Mevlâna?da İnsan Sevgisi...

Mevlâna?da İnsan Sevgisi...
İnsanlık tarihinde destan yaratan kahramanlar, tarihe damgasını vuran dev şahsiyetler, ilim ve fikir serdarları, nurunda güneşler yanan ve avizeler gibi...


İnsanlık tarihinde destan yaratan kahramanlar, tarihe damgasını vuran dev şahsiyetler, ilim ve fikir serdarları, nurunda güneşler yanan ve avizeler gibi aydınlatan gönül mimarları vardır.
 
Gönül mimarları milletleri ayakta tutan mihenk taşlarıdır. Onlar asırlardır manevi ışıklarıyla bizleri aydınlatmakta; yolunu kaybetmişlere rehber, susamışlara kevser olmaya devam etmekte ve gönülleri alev alev yakmaktadırlar. Analar kucağı, koç yiğitler otağı, cihangirler yatağı telsiz duvaksız Anadolu?muzu nurlandıran ve insanları ruhuyla asırlardır sürükleyen Mevlâna da bu irfan ve ruh ordusunun başıdır. O gürül gürül akarak ?Gel Gel? çağrısıyla kıtalardan kıtalara sevgi, saygı, hoşgörü götüren bir çağlayanın asırlar üstü deryasıdır.

On üçüncü asrı, yirmi birinci asra ve asırlara bağlayan bir kültür ve iman köprüsü, bir takım hastalıkları Kur?an eczanesinde imal ettiği ilâçlarla tedavi etmeyi vazife edinmiş ?Ağyârı (yabancılar) yâr (dost), küfrü iman yapan?, Şemsi Tebrizi?nin tutuşturduğu hem yanan, hem yakan bir aşk adamı, bir gönül aynasıdır. Mevlâna bir tevazû abidesidir; kapıları som altından, bin bir odalı bir saraya benzer. Onu anlamak için bahçesine bir adım atmak bile kafidir. O bir devrin değil, devirlerin insanıdır.

Gerçek çağı, çağları atlayan odur. O, şairdir, murittir, çile ve manâ eridir. Mevlâna?nın yolu sevgi ve barıştır. Sevgi, insanı hayata bağlayan zincirin en güçlü halkası ve onu Yaratanına ulaştıracak merdivendir.  Mevlâna, son nefesine kadar insanın etrafına faydalı olmasını ve hizmet etmesini ister. ?Öyle ki mum bile yanar, sıcak gözyaşı dökerken, Hâlık'ın emrini almış insanın etrafa faydalı olmaktan sakınması reva mıdır?? der. Dinlerin kaynaştığı, kültürlerin harman olduğu, evliyalar diyarı, Anadolu?da yetmiş iki milleti akın akın Yeşil Türbe?ye aynı şevk ve coşkuyla asırlardır koşturan onun; evrensel insan sevgisidir.  Mevlâna?nın seslenişi bütün, insanlığadır.

Onun insan ve insanlık anlayışı ucu bucağı olmayan bir okyanustur. ?Değilmi ki, sen bensin; ben de senim. Kendi kendimizle bunca savaşmamızda ne? Aslında hepimiz aynı madeniz. Aklımız başımızda. Dünyada nice diller var, ama hepsi de anlam bakımından bir.? diyen gönüller sultanı bu ölümsüz sözleriyle bütün insanları birlik ve beraberliğe; kardeşliğe ve dostluğa çağırır. İnsana saygının ilk basamağı onu hor görmemek, ikinci ve kâmil basamağı da ona hizmet etmektir. Mevlâna insanları peşinen insan olduğu için sever ve hizmetine muhatap kılar. Kendisi için hazırlanan hamama cüzzamlıların girdiğini görenler, onları oradan kovmaya çalışırlar. O derhal onların yanına gider ve aralarına girer; onları öper, koklar.
 
