Kâbus Gibi Felaketler

Kâbus Gibi Felaketler
15 Temmuz ve benzeri ihanetlerden çıkarılacak dersler, alınacak ibretler saymakla bitmez. Elbette taraf olacağız, tarafımızı belli edeceğiz; ama içimizdeki hainleri, beyinsizleri, ikiyüzlüleri, bu felaketleri fırsata dönüştürenleri de görmemiz gerekir.

Bir hayli zamandır hatıralarımı yazmaya çalışıyorum.  Ulu Kanal İnternet sayfasında “Dönüp bakıverdim geçen yıllara” başlığı altında herkesten çok beni heyecanlandıran şeyler yazdığımı hissediyorum. Altmış yıllık hayatımda geriye dönüp baktığımda bugünün insanına oldukça ilginç, inanılmaz gelen şeyler yaşadığımızı düşünüyorum. Ama bunların içerisinde öyleleri var ki gerçekten onları hatırlamak bende kâbus etkisi yapıyor. Üniversite öğrenimimin ikinci yılında yaşadığımız 12 Eylül Darbesi, 17 Ağustos Marmara Depreminde yaşadıklarımız ve bunlardan çok daha vahimi 15 Temmuz akşamı yaşadıklarımızdır.

15 Temmuzda yaşadıklarımızla ilgili hiçbir şey yazmaya elim varmadı. Çünkü bu olay sözün bittiği, insan psikolojisinin altüst olduğu, şok sözcüğünün ifade edemeyeceği kadar korkunçtu.

15 Temmuz ihanetinin yıldönümüne geldiğimiz bu günlerde duygularımı ifade etmek istiyorum.

Her akşam olduğu gibi evimizde televizyon karşısında vakit geçiriyorduk. Birden ekranda anormal bir şeyler olmaya başladı. İlk aklımıza gelen, şimdiki adı “15 Temmuz Şehitler Köprüsü” olarak değiştirilen Boğaz köprüsünde bir terör saldırısı olduğu ve olaya müdahale edildiği şeklindeydi. Çünkü üst üste terör saldırıları yaşanmıştı güzel ülkemizde. Suruç, Ankara Garı meydanı, Sultanahmet’de canlı bomba eylemi, Merasim Sokak saldırısı, Vodafon Arena saldırısı ve daha birçok terör saldırılarıyla adeta her gün nasıl bir vahşete uyanacağımızın korkusuyla gözümüzü uyku tutmaz olmuştu.

Olayın şoku üzerinden birkaç dakika geçer geçmez başbakan Binali Yıldırım bunun bir kalkışma eylemi olduğu açıklandı. Bizler ekranlardan olup biteni anlamaya çalışıyorduk. Meğer o sıralar ekranlara henüz yansımamış olan Ankara’daki bombalamalar, Akıncı Üssü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Özel Harekât merkezi, Gölbaşı uydu yerüstü tesisleri ve daha birçok önemli ülke kurumu bombalanıyordu.

Kentimizin önemli miting alanlarından biri olan Perşembe Pazarına doğru yürümeye başladık. İlk gördüğüm insanı dehşete düşüren tespit, halkımızın bir kısmı meydanlara akın ederken diğer bir kısmı da marketlere, alışveriş merkezlerine ATM’lere hücum ediyorlardı. Kadın, erkek, çoluk çocuk insanlar Gazanfer Bilge Bulvarından aşağıya doğru akıyorlardı.
Organize bir miting gibi gerçekleşen yürüyüşe katıldık ve Merkez Bankasına doğru yürüdük…
Bu yürüyüş ve nümayişler esnasında en kötü durum, haber alamamaktı. Sabaha doğru evimize döndük ve televizyonlardan gelişmeleri izlemeye koyulduk.

Bundan sonra her akşam Perşembe Pazarı meydanına iniyor ve kalabalıklara karışıyor, demokrasi nöbetimizi tutuyorduk. Olayın üzerinden üç gün geçtikten sonra bu alan araçlardan boşaltıldı, aydınlatıldı, sandalyeler konuldu, dev ekran konuldu ve gösteriler bir düzene girmiş oldu. İlk üç gece bu alan neredeyse tamamen sahipsizdi. Ak Parti il binasının bulunduğu daracık alanda insanlar park edilmiş araçlar arasında sıkışıp kalmıştı.

Meydanlarda sadece halk vardı. Zamanla önemli zevatın gövde gösterileri, konuşmaları, dev ekrandan haberler verilmeye başlandı. Artık ondan sonra birçokları için burada görünmek saikıyla katılımlar gözlendi. Tanıdığım birçok mevki makam sahibi ilk gün ve gecelerde ortalarda yoklardı. Allah muhafaza, bu ihanet kalkışması başarılı olsaydı birçoklarının tavrı kim bilir nasıl olurdu, Allah bilir.

