KADER Mİ KARAR MI?

KADER Mİ KARAR MI?
 Allah yolunda savaş ne demektir? İnsanların savaşmalarını mı, yoksa barış içinde yaşamalarını  mı ister Allah? Allah ki;...


 

Allah yolunda savaş ne demektir? İnsanların savaşmalarını mı, yoksa barış içinde yaşamalarını  mı ister Allah? Allah ki; yeryüzünde sulhun, selametin, barışın, hoşgörünün, sevginin, saygının, samimiye-tin, doğruluğun, dürüstlüğün, nezaketin, anlayışın, başkalarının dertleriyle hemdert olmanın, dostluğun, kardeşliğin, barışın, anlaşmanın ve kaynaşmanın; mutluluğun, huzurun, saadetin ve sağlığın; çalışmanın, çabalamanın, ilmin, ifranın, medeniyetin, ilerlemenin, gelişmenin, refahın, mutluluğun, düzenin, dirliğin, uyumun, ahengin, dengenin... Velhasıl insanlar için, canlılar için ve evrenin tamamı için iyi, güzel, doğru ve yararlı olan ne varsa tüm bunların evrende hükümran olmasını ve hüküm sürmesini isterken ve Kuran'da insanlara "yeryüzünde bozgunculuk yapmayın, fitne çıkartmayın, insanların arasını bozmayın!" uyarısını sık sık tekrarlarken, nasıl olur da O Allah kendi yolunda insanların kan dökmelerini ister? Bunu anlamak zor.

 

"Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla mücadele ediniz, savaşın" mealindeki Tanrı buyruklarının demek istediği gerçek anlam şöyle olabilir mi!?:

 

"Ey insanlar! Sizlerin yaratıcısı  ve Rabbi olarak Ben; kullarım olan sizlerin her türlü iş  ve eylemlerinizde aklınızı kullanarak tüm doğul bilimlerde kendinizi geliştirmenizi; yeryüzünde insanların yaşamlarını kolaylaştıracak icatlar yapmanızı, siz insanların emrine amade kıldığım evrenin her türlü nimetlerinden ve imkanlarından meşru, helal ve yasal yollardan azami ölçüde yararlanmanızı ve sağladığınız maddi ve manevi kazanımlarını kendi aranızda adilane yol ve yöntemlerle paylaşmanızı; millet ve devlet olarak barış, huzur ve güven içinde yaşamanızı; insanlar arasında bozgunculuk yapmamanızı; terörün her türünden uzak durmanızı, ırkçılık yapmadan dili, rengi, dini ve ülkesi ne olursa olsun kimseye zarar vermemenizi ve ayrımcılık yapmamanızı;  yönetiminizde adaleti hâkim kılmanızı istiyorum. Sizler bu buyruklarıma uyarsanız her bakımdan kazançlı çıkarsınız. Yeryüzünde kimsenin burnu bile kanamaz. Ne zaman ki; sizlerin barış ve güven içinde, ileri, medeni, insancıl ve modern demokrasi ilkelerine göre yaşamanızı ve adaletle hükmetmenizi istemeyenler ortaya çıkar ve onlar haksız yere, kendi çıkarları için veya sizi sevmediklerinden dolayı sizlere saldırarak canlarınıza, mallarınıza, hak ve hürriyetlerinize tecavüz ederlerse işte o zaman sizler de onlara misliyle cevap verin ve her türlü haklarınızı koruyun. Barışa sahip çıkın. Zulmün egemen olmasına izin ve fırsat vermeyin."

Kaldı ki, işin aslının böyle olduğu Kuran'ın evrensel mesajı içinde hiç bir şüpheye mahal vermeyecek şekilde açıklanmıştır:

 

"SİZİ YOK ETMEK İSTEYENLERE KARŞI SİZ DE KARŞILIK VERİN VE KENDİNİZİ SAVUNUN.  AMA HAKSIZ YERE SALDIRMAYIN. ÇÜNKÜ ALLAH AŞIRI GİDENLERİ SEVMEZ. SADECE SİZE SAVAŞ AÇANLARA KARŞI SAVAŞIN VE SİZİN YURDUNUZU İŞGAL EDERLERSE VE SİZİ ORADAN ÇIKARTIRLARSA, SİZ DE ELBİRLİĞİ İÇİNDE SALDIRGANLARI GERİ PÜSKÜRTÜN." (Bakara/190-191)

 

"EY İNSANLAR! VERDİKLERİ SÖZLERİ  TUTMAYARAK YAPTIKLARI ANLAŞMALARI BOZAN, TAAHHÜTLERİNİ YERİNE GETİRMEYEN, ELÇİYİ VE BARIŞSEVER İNSANLARI YURTLARINDAN SÜRGÜN EDEN, SİZLER BARIŞ İSTEDİĞİNİZ HALDE SİZLERE SAVAŞ AÇAN AZGIN TOPLULUKLARA KARŞI BARIŞI GÜVENİ, DÜZENİ VE ADALETİ KORUMA ADINA SAVAŞMAYACAK MISINIZ?" (Tevbe/13)

 

