Küresel iş birliğinden büyük güç rekabetine ABD'nin yeni dünya düzeni tasavvuru
Washington DC
ABD'de Donald Trump, 2017'de göreve başlamasından bu yana, Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altındaki iki örgütten çekildi, ikisinden de çekilme tehdidinde bulundu. Beş çok uluslu anlaşmadan çekilen yönetim iki anlaşmayı da yeniden müzakere ederek yeniledi.
Donald Trump, hem İsrail'e karşı taraflı davrandığı iddiasıyla BM İnsan Hakları Konseyinden hem de aynı iddiayla BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünden (UNESCO) çekildi.
Yönetim, Çin'in lehine işler yapmakla suçladığı Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütünden de çekilme tehdidinde bulundu. Trump, bazı ülkelerin anlaşma üzerinden ABD'ye karşı avantaj sağladığı gerekçesiyle Çin dahil 11 pasifik ülkesi ile imzalanan Trans-Pasifik Ticaret Anlaşmasından da çekilme kararı aldı.
Bu anlaşmalar uluslararası güvenlikle doğrudan ilişkili olmasalar da uluslararası iş birliğini esas aldıklarından dolaylı olarak uluslararası güvenliğe katkı sağlıyordu.
Trump'ın çekildiği ve uluslararası güvenlikle dolaylı olarak ilintili olan diğer bir uluslararası anlaşma ise Paris İklim Anlaşması oldu. Anlaşmanın, "iklim değişikliğiyle mücadeleyi değil, diğer ülkelerin ABD'ye karşı ekonomik avantaj elde etmesini amaçladığını" savunan Trump, Haziran 2017'de anlaşmadan çekileceğini açıkladı.
Trump, selefi Barack Obama'nın destekçisi olduğu, hatta müzakerelerinde liderlik ettiği anlaşmanın Amerikan ekonomisinde 3 trilyon dolar ve 6,5 milyon istihdam kaybına yol açacağını iddia etmişti.
Trump yönetimi ayrıca, Obama döneminde BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi ve Almanya ile İran arasında imzalanan, Tahran'a yönelik yaptırımların gevşetilmesi karşılığında İran'n nükleer programını durdurmayı amaçlayan Ortak Kapsamlı Eylem Planı (OKEP) Anlaşması'ndan çekildi.
Yönetim bunun üzerine de Tahran'a yönelik tek taraflı yaptırımları artırarak İran nükleer programı konusunda kurulmuş olan uluslararası iş birliğini hiçe saydı.
INF anlaşması Rusya ile ABD arasındaki üç kritik anlaşmadan biriydi
Bu anlaşmaların yanı sıra Trump'ın çekildiği ve uluslararası güvenliği doğrudan etkileyen anlaşmalardan biri de Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Anlaşması'ydı.
Soğuk Savaşın iki süper gücü ABD ve Sovyetler Birliği'nin orta menzilli nükleer kuvvetlerini sınırlandırmasını öngören anlaşma 1987'de imzalandı ve Soğuk Savaş sonrası dönemin temelini oluşturan mekanizmalardan biriydi.
Anlaşma iki gücün 500 ila 5 bin 500 kilometre menzilli, karadan fırlatılan nükleer başlıklı ve konvansiyonel balistik ve seyir (kruz) füzelerini ortadan kaldırmalarını öngörmüş, bunun için de yerinde doğrulama denetimleri getiriyordu.
ABD, Rusya'nın bir süredir bu anlaşmayı ihlal ettiğini ve en son SSC-8 olarak da bilinen "9M729" kodlu nükleer başlıklı füzeyi 2018'de denemesini gerekçe göstererek anlaşmadan Ekim 2018'de çekildi.
Pentagon bu sırada düşük tesirli nükleer başlıklar üzerine çalışmalar yapıyordu ve söz konusu başlıklar bu yıl bazı denizaltılardaki füzelere konuşlandırıldı.
Bu anlaşma, 1992'deki ASA ve 2002'de imzalanan Moskova Anlaşması'nın devamı olarak 2011'de imzalanan Yeni Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşmasıyla (New START) birlikte nükleer silah kontrolünü sağlayan üç mekanizmadan biriydi.
ABD'nin çekilmesiyle bu kontrol mekanizması da ortadan kaldırılmış oldu ve geride ASA ile New START anlaşmaları kaldı.
