Milli askeri sanayinin serüveni: Yerli silahlar
İSTANBUL - A. Sefa Özkaya
Osmanlı Devleti’nin özellikle 17. yüzyıla kadar yaptığı askerî mühendislik eserlerine bakıldığı zaman dünyanın büyük oranda önünde olduğu görülür. Bu yüzyıldan sonra ise sanıldığı gibi tamamıyla geri kalmış bir askerî teşkilatlanma olmayıp, ortaya çıkmakta olan yeni askerî teçhizat, teşkilatlanma ve tefekkür/doktrin (E. Dr. Tank Alb. Cevat Şayin’in tanımlandırması) hususunda, daha ileri seviyede olan devletleri takip etmiştir. Osmanlı’nın bu süreçten sonraki başarısı ise kendi icad etmediği askerî ürünleri, kendi teşkilat ve donanım yapısına göre uyarlamasıdır. Bu, küçümsenecek bir başarı olmadığı gibi, şu anda ortaya hangi ürün çıkarsa çıksın, diğer ülkelerin hemen taklit ettiği de hesaba katılırsa, bunun çok gerekli olduğu rahatlıkla anlaşılır. Fakat 20. yüzyılın başlarına gelindiği zaman Almanya’dan satın aldığımız Geoben ve Breslau (Yavuz ve Midilli) gemilerinin teknolojileri bizde olmadığı gibi, bu geminin kullanımının öğrenilmesi için de personelin 2 senelik bir eğitimiyle mümkündü. Peki Türkiye, 100 yıl önce kendisinde olmayan gemileri satın alma seviyesinden, günümüzde kendi savaş gemisini yapma seviyesine nasıl geldi? MİL-GEM projesi kapsamında kendi korvetini üreten, Afrin’de neredeyse yüzde 100 oranında kendi silah-mühimmatını kullanan bir ülke haline nasıl dönüştü?
İlk kıvılcımlar, 1964’te başladı. Kıbrıs meselesinde, Türkiye’nin müttefiki olan ülkeler, Türkiye’ye ambargo uygulayınca 1965 yılında Türk Donanma Cemiyeti kuruldu. 1970’de kurulan Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kuruldu. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında da bu vakıflar birleştirilerek, 1975’te Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ve yine aynı sene ASELSAN kuruldu. Fakat büyük atılım 1985’te gerçekleştirildi ve bütün askerî savunma sanayii projelerinin koordinasyonu, yönetilmesi ve fikrî platform olma işlevi gören Savunma Sanayi Müsteşarlığı kuruldu. Bu tarihte TSK’nın ihtiyaçlarının yerli imkânlarla karşılanma oranı yüzde 18’dir. Günümüzde ise bu oran yüzde 70 civarına yaklaştı.
Üstelik bu yüzde 70’in içerisinde artık sadece postal, kamuflaj, tüfek mermisi değil; helikopter, savaş gemisi (korvet), tank, kısa menzilli balistik füze, İHA-SİHA gibi yüksek teknoloji ile çalışan silahlar da mevcut. Ardından HAVELSAN (1982), TUSAŞ (1984), ROKETSAN 1988 gibi yerli imkânlarla silah üreten kurumlar, Türkiye’yi 2000’li yıllarda kendi silahını üreten ve kullanan bir ülkeye dönüştürdü. Fakat şunu vurgulamak gerekir ki, siyasî irade desteği, bu kurumların başarısının arkasındaki en temel itici güçlerden biridir. Tarihî süreci bugüne getirdikten sonra TSK’nın Zeytin Dalı Harekâtı’ndaki en büyük vurucu unsurlardan olan yerli silahlara göz atalım.