Allah yolunda savaş; salt kılıçla, topla-tüfekle, atom ve hidrojen bombası atarak, füze fırlatarak yapılan ve insanların birbirlerini acımasızca öldürdükleri bugünkü anlamdaki savaş olarak algılanmamalı. Tanrı kitabı Kuran'daki gerçekleri, doğruları ve insanlığın yararına olan tüm mesajları insanlara duyurmak, insanları iyiye, güzele ve doğruya çağırmak; hak olanı desteklemeye ve adaleti yeryüzünde egemen kılmaya davet etmek, herkese iyilik yapmayı ve yardım etmeyi öğütlemek, kısaca salât kelimesi ile ifade edilen tüm güzel eylemleri yapmaya çalışmak için illa kuvvete ve şiddete başvurmak zorunda değiliz. Doğaldır ki, insanlar bütün bunları yaparken maddi ve manevi sıkıntılara düşebilirler,  bedenen, zihnen ve fikren yorulabilir. Bunların olması normal karşılanmalı. Ancak insan her sıkıştığında kaba kuvvete yönelmemeli. Bu noktada Kuran mesajı muhteşem bir ilke koyuyor ortaya: Yukarıda sayılan iyi ve güzel eylemler yapılırken insanlara olabildiğince nazik, kibar, saygılı, mütevazı, şefkatli, alçak gönüllü, anlayışlı, bağışlayıcı ve yumuşak davranılacak ve kaba kuvvete başvurmaktan;  kaba, kötü ve çirkin davranmaktan, saygısız ve kalp kırıcı yaklaşımlardan kesinlikle uzak durulacak.

"EY MUHAMMED! RABBİNİN YOLUNA BİLGELİKLE VE EN GÜZEL YÖNTEMLERLE ÇAĞIR İNSANLARI. AYNI ZAMANDA ORTAK KOŞUCULARLA EN GÜZEL YOL VE YÖNTEMLERLE MÜCADELE ET." (Nahl/125)

 

"EY MUSA! FİRAVUN'A YUMUŞAK DİL KULLANIN; OLUR Kİ, ÖĞÜT ALIR VEYA SAYGI DUYAR." (Ta-Ha/44)

 

"EY ELÇİ! SAVAŞIN O SIKINTILI ANLARINDA ALLAH'IN SANA BİR İYİLİĞİ OLARAK İNSANLARA YUMUŞAK DAVRANDIN. EĞER SERT VE OTORİTER DAVRANSAYDIN, YANINDA KİMSE KALMAZ, HEPSİ SENİ BIRAKIP GİDERLERDİ. SEN ONLARIN DAVRANIŞLARINI HOŞ GÖR VE ANLAYIŞLA KARŞILA, AYRICA ONLARIN BAĞIŞLANMALARINI DİLE ALLAH'TAN. YAPILACAK İŞLER HAKKINDA ONLARLA İSTİŞARE ET VE ONLARA DANIŞ." (Al-i İmran/159).

 

"GÜZEL BİR SÖZ VE GÜLER BİR YÜZ, BAŞA KAKILAN BİR YARDIMDAN VE YAPILAN BİR İYİLİKTEN DAHA İYİDİR. ALLAH ZENGİNDİR VE AYNI ZAMAN-DA ÇOK ŞEFKATLİDİR." (Bakara/263).

 

"KULLARIMA SÖYLE: SÖZLERİNE DİKKAT ETSİNLER VE EN GÜZEL BİÇİMDE KONUŞUP TARTIŞSINLAR. AKSİ  HALDE NEFİSLERİ VE EGOLARI-BENLİK DUYGULARI AĞIR BASARAK ARALARINI BOZAR. ÇÜNKÜ EGO, İNSANIN APAÇIK BİR DÜŞMANIDIR."( İsra/53)

 

"MUSA ZAMANINDA İSRAİLOĞULLARINDAN ŞUNLARI YAPACAKLARINA DAİR KESİN SÖZ ALMIŞTIK: ALLAH'TAN BAŞKASINA YAPMAYACAKSINIZ, ANAYA, BABAYA, YAKINLARA, YETİMLERE VE YOKSULLARA İYİLİK YAPACAKSINIZ, İNSANLARA DOSTÇA DAVRANACAKSINIZ, ALLAH İLE İLETİŞİM HALİNDE OLACAK VE ONUN MESAJINI SÜREKLİ OKUYARAK AKILDA TUTACAKSINIZ VE O MESAJA BAĞLI KALACAKSINIZ, O MESAJDAKİ BUYRUKLARI YAŞAMLARINIZA UYGULAYARAK ARINACAKSINIZ, BİRBİRLERİNİZİ ÖLDÜRMEYECEKSİNİZ VE BİRBİRİNİZİ YURTLARINDAN ÇIKARTMAYACAKSINIZ." (Bakara/83)

 

Haasılı kelam... Adı 'barış, sevgi, dostluk, güven, huzur, mutluluk, iyilik, güzellik" olan bir dinin Tanrısı insanlara "savaşın, birbirinizi öldürün, kan akıtın" der mi?

 

Bir bilgisayar, bir otomobil ya da bir komplike makine düşünelim... Bu teknoloji ürünü aletlerden ve bunların en verimli şekilde nasıl kullanılacağından en iyi kim anlar? Elbette bu makineleri tasarlayan ve üreten mühendisler ve bilim adamları, yani onları yapan ve üreten insanlar anlarlar. İnsan ürünü olan en karmaşık sistemle üretilmiş çok gelişmiş bilgisayarlardan çok çok daha fazla karmaşık ve mükemmel ve harikulade bir beyne, yapıya ve sisteme sahip insandan da en iyi anlayan varlık, insanı yoktan var eden Tanrı'dır.

