Körfez sermayesinin yeni adresi Türkiye
J.P.Morgan Dubai Global Piyasalar İslami Ürünler Bölüm Başkanı Evren Yazman, Ortadoğu Körfez ülkelerindeki sermaye fazlasının adresi olarak, gelişme potansiyeli yüksek ülkeleri seçeceğini söyledi.
J.P.Morgan Dubai Global Piyasalar İslami Ürünler Bölüm Başkanı Evren Yazman, Ortadoğu Körfez ülkelerindeki sermaye fazlasının adresi olarak, "Gelişme potansiyeli yüksek, demografik ve coğrafi avantajları olan Müslüman ülkelerin öneminin artacağını düşünüyorum. Bu tanıma uyan öncelikli ülkeler olarak da Türkiye, Endonezya, Malezya ve Mısır'ı görüyorum" dedi.
İslami finans ürünleri ve sermayesi hakkında değerlendirmelerde bulunan Yazman, nüfusu az ve enerjiye dayalı geliri fazla olan Ortadoğu Körfez ülkelerinde bir sermaye fazlasının olduğunu, verilerin bunun bir süre daha böyle olmaya devam edeceğini gösterdiğini ifade etti.
Bu sermaye fazlasının bir bölümünün İslami finans kuralları içerisinde değerlendirilebileceği, global ve çeşitlendirilmiş kullanım alanları aradığına dikkat çeken Yazman, "Ben bu sermayenin adresi olarak, gelişme potansiyeli yüksek, demografik ve coğrafi avantajları olan Müslüman ülkelerin öneminin artacağını düşünüyorum. Bu tanıma uyan öncelikli ülkeler olarak da Türkiye, Endonezya, Malezya ve Mısır'ı görüyorum. Bu ülkeleri, İngilizce baş harflerinden oluşturduğum, TIME ülkeleri diye tanımlıyorum ve İslami finansın ilgi merkezi olmalarının zamanı geldiğini düşünüyorum" diye konuştu.
2008 krizi öncesinde, Ortadoğu körfez ülkelerinde, yatırım sermayesi ve bölgesel gayrimenkul, İslam'a uygun yatırım yapmak isteyenlerin çokça tercih ettiği alanlar olduğunu ifade eden Yazman, şunları kaydetti:
"Risk algısındaki değişikliklerle, daha az riskli ve düzenli getiri amaçlı enstrümanlara olan ilgide bir artış görüldü. Bu da tarih boyunca kullanılmış bazı temel İslami finans uygulamalarının günümüze uyarlanarak popülerlik kazanmasını sağladı. Kira, yatırım veya ticaret gelirlerine katılım sağlayan sukuk tarzı enstrümanlar sukuk al ijara, sukuk al mudaraba, sukuk al musharaka) öne çıktı.
Salam ve Murabaha gibi, üretim ve ticaretin İslami finansmanı için kullanılan geleneksel yöntemler de,daha geniş kitleler tarafından ve ihtiyaçlarına göre özel yapılandırılmış şekilleriyle kullanılmaya başlandı. Risk yönetimi, likidite yönetimi, ticaret finansmanı gibi geniş bir alanda yeni geliştirilen ve önemi artan ürünler var.
İslami finans gelişmekte olan bir sektör ve onu belli bir ürün grubu ile kısıtlamak doğru değil. İslam ekonomisi, sermaye piyasalarıyla birlikte kendi içinde bütün bir eko sistem olabilirse ancak gerçek anlamda var olabilir. Arz ve talebi buluşturmak için sürekli günün şartlarına ve katılımcıların isteklerine uygun ürünler getirmek gerekli. İslami finans alanında uzmanlaşmış aktif, yetkin ve öncü finansal kurumların olması bu sürdürülebilirlik açısından da önemli. Bazı ürünler bugün için acil gerekli görünmeyebilir ama kurumların orta ve uzun vadeyi de düşünerek çalışmalara başlaması gerekiyor. "
" İslami Bankalar için mevcut likidite ürünleri kısıtlı, bu da bazı güçlükler doğurabilir"
Yazman, BASEL III'ün getireceği likidite karşılama oranlarının İslami bankalara etkisiyle ilgili olarak, "Bilindiği gibi BASEL III finansal krizin ardından bankacılık sektörünü sağlamlaştırmak amacıyla getirilen, sermaye yapısı, risk yönetimi ve likidite riskine yönelik kapsamlı reformları içeriyor.
Likidite karşılama oranı ile ilgili düzenlemelere 2015'ten itibaren kademeli geçiş yapılması bekleniyor. İslami Bankalar için mevcut likidite ürünleri kısıtlı, bu da bazı güçlükler doğurabilir. Kurallara uygunluk sağlamak için daha fazla yüksek kalitede, likit, İslami enstrümanın yaratılması gerekecek. Bu nedenle kurumların bu gibi alanlarda merkez bankası, hazine ve kural koyucularla yakın bir şekilde çalışıp, çözümler üretmesi gerekiyor" önerilerinde bulundu.