ABD Savunma Bakanı Mark Esper, bir basın toplantısında Şubat 2021'de süresi dolan New START'ın uzatılmasının mantıklı olmayacağını belirterek, anlaşmanın denetlediği silah türlerinin genişletilerek yeniden müzakere edilmesi yorumunu yaptı.
New START Anlaşması'nın akıbetinin ne olacağı belli değilken, Trump yönetimi, Rusya'ya bir bildirimle ASA'yı yenilemeyeceğini tebliğ etti.
Açık Semalar Anlaşması şeffaflığı teşvik ediyordu
Soğuk Savaş sonrasında ABD, uluslararası güvenliğin başta Rusya olmak üzere küresel iş birliğiyle sağlanmasını öngören bir strateji edindi.
Sovyetler Birliği'nin son yıllarında başlayan bu iş birliği süreci, Rusya ile de devam ettirildi.
1987'de imzalanan INF Anlaşması'nın ardından ABD'nin bu iş birliği stratejisi çerçevesinde 34 ülkeyle imzaladığı diğer bir kritik anlaşma ise ASA oldu.
Bu anlaşma, başta ABD ve Rusya arasında olmak üzere Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bölgesinde şeffaflığı teşvik etmek ve silahlanmayı kontrol altında tutmak için imzaya açılmıştı.
Anlaşmaya göre, Türkiye'nin de dahil olduğu imzacı ülkeler belirli zamanlarda, birbirine askeri faaliyetlerini gözlemlemek için hava sahalarını silahsız keşif uçaklarına açıyor.
Bu anlaşma, Soğuk Savaş döneminde yaşanan kontrolsüz silah yarışı ve askeri faaliyetleri sınırlandırmak için önemli bir uluslararası iş birliği mekanizmasıydı.
Ancak bu anlaşma son yıllarda ABD ve Rusya arasında örtülü şekilde başlayan silah yarışının en son kurbanı oldu.
Çekilmeler ne anlama geliyor?
Trump'ın bu kritik anlaşmalardan bir bir çekilmesi, ABD'de son birkaç yıldır devam eden tartışmalarla birlikte ele alındığında, kaçınılmaz olarak bir silah yarışını ve uluslararası toplumda güvensizliği tetikliyor.
ABD 2017 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi ve 2018 Ulusal Savunma Strateji Belgesi açık şekilde terörizm yerine büyük güç rekabetinin artık Washington için öncelikli olduğunu ortaya koyuyor.
Bunların yanı sıra Obama döneminde 584 milyar dolarla sınırlı tutulan savunma bütçesinin üst limiti Trump döneminde 733 milyar dolara çıkarıldı.
ABD, son üç yıldır savunma bütçesinde nükleer gücünün modernize edilmesinin yanı sıra konvansiyonel silah ve araçların tedarik edilmesi için fon ayırıyor.
Uçak gemilerinin sayılarını sabit tutup fırkateyn gibi daha küçük gemilere yatırım yapmayı planlayan Pentagon, aynı zamanda harbe hazırlık ve sevkiyatlarda esneklik kazanmak için bölgesel tatbikatlara hız vermiş durumda.
ABD güney Avrupa'daki bazı üslerini kapatıp, buradaki askeri varlığını azaltırken, başta Romanya ve Polonya olmak üzere doğu Avrupa'daki etkinliğini artırıyor.
Bunların yanı sıra Pentagon, Afrika ve Orta Doğu'daki asker ve silahlarının önemli bir kısmını çekip bunları Çin'e karşı Pasifik bölgesine sevk ediyor.
Stratejik olarak yol ayrımında olan ABD yönetimi, geçen günlerde yayımlanan "Çin'e Yönelik Stratejik Yaklaşım Raporunda, Washington'un yıllardır izlediği ve küresel rakiplerle ilişkileri geliştirerek onları uluslararası topluma dahil etme stratejisinin yanlış olduğunun ortaya çıktığına" dikkat çekilmişti.
Tüm bu gelişmeler, ABD'nin uluslararası iş birliğinin stratejik bir amacının kalmadığını ve küresel güç rekabetinin hakim olacağı yeni bir dünya düzeni tasavvur ettiğini gösteriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.