 

"HİÇ YARATAN YARATTIĞINI EN İYİ  BİLMEZ Mİ? YARATAN TANRI, EN İNCE AYRINTILARI GÖRÜR, BİLİR VE HER ŞEYDEN HABERDAR OLUR." (Mülk/14)

 

"ALLAH, SİZLERDEN HANGİNİZİN EN GÜZEL İŞLER YAPACAĞINI AÇIĞA ÇIKARTIP YAPTIKLARINIZIN TAM KARŞILIĞINI SİZLERE VERMEK İÇİN YAŞAMI VE ÖLÜMÜ YARATTI." (Mülk/2)

 

"EY ORTAK KOŞUCU İNSANLAR! SİZLER SÖZÜNÜZÜ  GİZLESENİZ DE, AÇIKLASANIZ DA HİÇ KUŞKUNUZ OLMASIN Kİ, ALLAH SİZİN GÖNLÜNÜZDEKİ GİZLİ DÜŞÜNCELERİ ÇOK İYİ BİLİR." (Mülk/13)

 

İnsana yaraşan ve yakışan odur ki, Tanrı'nın insana verdiği değeri, önemi ve kadri güzelce kavramak, anlamak  ve idrak etmektir. Evreni yaratan Tanrı, orada yaşayacak canlıları da yarattı. Canlılar esas itibariyle iki ana gruba ayrılırlar: İnsanlar ve hayvanlar. İnsanı hayvandan ayıran en temel ve önemli özellik ise akıl gibi muhteşem bir hazineye ve rehbere sahip olmasıdır.

 

Tanrı'nın insanı yaratmaktaki maksat ve muradı; biz insanların vahşi hayvanlar gibi birbirimizi parçalamamız ve öldürmemiz değildir. Zira Tanrı insanı kendisinin yeryüzündeki halifesi olsun diye yarattı. Tanrı'nın halifesi olmak ise Tanrısal eylemlerde bulunmakla mümkündür. Dünya yaşamımızda biz insanların zorluk çekmemeleri ve karşılaştığımız sorunlarla kolay başa çıkabilmemiz için açıklayıcı, aydınlatıcı, uyarıcı, müjdeleyici, arındırıcı ve erdirici yol haritası olan kitap göndermiştir Tanrı. Dinin anayasası olan kitabın bize lütfettiği dinin adı barış, sevgi, güven, huzur ve selamettir. Bunun anlama da, bizlerin barış ve medeni ilişkiler içinde yaşamamız, aramızdaki her türden anlaşmazlıklarımızı sulh yolu ile, konuşarak ve anlaşarak, yani AKLIMIZI KULLANARAK çözümlememiz lazım geldiğidir. Bu ideali ne kadar yaşama geçirebilirsek o kadar halifelik yolunda mesafe kat'etmiş oluruz.

 

"EY İNSANLAR! HEPİNİZ BERABERCE BARIŞ İÇİNDE YAŞAYIN. BARIŞI SABOTE EDENLERDEN, ARANIZDA BOZGUNCULUK YAPANLARDAN VE FİTNE ÇIKARTANLARDAN UZAK DURUN VE ONLARIN PEŞİNDEN GİTMEYİN, ONLARA UYMAYIN. ÇÜNKÜ ONLAR SİZİN APAÇIK DÜŞMANINIZDIR." (Bakara/208)

 

Evreni yoktan ver eden Tanrı, akıl gibi fevkalede üstün bir meziyet ve olağanüstü güç ile donattığı insanı yeryüzündeki halifesi, temsilcisi olarak yaratmıştır. Halifenin sözlüm anlamı öncekinin yerine geçen, onun vekili olan demektir. Buna göre insan, Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi, O'nun elcisi ve vekili demektir. Tanrı'dan aldığı buyrukları ve yaşam kriterlerini bu dünyada uygulayan, icra eden ve yeryüzünde Tanrı'yı temsil eden tek ve yegane varlık da insandır. İnsandır ki, yaratıcı kudret tarafından muhatap alınarak içinde eğrileri ve doğruları gösteren, kendisi için maddi ve manevi şifalar içeren kitap almıştır Tanrı'dan. İnsandan başka hiç bir varlık böyle bir onura mazhar olmamıştır.

 

Şimdi de Yaratıcının insanla ilgili açıklamalarına kulak verelim:

 

1. "Tanrı insanı kokuşmuş bir balçıktan oluşturdu, sonra insana biçim verdi? (Araf/11).

 

2. "Gerçek şu ki; Hiçbir kimse bir başkasının suçundan sorumlu değildir. İnsan için sadece kendi çabasının, çalışmasının ve gayretinin karşılığı vardır. Ve hiç kuşkusuz insanın çalışmasının karşılığı ileride görülecek ve kendisine eksiksiz olarak verilecektir." (Necm/38-41).

 

3. "Biz her insanın kaderini kendi özgür seçimine bırakmışızdır. Ancak, dünyada işlediği her şeyi, her eylemi de bir kayda alırız. Kıyamet gününde bu kaydı çıkarıp açıklarız ve yayımlarız." (Esra/13).