İHA-SİHA ve kullandığı mühimmatlar
İnsansız hava araçları hakkında kamuoyunda birbiriyle karışan iki kavram vardır. Aslında bu hava araçlarını sabit ve döner kanat hava araçları olarak ikiye ayırmamız gerekir. Sabit kanatlı olanlar daha çok İHA/SİHA, döner kanatlı olanlar ise “drone” şeklinde adlandırılıyor. Aslında bunların hepsi İnsansız Hava Aracı, yani İHA’dır. Oysa İHA dendiğinde daha çok sabit kanat hava araçları anlaşılıyor. Oysa bunların her ikisinin de aslında birer İHA olduklarını belirtmek gerekir. Daha sonra İHA’lar da işlevlerine göre ikiye ayrılır:
1. İnsansız Hava Aracı (İHA)
2. Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA)
İHA’ların TSK tarafından Zeytin Dalı Harekâtı’nda (ZDH) nasıl kullanıldığı hususunu ele alacak olursak 3 temel amaçla kullanıldığı görülür:
1. İstihbarat (keşif-gözetleme)
2. Muharip güç (ateş, ateş destek)
3. Hedef tayin (Savaş jetleri için lazer işaretlemesi, topçu roketleri için koordinat tayini)
İnsansız hava platformları söz konusu olduğunda bunun ilk basamağı olan İHA’lar ve İHA’ların silahlandırılmış hali olan SİHA’lar, son yıllarda TSK’ya en az personel kaybıyla en çok istihbarî veri toplama, en vurucu güç olma ve savaş uçaklarına hedef tayin etme özelliğini kazandırdı.
MX-15 (L-3 Wescam) kamerası ile HD görüntü kalitesini anlık olarak karargâha ulaştıran Bayraktar TB-2, karargâhın terör grupları ile sivil insanları birbirinden ayırmasını sağlayarak olası sivil kayıpların önüne geçmesini sağladı. İHA’nın görüntü aldığı alanda, insan kaynaklı istihbarat kullanılarak aynı verimlilik ve zaman dilimi içerisinde veri toplanması söz konusu olduğunda, bunun yüzlerce personelle yapılması gerekirdi. Oysa İHA, tek başına bu kabiliyete sahiptir. Özellikle sivil hassasiyetin yüksek olması gereken şehrin içinde yapılan operasyonlarda İHA’ların temin ettiği istihbarî bilgiler sayesinde sivil kaybının önüne geçildi.
Bir tugayın etki mesafesinin yaklaşık 50 km. olduğu ve bir tugay askerle gözetleme-keşif yapılabilecek ve kontrol altına alınabilecek bir arazinin sadece bir İHA/SİHA ile kontrol altında tutulabilmesi düşünüldüğünde, İHA/SİHA’nın önemi daha iyi anlaşılır. Her ne kadar görev tanımı itibariyle İHA/SİHA’nın “piyade birliklerinin işlevini görmek” gibi bir görevi olmasa da, arazinin kontrol altında tutulabilmesi için ne kadar önemli bir fonksiyon üstlendiği görülür. Bilhassa Bayraktar TB-2 ve ANKA’nın yoğun olarak kullanıldığı Zeytin Dalı harekât bölgesinde yüzlerce askerin kontrol altına alabileceği ve alırken de kayıp verebileceği alanlar, tek bir kişinin bile burnu kanamadan kontrol altına alınabildi. Burada İHA’ların (Bu anlamıyla SİHA’lar da İHA’ya dâhildir) muharip gücünden istifade edildi. Bilhassa SİHA’ların kullanmış olduğu 8+ km menzilli, lazer arayıcı başlıklı ve 50 metreden fazla bir çapta tahrip gücü etkisine sahip MAM serisi akıllı mühimmat (füze değil), OMTAS (Orta Menzilli Tanksavar), UMTAS (Uzun Menzilli Tanksavar) gibi yerli üretim silah ve mühimmatlar, TSK’nın herhangi bir operatif durum halinde dışa olan bağımlılığını sona erdirmiştir.
Bu mühimmatlara ek olarak lazer güdümlü Cirit füzesinden de bahsedilebilir. TSK envanterinde bulunan SİHA’dan başka T-129 ATAK, AH-1 W Cobra, UH-60 Genel Maksat Helikopteri, AT-802 Sınır Devriye Uçağı gibi hava platformları; taktik tekerlekli veya paletli zırhlı araçlar, sabit veya kara konuşlu rampalar gibi kara platformlarında; hatta devriye botları ve milli imkânlarla geliştirilen korvetlere entegre edilebilmesiyle her tip harekatta kullanılabilme özelliğine sahip bir füzedir. 1,5 km ila 8 km menzile sahip olan Cirit füzesi, çok maksatlı, zırh delici, personel, yangın çıkarıcı ve yüksek infilaklı gibi termobarik tesirli farklı harp başlıklarına sahiptir. MEMS-AÖB ve Ara Safha Güdüm Yarı Aktif Lazer Arayıcı Başlıkla Terminal Güdüm teknolojisiyle hedefe angajman sağlıyor.
