geçerek, halk iradesinin umurlarında olmadığını bir kez daha gösterdiler.
Egemen güçler bir kez daha demokrasi katili darbecilerin yanında saf tuttu. Suriye'de halkı hedef alan tanklar, Mısır'da halkın iradesini hedef aldı.
Seçilmiş meşru iktidara bu zulmü yapanları tarih affetmeyecektir.
Peki biz Tahrir'de ne gördük?
Arap Baharı denilen ancak esasında "kara kış" olan günlerde, halkın sokaklara dökülmesinin demokrasi anlamına gelmeyeceği, 'bu ülkelerin yeniden dizayn edildiği' gerçeğini bir kez daha gördük.
Ülkelerin eliti, bürokrasisi, yargısı, güvenlik teşkilatları ve ordusunun en az iktidar kadar kilit önemde olduğunu gördük.
Mursi'yi kendi atadığı Genelkurmay Başkanı'nın alaşağı ettiğini gördük.
Yargıda, bürokraside, güvenlik teşkilatlarında vatansever, ülkesi ve milletini her şeyin önünde tutan insanların olmaması durumunda bütün parametrelerin değişebileceğini gördük.
İbretlik tabloyu gördük
Parayla, kadınla, gücünü artırma hevesiyle, menfaatle, ikna edilebilecek, satın alınabilecek kadroların, seçilmiş iktidarların karşısına geçebileceğini, uluslararası işbirliklerine girebileceklerini, her yöne dönebileceklerini gördük.
Ortadoğu'da top çevirmenin hiç de öyle kolay olmadığını, Mursi devrilirken Suudi Arabistan dahil pek çok Arap ülkesinin darbecilere verdiği desteğin ibretlik tablosunu gördük.
Büyük çoğunlukla iktidara gelmiş olmanın, güç sahipleri açısından hiç önemli olmadığını, gücü elinde bulunduranların demokrasiyi umursamadıklarını gördük.
Ve bir kez daha Ergenekon ve Balyoz sürecinin ne kadar önemli olduğunu gördük.
TSK'nın bünyesindeki cuntacılardan yargı önüne çıkarılarak hesap sorulmuş olmasının seçilmiş iktidarı ne kadar garantiye aldığını gördük.
Ordunun sokaklara destek olmasının nelere yol açabileceğini gördük.
Aynı şeylerin 2003'te, 2006'da ve 2007'de olmamasının vatanını, milletini, devletini seven emniyet ve yargı mensuplarının seçilmiş iktidarın yanında saf tutmuş olmasıyla sağlanabildiğini gördük.
Balyozcuların, Ergenekoncuların dışarı çıkması için "safdillikle" çeşitli hukuksal atraksiyonlar yapanların ve hâlâ yapmakta olanların nasıl bir ateşle oynadıklarını gördük.
Özal döneminde, 28 Şubat'ta, BÇG yapılanmasının deşifre edilmesinde, Ergenekon'da, Sarıkız'da, Balyoz'da rüştünü ispat eden Emniyet İstihbarat'ın ne kadar önemli olduğunu gördük.
Türkiye ne yapmalı?
Türkiye; ekonomik seviyesi, insan haklarında 10 yıldır yapılan iyileştirmeler, özgürlük düzeyi ile Mısır'la karşılaştırılamayacak kadar iyi noktada.
Ancak birileri Mısır'daki bu gelişme sonrası darbecilik damarını tekrar harekete geçirme adına heveslenecektir.
Sokağa dökülenler "Acaba orduda..." diye akıllarından geçirecek, umutlarını kamçılayacak, içeriden, dışarıdan bağlantılarla bunu temine çalışacaklardır.
Bazı yazarların ve siyasilerin açıklamaları ortada.
Demokrasinin kurumsallaşması, darbe kalıntısı düzenlemelerin ortadan kaldırılması, Yeni anayasanın yapılması, kucaklayıcı üslup takınılması,
PKK ile, BDP ile pazarlık yapmadan çözüm sürecinde Kürtler'in haklarıyla ilgili adımları derhal ve beklemeden atmak, demokrasiyi 10 yıldır ayakta tutan kadrolarla yürümek, dış güçlerin kullanacağı kırılgan alanlarımızı tamir ve tahkim etmek, ama her şeyden önemlisi kendimiz dışındakilerin hakları konusunda kendi haklarımız gibi hassas olmak şart.
Tarihin en hassas dönemlerinden birinden geçiyoruz ve her adımın bin kere hesaplanıp atılması gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.