 

4. "Yeryüzündeki yaratılmışların tümünün rızkının yaratılması Allah'ın garantisi altındadır. Allah, yeryüzündeki tüm canlıların nerede, nasıl yaşadıklarını  ve sonunda nasıl ve nerede barınacaklarını bilir. Bütün bunlar apaçık bir kitaba yazılıyor." (Hud/6).

5. "İnsan başına bir felaket geldiği zaman hemen Bize yalvarır; ancak, onu o felaketten kurtardığımızda ise 'Ben kendi bilgim ve becerimle kurtuldum' der. Hayır! Aslında o basit bir sınavdır. Ne var ki gerçekleri pek çokları bilmez." (Zümer/49).

 

6. "Ey Muhammed! Sakın, ortak koşucu nankörlerin yapmakta olduklarından Allah'ı habersiz sanma." (İbrahim/42).

 

7. "Kötü kalpli büyücüler, eğer inanıp insanlara kötülük yapmaktan sakınmış olsalardı, elbette Allah'tan alacakları ödül çok daha büyük olurdu. Bir bilselerdi!" (Bakara/103).

 

8. "İnsanlar tek bir milletti, Allah elçilerini müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi ki, insanlar kendi aralarında anlaşmazlığa düştükleri konuları çözsünler... Allah elçilere gerçeği içeren kitabı indirdi. Fakat kitap verilenler, kendilerine apaçık buyruklar ve deliller geldikten sonra birbirlerine olan kıskançlıkları yüzünden görüş ayrılığına düştüler. Fakat Allah, onların ayrılığa düştükleri şeylerin gerçek yüzünü izniyle insanlara ulaştırdı. Allah, İSTEYENİ dosdoğru yola iletir." (Bakara/13).

 

9. "Ey Muhammed! Ortak koşucular inanmıyorlar diye üzüntüden neredeyse kendini tüketir gibisin. Biz istesek inkarcıların  üzerine gökten bir işaret indiririz de, onu görünce çaresiz boyunlarını eğip kalırlar.  Zaten, ne zaman esirgeyen Allah'tan kendilerine yeni bir ayet gelse, mutlaka ona karşı çıkıp yalanlarlar." (Şuara/3-5).

 

10. "Allah isteseydi tüm insanları tek bir toplum yapardı. Ancak uyarıcı elçiler göndererek, HERKESİ KENDİ  YOLUNU SEÇMEDE SERBEST BIRAKMIŞTIR. Allah, uyarılara inanları rahmetine kavuşturur. İnkarcı nankörlerin ise ne bir dostu, ne de bir yardımcısı olmayacaktır. Yoksa ortak koşucular Allah'tan başka veliler mi edindiler? Halbuki biricik veli Allah'tır.  Ölüleri O diriltir ve O her şeye gücü yetendir. Bu mesajın herhangi bir yerinde anlaşmazlığa düşerseniz, o hükmü Allah'a bırakın ve 'Allah benim Rabbimdir. Ben O'na güvendim ve O'na yönelirim. Rabbim olan Allah, gökleri ve yeri yaratandır' deyin." (Şura/8-11).

 

11."Eğer ortak koşucular düşünseler, bu ayetlerin kendilerini yanlış düşüncelerden kurtaracak en açık uyarı ve öğüt dolu haberler olduğunu göreceklerdir. Bu onlar için büyük bir avantajdır. Ama buna rağmen uyarılara kulak vermiyorlar." (Kamer/4-5)

 

EVREN İNSANIN EMRİNE AMADE KILINMIŞTIR

 

Evreni sahibi Tanrı, 'eşref-i mahlukat' (şerefli yaratık, onurlu varlık) olarak da insanı var etti ve ona en değerli armağan olan akıl'ı bahşetti. Ayrıca evreni insanın emrine amade kıldı. Aklını geliştirir ve iyi kullanabilirse insan, evrendeki her varlıktan yararlanabilir ve her şeye hükmedebilir. Bu olanaklar ve avantajlar sadece insanlara verilmiştir. İnsana yalnızca akıl ve evrene hükmetme imkanı verilmemiş, bunlara ilaveten yollarını gösterecek harita ve önünü ve ufkunu aydınlatacak ışık ve nur ile de ödüllendirilmiştir.

Tanrı'nın bizler arasından seçtiği elçiler vasıtasıyla biz insanlara bildirdiği evrensel bilgi kaynağı kitapların içinde evren, insan ve Tanrı ile ilgili insanların ihtiyaç duyacaklarını  her konuda yeterli ve doyurucu bilgiler ve açıklamalar vardır:

"Allah, göklerin ve yerin nurudur." (Secde,35)."

Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir kitap geldi. Rızasını  arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları  iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır." (Maide,17).

Biz o kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık." (Enam, 38).

"Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır." (Zümer,3)

Üzerinde durduğumuz kader konusunda da en açık, en tutarlı ve en detaylı bilgiler en son ve en ekmel Tanrı kelamı olan Kuran?da mevcuttur. Şura suresinin 8-11. ayetleri kader konusunu  hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde açıklamaktadır:

"Allah isteseydi tüm insanları tek bir toplum yapardı. Ancak uyarıcı elçiler göndererek, herkesi kendi yolunu seçmede serbest bırakmıştır. "

Hatırlayacak olursak kader kelimesinin anlamının " ölçü, miktar, plan, program, takdir, biçim ve şekil verme, bir ölçüde tutma"  olduğunu söylemiştik.