İHA’ların bir diğer fonksiyonu da savaş uçaklarının hedefleri tam isabetle vurabilmesi için önceden vurulacak hedeflere lazer işaretlemesi yapması ve uçakların hedefleri tam isabetle vurmasını sağlamak. Nitekim Zeytin Dalı Harekâtı’nda bilhassa Eskişehir’de bulunan 1. Ana Jet Üs Komutanlığı’na bağlı filolardaki uçakların vurduğu hedeflerin lazer işaretlemelerini önceden yaparak, savaş pilotlarına hedef tayin etme işlevini de İHA’lar üstlendi. İHA’daki bu lazer işaretleme sisteminden önce bu işlem, yerde bulunan kara unsurları tarafından ENGEREK adlı lazer işaretleme cihazı ile yapılıyordu. İHA’lar sayesinde bu işaretleme şu anda sadece yerden değil, artık havadan da yapılabiliyor.
T-122/300 çok namlulu roketatar
Türkiye, geleceğin savaşlarındaki en belirleyici kuvvet çarpanlarından biri olan balistik füzeler hususunda, geç kalmışlığını telafi etmek adına çok büyük hamleler yapıyor. Balistik füzeler, menzillere göre küçükten büyüğe doğru BSRBM (Çok Kısa Menzilli Balistik Füze), SRBM (Kısa Menzilli Balistik Füze), MRBM (Orta Menzilli Balistik Füze), IRBM (Uzun Menzilli Balistik Füze) ve ICBM (Kıtalararası Balistik Füze) olarak 5 farklı gruba ayrılabilir. Bunlardan en kısa menzilli olan ve “Çok Kısa Menzilli Balistik Füze” (BSRBM: Battlefield Short Range Ballistic Missile) olarak adlandırılan füzelere “topçu roketi” de denir. Top mermisinden farkı ise şudur: Top mermisinin mühimmatı, barutun bir kerelik bir patlaması sonucu namludan fırlayarak hedefine doğru ilerler ve ikinci veya üçüncü patlama olmaksızın, tek bir itiş gücüyle menziline ulaşır, yani enerji bir defaya mahsus bir patlama ile elde edilir. Roket ise, ilk ateşlendiği andan itibaren motorunu çalıştırarak mesafe kat eder ve yakıtını içinde taşır. Hedefine varmadan önce veya varana kadar bu yakıtı sürekli kullanır. Bu roketlerden balistik füzeler sabit bir parabolik ivme izlerken, seyir füzeleri önüne çıkan dağ, tepe gibi engelleri aşabilme, hareketli olan hedeflerini takip edebilme veya engellerin etrafından dolaşabilme gibi yetenekleri var.
Türkiye, Zeytin Dalı harekâtında da vurucu güç olarak terör mevzilerini “topçu roketi” de denilen BSRBM’leri ile vurdu. T-122 Sakarya ismiyle TSK envanterinde bulunan bu füze sistemleri, daha çok “Çok Namlulu Roketatar” (ÇNRA) olarak bilinir. Aynı zamanda bir büyük versiyonu olan 300 mm.lik roketlerin yanında bahsedilen bu 122 mm.lik bu roketlerle, hemen muharebe alanı içerisinde bulunan 3 kilometrelik çok yakın hedeflerin yanı sıra, mesafesi 100 kilometreyi geçen hedefler de en az sapma mesafesiyle başarıyla vurulabiliyor. Özellikle Özel Kuvvet yer unsurları ve İHA’ların sahadan aktardığı istihbarat akışı ve bu akışla gelen bilgilerin komuta-harekât merkezinde en doğru şekilde değerlendirilme ve kıymetlendirilmesiyle birlikte, askerî personel düşman unsurlarına yaklaşmadan terör mevzileri vurulabiliyor. TSK’nın, T-122 ve T-300 ÇNRA Sistemleri’ni Zeytin Dalı harekâtında yüksek isabet oranıyla kullanması, ROKETSAN tarafından geliştirilen üstün donanım sayesinde gerçekleştirilebiliyor.
