MHP ve CHP olayında ortak nokta?

MHP ve CHP olayında ortak nokta?
Polisin önceki gün CHP'li üç belediyeyi basması tartışma doğurdu.Kamuoyu yolsuzluk iddialarından çok ' zamanlamasına' takıldı ve tartışma oraya kaydı.CHP'ye...


Polisin önceki gün CHP'li üç belediyeyi basması tartışma doğurdu.

Kamuoyu yolsuzluk iddialarından çok '
zamanlamasına' takıldı ve tartışma oraya kaydı.

CHP'ye hatta AK Partili bazı bakanlara göre seçim öncesi baskın yapılması manidar. Onlara göre mahkeme 'CHP'nin yükselmesini engellemek için' böyle bir karar aldı!

CHP'nin böyle bir savunma yapması anlaşılabilir fakat AK Partili bazı bakanların da bu kervana katılması ilginç. Çünkü bu operasyon adeta bağıra bağıra geldi. Hatta dinleme kayıtlarına göre belediye çalışanları bile biliyormuş izlendiklerini.

Yani baskın bugün olmasaydı bir ay önce olacaktı.

Her olayda olduğu gibi burada da, sorumluluk makamındaki kişilerin fikir beyan etmeden önce dosya hakkında bilgi edinmesi daha sağlıklı olacaktır.

Ortada bir Sayıştay raporu var.

Bu raporda isnat edilen ağır suçlar var. Kılıçdaroğlu, Başbakan'a doğruluk dürüstlük tavsiyelerinde bulunurken kendi partisinin belediyeleri halkın parasını çarçur etmiş.

Tabii bunlar iddia.

Ama soruşturmanın 1 yıldır sürdüğü ve teknik takibinde kapsamlı olduğunu düşünürsek savcılığın eli güçlü diyebiliriz.

Fakat burada asıl üzerinde durmamız gereken konu başka. Son dönemde yeni bir moda başladı. Ne zaman kritik bir operasyon yapılsa 'zamanlaması manidar' denilerek operasyon eleştiriliyor.

Şimdi de aynısı oldu. 'Seçim öncesi operasyon mu olur' deniyor. Oysa tartışılması gereken Sayıştay Raporu'ndaki vahim iddialardı. Ne yani, yarın bir gün bir belediye ile ilgili yolsuzluk tespit edilse 'seçim öncesi olmaz' denilerek vurguna göz mü yumulacak?

İlginçliklerden birisi de şu ki biz bu refleksi son yıllarda sürekli görüyoruz.

KCK operasyonu yapıldığında da kamuoyunun büyük bir kısmı 'Açılım varken operasyon mu olur' dedi. İddianame okumayan, üşenmeyip iddianameyi okuyanların haberlerini de okumayan yazar çizer takımı da bu kervana katılınca 2 yıl süren kapsamlı operasyonun detayları değil zamanlaması tartışıldı durdu. Oysa iddianame PKK'nın Kandil'den çok şehirlere yerleştiğini gösteriyordu.

MHP'yi sarsan kaset skandalında da aynı şey yaşanıyor.

Olayın kendisi değil zamanlamasını tartıştırıyorlar. MHP yönetimi faturayı hükümete kesmeye çalışıyor ama o kasetteki diyaloglar yenir yutulur cinsten değil. Skandal, bırakın ülkücüleri MHP'ye sempatisi olanların bile başını öne eğdi.

Aynı şey Ergenekon dalgalarında da yaşandı.

Ne zaman kritik bir dalga yaşansa 'zamanlamasına' kafayı taktı bazı çevreler ya da gözaltına alınan kişiler önemliyse bu kez de 'kişilerin' sembolik önemine.

'Sabahın köründe gözaltı mı olur' dendi. 'Bu kişiler kamuoyunda tanınan bilinen kişiler, çağırsalar gelirlerdi' dendi. Gerçi onlar çağırsalar gelirdi denenler o gün bugün firardalar, hatta dünyanın neresinde oldukları bile bilinmiyor.

Oysa savcılar ellerindeki bulgulara bakıyor, delilleri topluyor. Polise talimat veriyor. Emniyetin yaptığı talimatı uygulamak. Dünyanın her yerinde de böyle olur.

Aksi durumda, savcıların delilleri topladıktan sonra PR şirketleriyle toplantı yapıp bir de operasyon planlaması yapması gerekir.

Düşünebiliyor musunuz?

Savcı ve emniyet delilleri toplamış, sonra halkla ilişkiler uzmanları ile toplantı yapıp 'bu operasyonu hangi gün yapalım' sorusuna cevap arıyor! Şaka bir yana böyle bir çalışma yapsanız Türkiye gündeminde operasyon yapacak boş gün bulamazsanız.

O yüzden bu tip durumlarda 'zamanlama takıntısından' vazgeçelim de mevzunun kendisine gelelim.

Yoksa savcının takvime bakıp, günlerden gün beğenip sonra da zanlıya telefon açarak 'bir maniniz yoksa operasyona geleceğiz' demesini beklememiz gerekir.

Ki bu durumda zaten söylenecek söz kalmamıştır.

Adem Yavuz ARSLAN yazdı...

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.