Mesut Yılmaz: Darbe ihtimali var mı?

Mesut Yılmaz: Darbe ihtimali var mı?
Yazarımız Adem Yavuz Arslan, 28 Şubat sürecinde Mesut Yılmaz ile Çevik Bir arasında geçen rezalet görüşmeyi yazdı.İŞTE O YAZI: "Paşam darbe yapacak...



Yazarımız Adem Yavuz Arslan, 28 Şubat sürecinde Mesut Yılmaz ile Çevik Bir arasında geçen rezalet görüşmeyi yazdı.

İŞTE O YAZI:

"Paşam darbe yapacak mısınız, Paris'e gideceğim de!"

Bugünlerde 28 Şubat ve Medya başlıklı hararetli tartışmalar var.

Dönemin aktörlerinden gelen itiraflar, baskıyla istifa ettirilen bakanlar, kurulup bozulan hükümetler ve daha neler neler...

Açıkçası 28 Şubat sürecinde öyle şeyler yaşandı ki günlerce konuşmak mümkün.

Mutlaka konuşulmalı da.

Yeni 28 Şubat'ların yaşanmaması için o dönemin muhasebesi yapılmalı, tekrarının yaşanmaması için de gerekli yasal düzenlemeler hazırlanmalı.

Çünkü her zaman Tayyip Erdoğan gibi güçlü lider, her zaman yüzde 50 oy alan bir iktidar olmaz.

Kim ne derse desin 28 Şubat'ta askerin kılıç şakırdatması üzerine hücuma kalkan medyanın irdelenmesi şart.

VIP Araştırma o döneme ait binlerce sayfa gazeteyi inceleyip ortaya çok çarpıcı bir 'galeri' çıkartmış.
Bugün ifade özgürlüğü diye ekran ekran dolaşan bazı 'büyük gazeteciler'in hangi haberlere ve yorumlara imza attıklarını görünce 'vay be' dememek mümkün değil.

İşte ilginç bir örnek:

Can Ataklı, Sabah'taki köşesinde 5 Mart 1997 günü önce Refah'a uzun uzun eleştirilerini sıraladıktan sonra muhalefet partisine de 'Nerdesiniz?' diye soruyor.

Ataklı'nın köşesinden alıntılayarak devam edelim:

"Partinin genel başkanı önce Paris'e gidiyor. Olabilir, uluslararası bir toplantıdır, söz verilmiştir. Üstelik Türkiye için faydası vardır mutlaka. Ama rezalet gidişte başlıyor. Mesut Yılmaz, Çevik Bir'i arayarak 'Paşam bir darbe ihtimali var mı, ben kalayım mı' diye soruyor. 'Merak etmeyin' cevabını alınca gidiyor." Benzeri ifadeleri dönemin Refah milletvekilleri de anlatmıştı.

Düşünebiliyor musunuz?

Bir ana muhalefet partisi lideri kendini o kadar kaptırmış ki, 'Paşam darbe ihtimali var mı' diyebiliyor.


Hatırlanacağı gibi Ertuğrul Özkök de o dönemde gazete yönetimi olarak Çevik Bir'i ziyaret ettiklerini, Emin Çölaşan'ın da Bir'e "Onu bırakın da darbe yapacak mısınız" diye sorduğunu canlı yayında itiraf etmişti.
O dönemin gazete sayfaları arasında dolaştığınızda daha neler görüyorsunuz neler...

Özetle, 28 Şubat manşetleri ve köşe yazılarına bakınca şunu söylemek mümkün: 28 Şubat bin yıl sürmedi ama Türk medyasının o dönemki 'üstün performansı' 1000 yıl hatırlanacak.

Bu sonuç Bumin'e kapak olsun


Polemiklerin tarafı olmayı sevmem, çok zaruri olmadığı sürece de bu köşede kimseye cevap vermedim. Bu çekindiğimden ya da polemik bilmediğimden değil. Aksine dilin kemiği yoktur.

Ama bu köşeler 'babamızın malı' değil.

Fakat 'borcum' olan bir cevap vardı onu artık 'ödemem lazım'.

Geçen yıl 17 Ocak'ta Hrant Dink cinayetini konu olan 'Bi Ermeni Var: Hrant Dink Operasyonu'nun Şifreleri' kitabım yayımlandı.

Kitapta, Dink cinayetine ilişkin bugüne kadar ortaya konmayan yeni bilgiler, bulgular ve fotoğraflar vardı.
Ayrıca bağlamından saptırılan soruşturmada asıl görülmesi gereken 'büyük resmi' detaylarıyla ortaya koymuştum.

Kitap çok tartışma çıkardı. Dink ailesi adına Orhan Dink teşekkür etti. Avukatlar kitaptaki bulguları 'delil' olarak mahkemeye sundu...

Tabii ki böyle bir kitaptan memnun olmayanlar da oldu.

Ölüm tehditleri ile birlikte 4 Kaleşnikof mermisi geldi. Sahte bir nüfus cüzdanı ile Yozgat Yerköy'den kargoya verilen Kaleşnikof mermilerinin izi tüm çalışmalara rağmen bulunamadı.

Bir yıldır polis korumasında yaşamak zorundayım.

Sayısını takip edemeyeceğim kadar da dava açıldı.

Kitabı yazarken bunların olabileceğini düşünmüştüm. 'İpliği pazara çıkanların' çarpıtma yarışına gireceklerini de...

Fakat kitabı okumadan 'Tuhaf bir kitap' türü çarpıtma yazılar yazılacağını, üstelik de 'Hrant okusaydı o da bu kitabı sevmezdi' türü saçma yorumlar yapılacağını hiç tahmin etmezdim.

Bir yıl sonra bu konuya tekrar döndüm çünkü bu süre zarfında yargılama bitti, DDK raporunu açıkladı ve hem İstanbul hem de Trabzon mahkemeleri 'gerekçeli karar'larını açıkladı.

Ayrıca 5 yıldır susan Yasin Hayal cezaevinden konuştu. 'Büyük Abi' Erhan Tuncel röportajlar verdi.

Hepsinin tarif ettiği örgüt, dikkat çektikleri ihmaller zinciri ve araştırılması tavsiye edilen noktalar tam da benim kitabımın özünü teşkil ediyordu. Yani haklı olan, doğru noktalara değinen, benim uzun emek verdiğim çalışmaydı.

Gelelim 'borcum olan soru'ya.

Yeni Şafak yazarı Kürşat Bumin, 'Tuhaf bir kitap' başlıklı talihsiz bir yazıyla bana ve kitaba çamur atmıştı. O gün cevap vermedim çünkü yazdıklarımdan emindim.

Zamanın beni haklı çıkaracağını biliyordum. Nitekim öyle de oldu.

Ne dersiniz Sayın Bumin? Bir özür borcunuz yok mu?

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.