Necm suresinin 8 ile 11. ayetlerinden anlıyoruz ki, insanı  yaratan Allah, tüm insanların tek bir toplum, tek bir millet olmasını istememiş; aksine insanları çeşitli ırklarda,  ayrı dillerde, farklı renklerde ve değişik karakterlerde yaratmıştır. Bu farklılık aynı zamanda sosyolojik, kültürel, medeni, bilimsel bir zenginlik kaynağı ve nedenidir. Yaratıcımız,  İnsanların kararlarını serbestçe ve kendi özgür iradeleriyle ve seçimleriyle vermelerini istemiş; ancak onları bu seçimlerinden, kararlarından ve eylemlerinden sorumlu tutmuştur.

İnsan hem güçlü, hem de zayıf bir varlıktır. Zira insanın çok güçlü yanları ve  özellikleri de vardır; yetersiz, güçsüz ve zayıf tarafları da vardır.  İnsanın gücünün yetmediği konularda ve durumlarda Yaratıcı Güç devreye girer ve ona gereken yardımı yapar.

"Allah, yükünüzü hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratıldı."  (Nisa, 28).

Zayıf olan insan aynı zamanda "gerçekten apaçık bir nankördür." (Zuhruf, 16).

Zayıf ve güçsüz tarafları da olan insanı akıl ile donatarak tüm evreni istifadesine sundu Tanrı:

"Allah göklerde ne varsa, yer-de ne varsa tümünü kendinden bir iyilik olarak sizin yararlanmanıza elverişli bir durumda yaratmıştır. Düşünen bir topluluk için elbette bunda ibretler vardır."  (Casiye, 13).

"Allah, kullarına iyi davranışlıdır. Onun dilediğini verir." (K:42/19)

Akıl gibi bir komutana ve din gibi bir askere sahip olan insan evrenin en güçlü varlığıdır.

Isfahanlı Ragıb'ın deyişiyle  "Akıl komutandır, din asker. Akıl olmasaydı din geçerli ve kalıcı olamazdı."

 

Kader konusunda insanlar kendi fikirlerini ve görüşlerini serdetmişler ve çeşitli açıklamalar yapmışlardır. Bunlardan Christian Jacq:  "İnsanların kendi çılgınlıklarından başka alın yazıları var mıdır?", "Kaderi zorlamasını bilmek gerekir."  derken ünlü düşünür Goethe görüşlerini şöyle dillendirir:

 

"En akıllı insanlar, yaşanılan her günden bir mana çıkaranlardır.

Dün rüya, yarın ise hayaldir.

Dünden ibret alan kişi yarını daha iyi yapar:

"Kendi mazisini arz ederken Baki, bizimkini de sergilemekte

İhtiyatı elden bırakma, fettan dünya çoğu zaman bilmece.

Mazisinden haberi olan kimse bilir istikbalini,

Ve meczederek ikisini, mükemmel gün haline getirir yaşadığı halini." diyen Goethe bir başka şiirinde de şunları söyler:

"Servetini kaybettiysen, az şey kaybetmişsin!

Aklını başına alıp, çabucak yenisini kazanmalısın.

Şöhretini kaybettiysen, çok şey kaybetmişsin!

Kazanmak zorundasın, etraf başka türlü  düşünür.

Cesaretini kaybettiysen, her şeyini kaybetmişsin.

Keşke doğmamış olsaydın, daha iyiydi."

"İlim ve sanat sahibi olanın,

Dini de vardır.

O ikisine sahip olmayanın

Dini olmalıdır."

"Ey sanatçı! Kendini asilleştirmek için,

Mütevazi olmalısın;

Bırak seni bugün öğüp, yarın taklit etsinler,

Fakat, hep karşılığını ödesinler."

 

(İyilere tavsiyesi):

"Kötüleri ayıplamamalı,

Onlar, iyilerin yanında iyilik öğrenirler,

Ama iyiler de,

Kimden korunmak zorunda olduklarını  bilsinler."

"Sabırsızlık hiçbir işe yaramaz,

Pişmanlık daha beter;

Biri suçu arttırır,

Diğeri yenilerine sebep olur."

 

Johann Wolfgang Von Goethe'nin Kuran'la ilgili düşünceleri ise şöyle:

"Kuran-ı Kerim'in üslubu, muhtevasına ve niyetine göre müsamahasızdır, büyüktür, dehşetlidir, ürperticidir, harikuladedir, latiftir, yücedir ve ulvidir. (...) Onun içindekiler mükemmel ve pratiktir."

?

"Akıl, insanoğluna kendini rahatsız eden şeyi geri püskürtmek için verildi." (Lev Tolstoy)

?

"Benim aklım nedir ki? O bilgiye karşı bir arslanın yiyeceğine duyduğu şiddetli isteği duyuyor mu?"  (Friedrich  Nietzsche).

?