Bu başarının arkasında, altyapısı birbirlerine entegre edilmiş olan ara yüzler ve ateş-destek otomasyon sistemleri var. Bu sistemlerin toplamı muharebe sahası komuta kontrol ve yönetim sistemlerinden meydana gelir. ROKETSAN’ın ürettiği bu ÇNRA bataryaları, roketin fırlatıldığı lançerden başka, L-122/300 Mühimmat İkmal Aracı, roketin hava-iklim şartlarına göre hedef düzeltmesinin yapılmasını sağlayan M-122-300 Meteoroloji Aracı, bataryanın komuta edildiği C-122/300 Komuta-Kontrol Aracı, R-122/300 Bakım-Onarım Aracı ve bu sistemlerle entegre olarak koordinat tayin etmek için kullanılan İHA ve müstakil Hedef Tespit Radarı sistemleriyle donatıldı. Buradan kısaca şu sonuç çıkartılabilir. Hedef Tespit Radarı ve İHA’ların sağladığı “Çabuk Ateş Kanalı” verileriyle, ROKETSAN üretimi T-122/300 ÇNRA bataryaları, yüksek ve yoğun teknolojik altyapısıyla, çok az personel kaybı verilerek çok büyük arazilerde kontrolün kolaylıkla kontrol edilmesini sağladı. Her lançerde bulunan 40 adet roketin 20 saniye gibi (saniyede iki roket) çok kısa bir sürede hedefe angajmanının sağlanması, T-122 ÇNRA bataryasının TSK’ya ne kadar büyük bir ateş desteği temin ettiğini gösterir.
T-129 ATAK taarruz-taktik keşif helikopteri
TSK’nın Zeytin Dalı Harekâtı kapsamında gerçekleştirdiği en önemli hava taarruz unsurlarından biri de T-129 ATAK Taarruz-Taktik Keşif Helikopteri’dir. ATAK helikopteri için üretici firma ile anlaşma yapıldığı zaman “ağır taarruz helikopteri hazır alım” yolunun tercih edilmesi gerektiği, ATAK projesinin yetersiz olduğu ve dışarıdan hazır alımla “rüşdünü ispat etmiş” helikopterlerin tercih edilmesi gerektiği de farklı çevrelerce dillendirildi. Oysa ATAK projesi yapılmayıp hazır alım yoluna gidilseydi, hazır alımın sürekli bir masraf olduğu, parça ve bakım-onarım maliyetlerinin yüksek olduğu, yerli sanayinin gelişmeyeceği ortadaydı.
ATAK’ın bazı önemli parçalarının yerli üretim olmadığı eleştirilerinin de askerî açıdan bir mantığı yoktur. Dışarıdan hazır alım yapıldığı takdirde bunun çok masraflı olacağı, aynı zamanda dışarıya satım yapılamayacağı da ortada.
Yaklaşık 50 yıldır müttefikleri tarafından ambargoya maruz kalmış olan Türkiye Cumhuriyeti’ne, üretici olmak varken hazır alım tercihinin yapılmasını teşvik etmenin nasıl bir mantığı olduğu anlaşılamamaktadır. Diğer taraftan bazı parçaların yerli üretim olmadığı eleştirileri ele alındığı zaman, bunun hiçbir önemi olmadığı görülmektedir. Zira hangi parçanın nerenin üretimi olduğundan ziyade, bu parçaların ve ünitelerin mülkiyet hakkının kimde olduğunun önemi vardır. Örneğin dünyanın en ünlü antibalistik füzesi olan Patriot’ların kanatçık parçaları ROKETSAN tarafından yapılmaktadır. Ama bunun ABD’nin Patriot satışlarını kısıtlaması ile ilgili herhangi bir belirleyiciliği yoktur. Çünkü mülkiyeti ABD’dedir. Dolayısıyla mülkiyet kimdeyse parçanın kim tarafından üretildiğinin, en azından dışarıya satış durumunda hiçbir önemi yoktur. Diğer taraftan bu kadar büyük ve tahmin edilemeyen bir hızla gelişmekte olan Türk Savunma Sanayii’nin ilerleyen yıllarda uçak-helikopter motoru ve turbofan jet motoru gibi kilit parçaları da bu gibi projeler sayesinde yapabilecek mühendislik altyapısına kavuşacağı aşikârdır.