Yine bir gün, hamamdan aniden dışarı fırladığı görüldü. Sordular: ?Daha şimdi girmiştiniz, neden çıktınız?? Cevap verdi: ?Tellâk bana yer açmak için orada birilerini uzaklaştırmıştı. Bu mahcupluk beni terletti, dayanamadım, hamamı terk ettim.? İnsanı ağaçtan yahut sırçadan yapılmış kaba benzeten ve bu kabın içini yıkamak gerektiğini söyleyen Mevlâna; eğer insen birbirine yardım etmiyor, mutluluğunu istemiyor, davranışı bozuk, olgun değilse o insan değildir der. Kötü huylu insanları da vücuttaki çıbanlara benzeterek şunları söyler: ? Kişi kendine böyle şeyler olduğu zaman iğrenmez ve incinmez. Halbuki bir başkasında onlardan bir parça görse, tiksinir ve nefret eder. Hâlbuki karşındakinin de senin için aynı şeyleri düşündüğünü ve gördüğünü bilmelisin.?  Mevlâna en büyük işlerden, en küçük ayrıntıya kadar her husus ve noktada başkalarını düşünmek, kayırmak, sevmek, hoşlanmak için yaratılmış bir varlıktı. O ıstırapları yumuşatan, fenalıkları eriten, ihtirasları yok eden, kirleri temizleyen gönüller sultanıydı. Gariplere, suçlulara, günahkârlara gönül kapısı her zaman açıktı.
 
Mevlâna yosun tutmayan sular gibi, bütün fenalıkların üzerinden akıp gittiği bir varlıktı. İçindeki yeis onda şevke döner, her şeyi, herkesi, engin bir aşk ve muhabbetle sever, kucaklardı. O bütün suçların yıkanıp, arındığı, bütün günahların tertemiz olduğu af ve anlayış kapısıdır. Mevlâna?nın mizacı hoş ve tatlıydı. Her şeyi şakaya almasını bilirdi. Birinin bir başkasına kızarak ?Senin postunu yüzerim.? demesi üzerine: ?Ne iyi adammış. Biz dostun rahmetine kavuşmak için, gece gündüz postu çıkarmak ve onun zahmetinden kurtulmak arzusundayız. Keşke gelse de bizi de postun derdinden kurtarsa.? Mevlâna, başkalarından bir şey istemenin, dilenmenin daima karşısında olmuştur. ?El açıp istemek bizim yolumuzda yoktur.? diyerek daima vermeyi, ihsân ve ikramlarda bulunmayı, herkese tevazu göstermeyi, tatlı sözlü, güler yüzlü olmayı tavsiye etmiştir. 

Mevlâna makam ve rütbe için el etek öpüp yüz suyu dökenlerden hoşlanmazdı. Onlara şöyle sesleniyordu: ?Ey himmeti eksik kişi. Ne vakte dek canının hayatı ekmek olacak. Beyaz ekmek için, yüzsuyu döktüğünden dolayıdır ki, söğüt ağacı gibi meyvesiz kalmışsın.? diyerek engin gönül yüksekliğini gelecek asırlara ulaştırmış ve devrimizin yalakalarına da en güzel telkini yapmış da oluyordu. ?Sevgiden bakırlar altın kesilir, dertler sevgiyle derman olur ve ölüler sevgiden dirilir.? diyen Mevlâna; fikirleriyle, şiirleriyle susuz gönüllere asırlardır kevser gibi kaynayıp, akmakta, yetmiş iki milleti büyük bir aşk ve vecd içinde kendisine çekmektedir. Her geçen gün daha çok aranıp, sevilmekte olan gönüller sultanı Mevlâna?nın insan sevgisini birkaç cümleyle de olsa anlatmaya çalıştı. Kovamızı ummana daldırdık, ancak ondan bir damla alabildik. Eğer onu da alabildiysek ne mutlu bize...

Not: Bu yazı, Diyanet Avrupa Aylık Dergi Aralık 2010 sayısında yayınlanmıştır

Muammer Yılmaz

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.