Mahmut Eraslan: Şehr-İ Emin
Şehr-İ Emin
Şehr-i Emin, eskilerin Belediye Başkanı için kullandıkları bir tabirdir.
Şehr-i Emin, kelime olarak Belediye Başkanlığına denk gelse de içerik ve mana olarak çok derin bir kavramdır:
Öncelikle bu sıfatı taşıyan kişinin ahlaki ve idari becerisinin yüksekliğine ve seçkinliğine işaret eder. Hemşerileri, bu sıfatı taşıyan kişinin şehrin maddi ve manevi varlıklarına sahip çıkacağına, üstlendiği vazifeyi hakkıyla yapacaklarına inanırlar.
Ne yazık ki en güvenilir kurum olması gereken Belediye Başkanlığına kahır ekseriyet güven duymamaktadır. Yıllardır yapılanlar ve anlatılanlar insanların kafasındaki güven imajını yerle bir etmiştir.
Güvenini kaybetmiş bir kurumun bulunduğu şehre hizmet etmesi de çok zor olmaktadır.
Makama talip olanların muvaffak olması için aşağıdaki hususlara dikkat etmesi gerektiğine inanıyoruz.
Yozlaşmış politik tavırlardan kaçınmak ve “İlkeli Siyaset” yapmak
Kadrolaşma ve Ehil İnsanlarla Çalışmak
İhalelerde ve Belediye İşleyişinde Şeffaflık
Harcamalarda tutarlılık ve kişisel harcamalardan uzak durmak.
Ülkemizde yerel seçimlerde tüm dikkat belediye başkanlığına veriliyor. Oysaki meclis üyelikleri de en az belediye başkanlığı kadar önemlidir.
Meclis üyelikleri, eş dost sevindirme veya birilerine ulufe dağıtma fırsatı olarak görülmemeli, işin ehli olmayan, belediyecilikten bihaber, ufku dar veya rant peşindeki insanlara verilmemeli.
Kaliteli, becerikli ve ahlaklı bir meclis, belediye başkanının gücüne güç katar. Tersi durumda hem belediyenin hem de başkanın itibarına büyük zarar verir.
Sosyal Belediyecilik, devletle halk arasında sıcak bir köprü kurmak, toplumsal bilgi ve beceriyi artırmak, belediyede sosyal katılımcılığı artırmak için bir fırsattır.
Ne yazık ki çoğu belediye bu kavramı gereği gibi kavrayamadı. Pop konserleri, eğlence festivalleri, sirk gösterileri yapmayı sosyal belediyecilik sandılar. Buna bir de başkanların kişisel reklam çabaları da girince ortaya yoz bir durum çıktı.
Mimariler bir şehrin kişiliğidir. Özgün mimariler şehre kişilik kattığı gibi, o şehrin medeniyetinin de bir göstergesidirler.
Festivali gibi halka bir şey katmayan projelere milyonlarca harcama yapmak yerine ödüllü proje yarışmaları düzenleyip şehre orijinal sanat ve mimari çalışmalar kazandırılabilir.
Şehrin %90’ının kaçak olması Adana için utanılacak bir durumdur. Bir de her yıl yapboz tahtasına dönen imar planları sağlıklı bir yapılaşmaya izin vermemektedir.
Ülkemizdeki bunca çarpık yapılaşma sonucunda kentsel dönüşüm kaçınılmaz oldu. Maalesef belediyeler kentsel dönüşümü ya rant kapısı ya da günün yükselen trendi gibi görüyorlar. Haliyle şehrin çarpıklığına çözüm olacak projeler üretemiyorlar.
Birilerine rant oluşturmak amacıyla değil vatandaşın menfaatine olacak şekilde ve belediyeler ile devlet de elini taşın altına sokarak projeler yapmak gerekir.
Adana özeline gelirsek; yan mahallelerde dostlar alışverişte görsün mantığıyla değil, şehrin merkezine inerek Melek Girmez, Mısır Çarşısı, Tepebağ, Kuru Köprü’de yapılacak yenilik şehir estetiği ve trafik akışının rahatlaması açısından ilk ve çok önemli bir adım olacaktır.
Beş Ocak meydanı düzenlenmeli yanı başında olan kemer altı cami bahçesi genişletilerek daha verimli hale getirilebilir.
Adana merkezinde bulunana tarihi yerler, tarihi Taş Köprü, Seyhan nehri kıyıları, Yumurtalık, Karataş değerlendirilmeli, tarihi ve kültürel değerler öne çıkarılmalıdır.
Şehir merkezinde yapılacak kentsel dönüşüm esnasında kuzey güney doğrultusunda yer altından bağlantı yolları oluşturulmalıdır.
Seyhan nehri üzerinde en az 2 yeni köprüye daha ihtiyaç var. Taş köprü üzerinde işportacılara müsaade edilmemelidir.
Belediyeler yapmış oldukları icraatlarını sağlamasını STK’lar üzerinden takip etmelidirler.
Ayrıca şehirle ilgili ileriye dönük projeler mutlaka STK’larla beraber istişare edilmelidir. Unutulmamalıdır ki “akıl akıldan üstündür”.
Ayırım yapmadan işlevsel STK’lara belediyelerin yer, personel ve araç gereç desteğinde bulunması Sosyal Belediyeciliğin en güzel örneklerinden biri olacaktır.
Göçün olduğu yerlerde işportacılık kaçınılmaz bir sonuçtur. İnsan, hayatı ve geçimi söz konusu olunca hiçbir yasak ve cezayı ciddiye almaz. Bu yüzden Adana’da işportacılığı zabıta ve kolluk kuvvetleriyle engellemek mümkün değildir.
Engellemek yerine şehirde belli noktalarda işportacı noktaları oluşturup burayı tescilli insanlara tahsis etmek daha uygulanabilir bir durumdur.
Son yıllarda Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) önemi anlaşılmakla birlikte bu alanda sağlıklı bir işbirliği oluşturulamamıştır.
Belediye imkânlarını ulufe dağıtır gibi STK’lara sunulup bedel olarak oy talep edilmesi veya STK’ların belediyeleri/başkanları amigovari desteklemelerini işbirliği olarak görmüyoruz.
Belediyelerin özellikle sosyal alanlarda her işi kendileri yapmak yerine o alanda branşlaşıp başarı ortaya koyan STK’larla işbirliği yapması daha kolay ve anlamlı olur. Hem belediye zamandan ve personelden tasarruf edecek, hem de STK’lar da kuruluş gayeleri doğrultusunda daha kaliteli adımlar atmış olacaklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.