Mahşeri düşünüyorum da...
Hani Kur'an'da bildirilir ya: "Kişi kardeşinden kaçar o gün, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar.
Çünkü herkesin kendisini meşgul edecek bir derdi vardır o gün..."
Herkes başının derdine düşer yani.
Ya da herkesin birbirinin yüzüne bakamayacak halleri vardır.
Kur'an'da denir:
"Kişi yarına ne gönderdiğine baksın."
Yine Kur'an'da denir:
"Her insan yarına ne gönderdiğini, neyi geride bıraktığını görecek, bilecek."
Yani hesap defteri önüne konacak ve "Oku hayat kitabını" denecek.
İnsan boyunca tere batacak.
Geçmişin hesabını vermek zor iş.
Emniyet şeridini ihlal ettiğinizi gören bir EDS kamerası, ya banka sövüşlemenizi de gördü ise, ya "411 el kaosa kalktı" manşetinizi de gördüyse...
Ya, ya, ya...
Yunus Emre'nin dediği gibi bir Molla Kasım çıktı biliyorsunuz. Herkesi sigaya (hesaba) çekiyor.
Darbeleri Araştırma Komisyonu...
Nazik nazik soruyor: Şunu şunu neden yaptın? Hangi rolü oynadın? Kiminle el ele tutuştun? Para, pul, ihtiras, korku, hesap, fitne, fesat...
Ertuğrul Özkök, mesela, "Andıç işinde rol almaktan dolayı utanç duymakta" imiş.
Aydın Doğan "411 el kaosa kalktı" manşeti de onundur, onun yanlış olduğunu söyledim hep" diyor mesela. "Erbakan, Yeltsin gibi tankın üzerine çıksaydı ya da 27 Nisan'daki gibi dik dursaydı 28 Şubat olmazdı" diyor mesela... İlginç, bu da bir başkasının hayat defterine atıfta bulunuyor.
Mehmet Emin Karamehmet ne demiş: "Nazlı Ilıcak'ın atılmasını bizzat oğlu söyledi, 'Annem babamı batırdı sizi de batıracak, atın onu' dedi" demiş mesela.
Dinç Bilgin ne demiş. Ne dememiş ki: "Banka işine girdim, helale haram kattım" demiş mesela.
"Etik olarak çok büyük yanlışlar vardı. Basının bu tür işlere girmemesi lazımdı, basının işinin salt gazetecilik olması lazımdı. Sabah'ın işi yalnız gazetecilik ve televizyonculukken çok başarılıydım sonra başka şeylere burnumu sokunca bir anda sıfıra indim" demiş.
"Yeter derecede demokrat cesur olmadığımız doğru o tarihte. Ama o zamanki Türkiye'yi hatırlayın. Genelkurmay başkanlarını bırakın üst düzey generallerin beyanatı ortalığı titretirdi. Öyle bir Türkiye'de genetiği pek sağlam olmayan bir basın, muhalefeti hep seçilmişlere karşı yapmış bir basın geleneği. Uzlaşmak basının işine geldi. Bozuk bir iklimdi. Yalnız asker değil bir de yargı vardı. O tarihteki savcıları, başsavcıları hatırlayın" demiş.
"Gerçekten tüm müesseseleriyle ayarı kaçmış bir Türkiye'ydi. Basın 4. güç olmaktan daha yukarıdaydı, neredeyse 3., 2. güç durumundaydı" demiş.
Zor iş orada savunmak
Zafer Mutlu ne demiş: "Andıç olayı alçakça, onursuzcaydı ama o dönem herkes korktu" demiş.
Fatih Çekirge'nin transfer rakamları, Çölaşan-Aydın Doğan-Bekir Coşkun-İktidar ilişkilerindeki fırtınalar... Dünya ölçeğinde göz önüne dökülüyor.
Ben, bunların henüz "Yazıcı melekler"in gözlemleri titizliğinde ortaya konabildiğini sanmıyorum. Orada olacak olanı Kur'an bildiriyor:
"İnsan der, (yani şaşırıp kalır) bu kitaba ne oluyor, küçük büyük bir tek şey bırakmamış, hepsini teker teker yazmış."
Yani kalp dünyanızdakiler çıkar açığa, iki yüzlülükler, samimiyetsizlikler, arka planlar... Darbeleri Araştırma Komisyonu'nun ya da şu veya bu araştırma komisyonunun göremeyeceği şeyler...
Onun için temiz bir dosya bırakmak lazım geride. Savunulabilir bir dosya. O dönem, bu dönem... Zor zamanların imtihanı da zordur evet, "İnsan orada 'zayıf düşürülmüştük' der, kendini savunmak ister ama ona 'Allah'ın arzı geniş değil miydi, oralarda dürüst yaşanacak yer arasaydınız ya' denilir." Yani yamulmaya, eğilip bükülmeye, hele kendi çıkarlarınız için bir başkasının hukukunu çiğnemeye neden razı oldunuz, denir. İşkencelere neden razı oldunuz, ikna odalarına neden razı oldunuz, neden?
Oradaki hesap... Emin olun buradakinden bin kat zor olacak.
Ahmet TAŞGETİREN
atasgetiren@bugun.com.tr
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.