T- 129 ATAK projesinin sağlamış olduğu mühendislik tecrübesi ve kalifiye eleman gücü sayesinde Türk Savunma Sanayii ATAK-2 projesini ele almaya başladı. Yani yerli savunma sanayii, hazır alım seçeneğini savunanların istedikleri seviyeye geldi. Hazır alım olsaydı, o seviyeye gelmek bir tarafa, Türk askerî sanayii sadece, o da üretici firmanın izin verdiği ölçülerde, bakım-onarım seviyesinde bir sanayiye sahip olacaktı. Oysa ATAK-2 ile şu anda Türk askerî sanayii ağır taarruz helikopteri üretimi aşamasına geldi. ATAK projesini tenkid edenlerin ATAK-2 ile karşılaştıkları sahne, ne kadar doğru bir karar alındığının resmi olacak. İlerleyen zamanlarda helikopter motorunun da üretiminin tamamıyla yerli-millî imkânlarla yapılacağı rahatlıkla tahmin edilebilir.
ATAK helikopterinin genel vaziyetinden, TSK’nın Zeytin Dalı Harekâtı kapsamında ATAK’tan nasıl istifade ettiğine geçiş yapacak olursak, ATAK’ın vurucu gücünün piyade birliklerinin işini çok kolaylaştırdığı söylenebilir. Maksimum 281 km/saat sürate ulaşabilen ATAK Helikopteri, 20 mm. çapında 500 adet top mermisi taşıyabilmekte, bu top sayesinde de yakın muharebe halinde olan piyade unsurlarına hassas atış desteği sağlayabiliyor. Sahip olduğu 8 adet UMTAS/OMTAS (uzun-orta menzilli tanksavar) füzesi taşıyan podlarıyla zırhlı düşman unsurlarına karşı üstün ateş gücü sağlıyor. Nitekim TSK Zeytin Dalı Harekâtı’nda zırhlı-zırhsız kara platformlarına karşı bu füzelerle ağır zayiat verdirdi.
T-129 ATAK Helikopteri, taşıdığı 76 adet 70 mm.lik klasik roketleriyle de yakın destek gücünü arttırdı. Yine 16 adet Cirit füzesi ve kendisini hareketli hava hedeflerine karşı koruyan havadan havaya (air to air, hava-hava angajmanlı füze)) füzelerle de hava emniyetini sağlar. 2 adet 294 kg.lık yakıt tankına sahip olan T-129 ATAK Helikopterleri için, Türk Savunma Sanayii’nin yükselen değeri HAVELSAN, milli imkânlarla ATAKSim projesi kapsamında ATAK simülatörü geliştirmiş ve pilotların uçuş öncesi simülatörle yapacakları eğitimle de kendilerini gerçek uçuş öncesi hazırlama imkânı sağladı.
Diğer silah ve mühimmatlar
Savunma sanayiine yapılan yatırımların meyvesini vermesi sonucu dışa bağımlılık hususunda gittikçe eli rahatlayan TSK, diğer pek çok proje ile de gücüne güç katıyor. Nitekim Zeytin Dalı harekâtında da bunun rahatlığı ile muharebe etme imkânı bulmuş olan TSK, konsantrasyonunu mühimmat ve teknikten, ÖSO örgütlenmesi ve personel niteliğine kaydırdı. Bu, bir anlamda da TSK personelinin zaten yüksek olan özgüvenini daha da güçlendirdi. Zeytin Dalı harekâtı, yerli savunma sanayiinin bu çapta ve silah çeşitliliğinde de ilk defa bir arada ve bir konsept içerisinde bir araya gelen farklı platform ve ünitelerin koordinatif çalışma gücünün test edildiği bir harekât oldu. Bu harekâtta hiç şüphesiz ki diğer millî-yerli silahların da büyük payı var. Bu silah, mühimmat ve ünitelerin sayılamayacak kadar çok çeşitliliğe ulaşmaya başladığını belirterek bunlardan bir kısmının isimlerini vermek önem arz ediyor. Yerli Milli Piyade Tüfeği MPT-76 ve MPT-55, yerli keskin nişancı tüfeği KNT-76 ve BORA-12 gibi silahlar, piyade kuvvetlerinin temel enstrümanı olan yerli çözümlerdir. Arifiye/SAKARYA’da bulunan 1. Ana Bakım Merkezi Komutanlığı’nda üretilen T-155 Fırtına Obüsleri de “sütre gerisi atış” tabir edilen dikey yollu top atışıyla, hedef-süperlerin hemen arkasına sığınan düşman unsurlara karşı dikey kalkış ve inişle çözüm sunuyor. Bir müddet öncesine kadar paletli araçların üzerinde, yani mekanize bir halde bulunan kundağı motorlu bu obüsler, MKE’nin sunduğu bir çözümle taktik tekerlekli araçların “sırtına binerek” “motorize” oldu. Bu da paletli araçlardan daha hızlı olan taktik tekerlekli araçlarla, daha çabuk konumlanma anlamına geliyor. Topçunun, düşman unsurdan daha önce konuşlanmasının önemi, yüzyıllardır savaş meydanlarında ortaya çıkan örneklere bakılarak görülebilir.