"Dünyada kusursuz iki insan vardır: Biri ölmüştür, diğeri de doğmamıştır" (Çin Atasözü)

 

KURAN YOL GÖSTEREN REHBERDİR

 

"Ey Muhammed! Eğer Rabbin isteseydi, yeryüzünde yaşayan milletlerin tümü inanırdı. Hal böyleyken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın. Şu da bir gerçek ki, hiç bir kimsenin kendisi istemedikten sonra Allah, o kimseye inanma izni vermez ve yine bilin ki; Allah akıllarını kullanmayan insanların ve toplumların üzerine pislik yağdırır, onlar sürekli sıkıntı ve felaketlerden kurtulamazlar. " (Yunus, 100) diyen Allah, insana izleyeceği yolu dikte ettirir mi, yani ona kader adı altında bir hattı hareket tarzı çizip bunun dışına çıkmayacaksın der mi hiç?  Eğer öyle olsaydı, aynı Allah:  "Hikmet dolu bu kitap erdemliler için bir yol gösterici ve bir rahmettir." (Lokman/3) der miydi?

 

İnsan, yalnız Allah'ın kendisi için çizdiği ve belirlediği yoldan yürümek mecburiyetinde olmuş, hiç bir şekilde, hiç bir zaman ve hiç bir şart altında kendisi için Allah tarafından çizilmiş olan bu yolun dışına çıkmaya yetkili olmamış olsaydı; o takdirde Tanrı'nın insanlara kitap göndererek bu kitaplarını insanlar arasından seçtiği elçileri vasıtası ile duyurmasının ve kitapta doğru ile eğriyi, iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, hak ile batılı bildirmesinin bir önemi ve anlamı olur muydu?

 

Oysa, "Hayır, iş onların düşündüğü gibi değil!... Kesinlikle bu Kuran bir öğüttür."   (Müddessir/55). "Kuran, çelişkisiz, mükemmel bir kitaptır." (Kehf,1-4),  " İçinde herkesin ahlayacağı türden örnekler bulunan" (Zümer, 27),  "İçinde her konuda tüm ayrıntıların var olduğu" (En'am, 114)  ve  "Güvenilir bir rehber" (Esra, 9)  olan son ilahi kitap Kuran'ı insanlara gönderen Allah, bizlere verdiği aklı iyi kullanarak elimizdeki rehberden yararlanmamızı; kendimiz, insanlar, canlılar ve kısaca evren için üretmemizi,  yararlı işler yapmamızı, doğru ve dürüst olmamızı tavsiye ediyor. Başka bir ifadeyle kendi kaderimizi iyi ve doğru çizmemizi istiyor. Yine de tercihi bize bırakıyor.

Kader;  her insanın özgür ve serbest irade ve seçimiyle gerçekleştireceği eylemleri, davranışları, hareketleri dünya yaşamında nerede, ne zaman ve nasıl hareket edeceği, ne şekilde davranacağı, neleri yapıp neleri yapmayacağı ile ilgili olmayıp ?evrendeki tüm tabiat olaylarının tabi olduğu ilahi yasanın adıdır? demek yanlış olmaz. İnsan dışındaki tüm canlı ve cansız varlıklar; rüzgârlar, yağmurlar, suların buharlaşması ve tekrar yağmur, kar veya dolu olarak yeryüzüne inmesi, güneş sistemi, gezegenler, galaksiler, ilah... Aklımıza gelen veya gelmeyen küçük-büyük her türlü olaylar ve yaşamlar ezelde Tanrı tarafından belirlenmiş ve hiç değişmeyen ve değiştirilemeyen bir yasaya göre cereyan ederler. İşte bu kaderdir. "Göklerin ve yerin tüm kontrolü Allah'ın elindedir. " (Şura/12). Buna mukabil insan evrendeki canlı ve cansız tüm varlıklardan farklı özelliklere ve ayrı bir statüye tabidir. O da; insana bahşedilen akıl sayesinde insanların karar verebilmesi, tercih yapabilmesi, seçimde bulunabilmesi, önündeki farklı yollardan dilediği birine gidebilmesi ve kısaca kendi kaderini kendisinin tayin etmesidir.

Öte yandan insan çok acelecidir ve tamahkârdır. Aza kanaat etmez. Çabuk telaşlanır, aniden kızar ve parlar. Bu kızgınlıkla ve sonunu iyice düşünmeden sonunda pişman olacağı sözler söyler ya da işler yapar. "İnsan, düşünmeden ya da inatla çok iyi işlere öncülük ettiğini sanırken aslında çoğu kere çok kötü şeylere çağırdığının farkına varmaz. Çünkü İNSAN ÇOK ACELECİDİR." (Esra, 11). Buna mukabil yırtıcı hayvanlar karınlarını doyurduklarında avlanmaya devam etmezler, insanlar gibi yedek yiyecek biriktirme gibi bir adetleri yoktur. Bir aslan, bir çita, bir leopar veya yırtıcı bir kuş karnını doyurmak için ava çıktığında avlayacağı hayvanların oluşturduğu sürünün tamamına saldırmaz. İçlerinden birini, özellikle hasta, yaralı veya yaşlı olanını gözüne kestirir; dikkatlice ve sinsice avına iyece yaklaşır ve enerjisinin tamamını harcayarak onu yakalamaya odaklanır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, yırtıcı hayvanların her yüz avlanma girişiminden ortala sekseni başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Başka bir deyişle bir avcı hayvanın avını yakalama veya avlanmada başarı oranı yüzde on ile yirmi arasındadır. Fakat hiç birisi yılgınlık göstermez ve avını yakalamak için çaba göstermekten vazgeçip acizlik göstermez. Avlanma oranındaki bu başarısızlığa rağmen hiç bir hayvan aç kalmaz. Bir şekilde karnını doyurur.

