Karaman günlüğü
İç Anadolu heyetimizin ikinci günü Yunus'un diyarı, Mevlana'nın annesinin kabrine ev sahipliği yapan Karaman'a tahsis edilmişti.
Programa sabah, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve inanç önderleriyle buluşarak başladık. Sonra bir şehit ailesini, ardından Karaman Sanayici ve İşadamları Derneği'ni (KASİAD) ve son olarak da Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi'ni ziyaret ettik.
Bereketli toplantılar oldu.
İnanç önderleri diye nitelediğim, Yunus Emre Vakfı, Semerkand Vakfı, Geylani Vakfına mensup insanlar, gerçekten durulmuş dilleri ile sürecin başarıya ulaşması ve memleketimizde kanın durması için dua halinde bulunduklarını ifade ettiler.
Onların sözlerinden şunları not ettim:
- Yunus'u hayata geçirirsek dünya Türkiye'ye gıptayla bakar.
- Sulh her zaman cedelden hayırlıdır.
- Aman kimse savaşı istemesin.
- Kardeşler arasında muhabbeti tesis etmek lazım.
- Hudeybiye'deki barış sebebiyle Mekke savaşsız fethedildi.
- Unutmak Allah'ın büyük bir nimeti. Çok üzüldük hepsini unutmak lazım. Bir kısmını unuttuk, bir kısmını da bu süreçte unutmak istiyoruz.
-Biz ülkemizin dünya muvazenesinde yer almasını istiyoruz.
Ben melezim, bana ne olacak?
Bu toplantıda CHP eski il başkanı Osman Nuri Koçak da uzunca bir değerlendirme yaptı. Aldığım notlar şunlar:
- Sorun yok demenin bir yararı yok.
- Bu, bir partinin sorunu değil. Devlet, millet, bölge, dünya sorunu.
- Sürecin bir siyasi partinin uğraşısı haline gelmemesi lazım.
- Çözmeye yönelmeyi takdirle karşılıyorum.
- İktidar Peygamber sabrı içinde olmalı. Kemal Bey ne derse desin, Devlet Bey ne derse desin.
- Başkanlık ve çözüm süreci iç içe geçmemeli.
Bu toplantıda, bir kişi, "Ben melezim, diye söze girdi, annem Kürt babam Türk. Ben ne
olacağım?" dedi. Ben de "Çözüm süreci başarıya ulaşmazsa sizi ikiye kesecekler, artık hangi tarafınız Kürt, nereniz Türk'se anneniz ve babanız sizi paylaşacaklar" diye espri yaptım.
Bir Güneydoğu gazisi ise öfkeliydi, kendilerinin dinlenmediğinden yakınıyor, Başbakan'ın, her şehit derneğinden bir iki kişiyle bir büyük toplantı yapmasını talep ediyordu. "Bunu ulaştıracağız Sayın Başbakan'a" dedik.
Şehit ailesi, KASİAD ve üniversite
Şehit ailesiyle buluşmak, ayrı bir deruni iklim oluşturuyor. Karşınızda 1992'de kaybettikleri evlatlarının acısı silinmemiş ve her şehit haberinde depreşip duran bir anne baba var: Aysel-Mustafa Taşer. Lice'de şehit düşen Asteğmen Ahmet Taşer'in anne babası. Barış olsun diye dua ediyorlar, ama Öcalan'a prim verilmesini de istemiyorlar.
KASİAD, TUSKON'a bağlı bir işadamları topluluğu. Kabul edildiğimiz salonda bir dünya haritası var. Ufuk geniş. "Türkiye kendi barışını gerçekleştirirse bütün bir dünyaya ulaşabilir" düşüncesindeler.
İkindi sonrası bir saat. Rektör Prof. Dr. Sabri GÖKMEN ve yardımcıları karşılıyor bizleri. Salonda öğretim üyeleri var. Öğrenciler vize sınavları ile meşgul. İki saate yakın birlikte oluyoruz.
Bir öğretim üyesi, sürece ilişkin hemen hemen tüm itirazları, biraz da öfke modunda seslendiriyor. Bu
tepkinin özeti şu: "PKK sorunu var, Kürt sorunu yok!" Arkadaşlarımız Erol Göka, Cemal Uşşak, Hilal Kaplan, Celalettin Can ve bendeniz, en sakin dille görüşlerimizi anlatıyoruz.
Ben bu toplantının sonunda Rektör Bey'in bir bilge insandan naklettiği şu sözleri not ediyorum:
"Bize lazım olan eğitici bir dil, dikkatli bir kulak ve imanlı bir kalp."
Ahmet TAŞGETİREN
atasgetiren@bugun.com.tr
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.