Yakın bir tarihte üretimine başlanacak olan Altay Ana Muharebe Tankı ve Altay Asimetrik Muharebe Tankı; Ejder Yalçın, Kirpi, Pars gibi zırhlı personel taşıyıcılar (ZPT), Korkut ve Kaplan gibi ZMA’lar (zırhlı muharebe aracı), bu araçlar için ATGM ve AKKOR gibi aktif-pasif koruma sistemleri, kara platformlarında üretilen ve üretilmekte olan yerli-millî savunma sanayiinin öne çıkan çözümlerinden bazılarıdır.
Diğer taraftan gelecekte barut teknolojisini sona erdirme ihtimali olan elektromanyetik silah sistemlerinde test aşamasına gelinen elektromanyetik silah sistemi olan TUFAN, nehir geçişleri için yüzen köprü vazifesi ifa eden SAMUR gibi platformlar, Kara Kuvvetleri’ne atmosferik, elekromanyetik, topografik ve hidrografik harekât alanı için farklı çözüm imkânları sunuyor.
Yerli balistik füze Kaan, yerli alçak irtifa hava savunma sistemi olan Hisar-A ve testleri devam eden Hisar-O, yerli Temel Eğitim Uçağı Hürkuş, geliştirme çalışmaları devam eden görüş dâhili ve görüş ötesi menzilli hava-hava angajmanlı seyir füzeleri Gökdoğan ve Bozdoğan, hava-yer angajmanlı seyir füzesi SOM, ASELSAN tarafından yapılan ve 2021 yılında TSK envanterine girmesi planlanan Uzun Menzilli Erken İhbar Radar Sistemi (EİRS), hava elektronik muharebelerinde radar köreltme amacıyla imal edilen sinyal karıştırıcı elektronik harp silahı KORAL, milli uydu GÖKTÜRK, TSK’nın gelecekteki hava gücünün temel bileşenleri olmak için çoğu göreve başlamış sistemlerdir.
Deniz platformlarında ise mevcut iyileştirmeler yapılıyor, ayrıca MİLGEM projesi kapsamında yerli korvetler imal ediliyor. Türk Deniz Kuvvetleri’ndeki bütün savaş gemilerinden (fırkateyn, korvet vs.) daha büyük olan ve inşası devam eden TF-2000 destroyeri, yine proje aşamasında olan TCG ANADOLU Havuzlu Çıkarma Gemisi (üzerinden uçak kalkabilen) gibi deniz platformları da, TSK’nın ve dolayısıyla Türkiye’nin kuvvet çarpanını bir hayli artıracak, uluslararası kara, deniz, hava, uzay ve siber platformlarda dünyanın en büyük güçleri arasına girmesini sağlayacak yerli ve milli projelerdir. Görüldüğü gibi sadece isimleri bile sayıldığı zaman çok uzun bir yekûn tutmakta olan savunma sanayiindeki gelişmeler, zannedersek en kısa şekilde böyle anlatılabilir.
[A. Sefa Özkaya harp tarihi-askerî strateji ve İstanbul uzmanıdır]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.