Ya insan!

İnsan ise, her şeyi bir anda yapmak ister. Birden zengin ve varlıklı olmak ister. Aza kanaat etmez. Tanrı'nın evrendeki her şeyi kendisi için yarattığını unutuverir. "Allah, her şeyi insanlar için yarattı." (Nahl/4?18).

 

Evrendeki her şey insanın emrine verildiği halde, o yine de kanaat etmez, nankörlük eder. "İnsan gerçekten apaçık bir nankördür." (Zuhruf/16).

 

Burada bir gerçeğin altını çizmek durumundayız: Kuran?ın biz insanlar için kullandığı "Aceleci", "Nankör", "Cahil" ve benzeri sıfatları yanlış anlamamalıyız. İnsanda bu özellikler var demektir bunun anlamı. Ama insanda acelecilik, nankörlük, cahillik gibi bir takım olumsuz özelliklerin var olması, her insanın aceleci, nankör veya cahil olduğu ya da olması gerektiği manasına gelmez. Aklını kullanan, aklı kendisine ve davranışlarına komutan tayin eden, Tanrı'ya inanan, vicdan sahibi, ilim sahibi ve namuslu insanlar kendilerinde var olan nankör, aceleci veya cahil özelliklerini dizginlerler, frenlerler ve kontrol altında tutarlar. Çünkü bilirler ki, aklını kullanmayanların üzerlerine pislik yağar. "Şu da bir gerçek ki,  hiç bir kimse, kendisi istemedikten sonra Allah, o kimseye inanma izni vermez ve yine bilin ki, Allah AKLINI KULLANMAYANLARIN ÜZERİNE PİSLİK YAĞDIRIR."  (Yunus/100)

 

EVRENSEL DÜZEN

 

?GÖKLERİN VE YERİN TÜM KONTROLÜ ALLAH'IN ELİNDEDİR. O, ÇALIŞIP İSTEYENE RIZKI BOL VERİR, ÇALIŞMAYANDAN DA KISAR. ALLAH HER ŞEYİ BİLİR." (ŞURA/12)

Evren ve içindeki her şey düşünülebilecek ve tasarlanabilecek en mükemmel ve harikulade bir şekilde Tanrı tarafından var edilmiştir. Kuran biz insanlara geçmiş toplumların yaşam öykülerinden kesitler ve ilginç örnekler vererek, geçmişte yaşanmış deneyimlerden dersler çıkartmamızı ve bunlardan azami ölçüde yararlanmamamızı istemektedir. Keza, Tanrı evrende bulunan her insanların yararlanmaları için yarattı. Evrenin yaratılışında ve evrendeki düzenin işleyişinde en ufak bir insicamsızlık ve düzensizlik, karmaşa ve karışıklık, eksiklik veya fazlalık, tutarsızlık ve dengesizlik yoktur. Kimse de evrende herhangi bir nakısa bulamaz. "Kuşkusuz biz, kesinlikle ve muhakkak ki; mutlak kudretimizle, evreni ve içindeki her şeyi önceden tasarlanmış, belirlenmiş, tayin ve tespit edilmiş belli bir plan, program, tasarı ve ölçüye göre mükemmel ve muhteşem bir düzen, nizam, sistem, ahenk ve uyum içinde tıkır işleyecek şekilde yarattık." (Kamer, 49)

İnsan, gerek geçmişte yaşanan olaylardan, önceki insanların karşılaştıkları sorunlardan ve sıkıntılardan, onların yanlış ve hatalı davranışlarından gerekli ve yeterli dersleri çıkartarak; gerekse Kuran?ı iyice anlaya anlaya okuyarak ve okudukları üzerinde inceden inceye düşünerek kendisine sağlam ve sonu iyiye ve hayra varacak güzel bir yol çizebilir. Allah inanç, renk ve dil ayrımı yapmadan "Şu halde aklı ile düşünüp de Kuran'ın bildirdiği haberlerden ders çıkartan, geçmiş yaşamlardan ve halen yaşanmakta olan olaylardan ders ve ibret alan yok mu?" (Kamer, 51) diye sorar.

"Yemin olsun! Üstelik Biz bu Kuran'ı  insanların iyice anlayarak öğüt almaları için kolaylaştırdık. Öğüt alıp düşünen yok mu o halde?" (Kamer, 17)

"Şayet ortak koşucular peşin hükümle ve fikri sabitle davranmadan anlamaya çalışıp iyice düşünseler; bu Kitabın kendilerini her türlü yanlış ve sapkın düşüncelerden ve eğri yollardan kurtaracak en açık  uyarı ve öğütlerle dolu olduğunu göreceklerdir." (Kamer,4)

 

Nitekim insanın ileride "benim gerçeklerden haberim yoktu, üstelik bana doğruyu gösterecek  ve Tanrı'nın mesajını getirecek bir elçi de gelmedi" dememesi için Tanrı, zamana ve ihtiyaca göre, özellilkle toplumların adaletten ayrılarak zulmün arttığı zamanlarda çeşitli toplumlara bir çok elçi göndermiştir. Elçilerden biri ve sonuncusu ise Hz. Muhammed'dir.