Türkiye'deki Katılım bankacılığı ve dünyadaki diğer örnekleriyle karşılaştırmada bulunan Yazman, şunları söyledi:
"Türkiye'deki katılım bankacılığı mütevazi bir başlangıç noktasından gelip önemli bir büyüme ivmesi gösteriyor. Buna rağmen toplam bankacılık varlıkları içinde payı halen yüzde 5 civarında. Körfez ülkeleri ve Malezya'ya baktığımızda bu oranın yüzde 20 ile yüzde 50 arasında değiştiğini görüyoruz. Türkiye'nin demografisi ve Müslüman nüfusun oranı göz önüne alınınca büyüme potansiyeli açık.
Devlet desteği ve önemli kurumların sektöre girmesinin, sektörün önünün açılmasında önemli bir faktör olabileceği söylenebilir. Malezya'da merkez bankası ve devlet kurumlarının sektörü desteklemede ön ayak olduklarını görüyoruz. Aynı zamanda kamu ile ilgili borçlanma ve yatırımlar büyük oranda İslami kurallar çerçevesinde yapılıyor, bu da sektörün kritik varlık büyüklüğüne ulaşmasını ve uluslararası ilgi merkezi olmasını sağlıyor. "
Körfez ülkelerinde de kamu veya ilintili kurumların konvansiyonel bankacılık yanında lokomotif olabilecek İslami finans kurumları da kurarak piyasada çeşitliliği sağladığını gördüklerini söyleyen Yazman , "Türkiye'de de yakın zamanda bu yönde yapılan açıklamalar oldu, bu sektöre sıçrama yaptıracak bir etki olabilir" dedi.
Türkiye'deki mevcut başlıca finansal kurumların genel olarak köklü, sofistike ve yenilikçi olduğunu da unutmamak gerektiğinin altını çizen Yazman, şunları kaydetti:
"Bu pazarda büyük başarı hedefiyle var olmak isteyen yeni İslami finans kurumlarının da buna benzer, ileri bir hizmet alt yapısı ve ilaveten İslami finans alanında da yetişmiş insan gücünü sunabilmesi gerekecektir. Bu noktada, sektörün uzmanları kullanarak profesyoneller için İslami finans alanında daha fazla teknik seminerler ve sistem katılımcıları için de farkındalığı arttıracak bilgiler sunması faydalı olabilir. Bu başarıldığı takdirde, yeni kaynakların da sisteme çekilmesi sonucu toplam bankacılık pazarının büyümesi mümkün olabilir.
İslami finansın bir ürünü olan Takaful (İslami sigortacılık) da var. Takaful pek çok kişi ve kurumdan, düzenli katılım payı toplanması ve bunun bir yardım havuzunda toplanarak olası zararların karşılanmasında paylaşılması esasına dayanıyor. Tüm dünyada sektördeki toplam varlıkların büyümesi katılımcıların bulunması ve payların toplanması haliyle zaman alıyor. Bahsettiğimiz Ortadoğu ve Asya ülkelerinde Takafulun yıllık katılımlarda pazar payı yüzde 10 ila 15'ler seviyesinde.
Bunun yanında katılımcı sayısı her yıl arttığı için sektörde yılık yüzde 30'lara varan büyüme oranları görebiliyoruz. Her pazarın gerekleri ve dinamiklerine göre ürün dağılımı farklılık gösterebiliyor. Bu noktada piyasa şartlarında çalışabilecek ürünleri seçmek de önemli. Eko sistemin parçası olarak takafulun da orta ve uzun dönemde gittikçe daha fazla önem kazanması beklenebilir. Bu sektör gelişirken, kurumların ihtiyaçlarına cevap verebilecek kanuni düzenlemelerin yapılması, risk yönetimi ve yatırım araçlarının sunulması da tabii ki önemli."
"Sukuk İslami finans kurumları için çok hayati bir enstrüman"
Sükuk piyasası ile ilgili Ortadoğu ve dışındaki İslami ülkelerin yatırımları hakkında da, 2013 yıllın başından bu yana dünyada 48 milyar dolar civarında yeni Sukuk ihracı yapıldığını, bununla birlikte mevcut Sukuk stokunun da 270 milyar dolara yaklaştığı bilgisini veren Yazman,ihraçların en büyük kısmının Malezya'da yapıldığını bunun da çok canlı lokal para birimi bir pazar yaratılabilmiş olmasına bağlı olduğunu söyledi.
Yazman, "Bunun dışında uluslararası ihraçlar genel olarak Amerikan doları cinsinde yapılmakta ve şu ana kadar Türkiye'den yapılan sayılı ihraç da bu kategoride. Sukuk İslami finans kurumları için çok hayati bir enstrüman. Bunun dışında fon yöneticileri ve özel yatırımcılar tarafından da talep görüyor. Ayrıca sukuk yatırımcılarının sadece İslami Finans kesiminden gelmediğini, getiri amacıyla her türlü yatırımcının bu ihraçlara ilgi gösterebildiğini söyleyebiliriz" değerlendirmesinde bulundu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.