 

"Ey Muhammed! Ortak koşuculara bizim bildirdiğimiz gerçekleri hatırlat, çünkü sen sadece bir uyarıcısın. Sen onlara zorla kabul ettirecek bir zorba değilsin." (Ğasiye, 21-22)

 

Her şey açık, basit ve net. Fazla kelama gerek yok.

 

BİR ÖRNEK?

 

Bir insan sabah evden çıktı, işine giderken hatalı ve dikkatsiz araç kullanarak aracına çarpan bir başka insanı kontrolsüz ve sorumsuz araç kullandığı için uyardı. Öteki arsız biri çıktı ve yavuz hırsız ev sahibini suçlar misali, kendisini uyaran bu adama ağır sözler söyleyerek hakaret etti.

Adam da sinirlerine hakim olamadı ve belindeki silahı çıkarıp ötekini öldürdü.

?

Bir insan sabah evden çıktı, işine giderken hatalı ve dikkatsiz araç kullanan bir başka insanı, bu davranışından ötürü uyardı;  aklı selim sahibi, mülayim, mantıklı olduğu anlaşılan, son derece saygılı davranarak hatasından pişman olmuş ve üzülmüş olduğu her halinden belli olan bu kusurlu insan, ötekinden özür diledi, hasar bedelini ödedi ve ?hakkını helal et!? dedi. Kusursuz şoför de ?hayatta olur böyle şeyler?? karşılığını verdi.

Karşılıklı helalleştiler ve birbirlerinden tekrar tekrar özür dileyerek ayrıldılar.

?

Bir insan sabah evden çıktı, işine giderken kırmızı ışıkta durdu. Bu sırada tali yoldan etrafına bakmadan hızla gelen bir başka adam, beklemekte olan bu adamın aracına çarptı. Tamamen hata kendisinde olmasına rağmen, şoför aracından hışımla çıktı ve kırmızı ışıkta bekleyen aracın şoförünün yanına gelerek bir şeyler söyledi.

Adam "acelen mi vardı, neden dikkat etmedin?" diye sordu. Hatalı ve dikkatsiz araç kullanan adam küplere bindi,  "Araban kadar konuş, vurduysam ne olmuş: Parasını öderim? Ne kabadayılık yapıyorsun!" diye bağırdı. Adam da 'ben bir şey demedim, sadece bir soru sordum' cevabını verdi. Haksız adam daha da sinirlendi ve belinden tabancasını çıkarıp ötekini öldürdü.

?

Şayet Kader; insanın tüm kararlarını, seçimlerini ve fiillerini Allah'ın takdir etmesi, tayin ve tespit etmesi ve belirlemesi ise; yukarıda örneğini verdiğimiz üç ayrı olayın hangisi kaderin bir cilvesi, hangisi insanların kendi kararları, seçimleri ve fiilleri sonucu meydana gelen olaylar? Yok, kader;  insanların akıllarını kullanarak ya da kullanmayarak, egolarının etkisinde kalarak ya da kalmayarak tamamen kendi serbest iradeleriyle yaptıkları seçimler, verdikleri kararlar ve bu seçim ve kararlarına uygun olarak işledikleri fiiller ise ve insanların kendi seçimlerine, kararlarına göre Allah'ın da o fiilleri gerçekleştirmeleri için insana yetki ve güç vermesi ise, neden bugüne kadar kader konusu bizlere yanlış anlatıldı hep?

Bu açıklamalar ışığında şimdi Kuran?ın şu ayetlerini okuyalım:

 

1. "Erdemli olmak, yüzünüzü doğu ve batı yönüne çevirmeniz değildir. Erdemli olanlar onlardır ki; Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve resullere inanırlar, akrabalara, yetimlere ve muhtaçlara yardım ederler, köleleri özgürlüklerine kavuştururlar, salatı ikame ederler; çok çalışırlar ve karşılıksız maddi ve zihinsel yardımda bulunurlar, sözleştikleri vakit sözlerinde dururlar, zorluğa, sıkıntıya ve zulme karşı direnirler. İşte doğru olanlar bunlardır ve erdemli olanlar da onlardır." (Bakara, 177)

 

2. "Ey Resulüm! Kullarım, sana Beni soracak olurlarsa bilsinler ki, Ben onlara çok yakınım. Çok çalışıp çabalayarak benden bir istekte bulunanın duasına, taleplerine karşılık veririm. Dosdoğru yolu bulmaları için, onlar da bana karşılık vermeli ve bana inanmalı." (Bakara, 186)

 

3. "Ey Resulüm!  De ki: "Allah'ı seviyorsanız buyruklarını uygulayın ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."(Ali İmran, 31)

 

ÖZSÖZ:  ?Yolun doğrusunu ve eğrisini göstermek Allah?a aittir. EĞER İNSANLAR DOĞRUYU İSTESELERDİ, ALLAH HEPSİNİ DOĞRUYA ULAŞTIRIRDI. Ancak insanlardan yanlış yolu tercih edenler de vardır.? (Nahl/9)

KADER Mİ KARAR MI? (SON)


08.11.2013

CUMA ALİ YÜREKLİ

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.