15 Temmuz kalkışmasına gerçek direnişi gösteren ne mevcut iktidardan, ne geçmiş dönemlerden hiçbir şekilde faydalanmamış, tertemiz ve saf duygulara sahip insanlardı. Zaten şehit olanların ve yaralananların çoğu da bu kesim insanlarından olmuştur.

15 Temmuz ihanet kalkışmasının yarattığı en vahim durum bu insan kirliliği olmuştur. Artık kimin hain, kimin takıyye ehli olduğunu anlamak çok zor. Hatta gerçek suçlu hainler ikiyüzlü tutumları, yalanları ve takıyyeleriyle birçok suçsuzdan daha bir “ak kaşık” durumuna geçmişlerdir. Halen birçok kurumda, bu ihanetin gönülden destekleyici münafıkları rahatlıkla görevlerine devam etmektedirler. Bunları ayıklamak da çok zor olmalıdır.

15 Temmuz kalkışmasını, bu melun girişimin açtığı yaraları gördükçe, duydukça, öğrendikçe acılarımız depreşmektedir. Adeta kurşun yiyen bir insanın acısını daha sonra hissetmesi ve acının gittikçe daha dayanılmaz hal alması gibi bir durum yaşadık ve yaşıyoruz.

İşin en ilginç yanlarından biri, bu ihanete alet ve destek olanların adeta haberleri dahi izlememesi, olayların anlatılmasına gözlerini ve kulaklarını tıkamaları, bütün duyargalarını o şer odaklarının enformasyon kanallarına endekslemiş olmalarıdır. Onun için de kendilerinde hiçbir pişmanlık, suçluluk duygusu gözlenmemektedir.

17 Ağustos Marmara Depremi üzerine yazdığım yazıda şunu vurgulamıştım: “Bu deprem en ulvi insani duyguları ve davranışları ve en süfli insani alçaklıkları ortaya çıkardı. Birileri çocuğunun üzerindeki battaniyeyi çekip alıp deprem bölgesine koşarken birleri de depremzedeleri soymak, enkazlardan değerli eşyalarını, paralarını, takılarını gasp etmek için bölgeye koşmuştu…” Benzer durumu bu lanet olası darbe ihaneti ve kalkışmasında da gördük, görmeye de devam edeceğiz. Bunda şaşılacak bir taraf da yoktur. “ان الابرار لفى نعيم و ان الفجار لفى جحيم- Şüphesiz ki iyiler cennettedir ve kötüler de cehennemdedir.(İnfitar,13)”

Büyük bir sınavdan geçtik. Ve hep böyle sınavlardan geçeceğiz. Çünkü dünya hayatı bir sınavdan ibarettir: “الذى خلق الموت و الحياة ليبلوكم ايكم احسن عملا- O Allah ölümü ve hayatı, hanginiz güzel işler yapacak diye bir imtihan olarak yarattı. (Mülk, 2)

15 Temmuz ihanet kalkışmasının üzerinden tam bir yıl geçti. Elbette bu son olmayacaktır.  Her gün televizyon kanallarında bu ihanetin belgeleri, acıları, görüntüleri, yıkımları, yorumları yayımlanıyor. Bence yapmamız gereken tarafsız olarak izlemek, okumak, anlamak ve istikamet sahibi olmak, olunması gereken yerde olmaktır.

15 Temmuz ve benzeri ihanetlerden çıkarılacak dersler, alınacak ibretler saymakla bitmez. Elbette taraf olacağız, tarafımızı belli edeceğiz; ama içimizdeki hainleri, beyinsizleri, ikiyüzlüleri, bu felaketleri fırsata dönüştürenleri de görmemiz gerekir. Biz millet olarak “sahte kahramanlar”dan çok çektik. En çok da içimizdeki sahte kahramanlara dikkat etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Bir tarafın adamı olup öteki tarafa yumruk sallamak marifetse onu PKK’lılar da, FETÖ’cüler de, DHKP-C’ciler de, şucular bucular da en iyi şekilde yapıyorlar. Hak ile batılı ayırt etmek ve haktan yana olmak bu kadar kolay olmasa gerektir. Ama bunu yapmaya çalıştığınız zaman da birçoklarıyla yaranamamanın verdiği ıstıraba duçar olursunuz. Özellikle kifayetsiz muhterisler sizin bu tutumunuzdan hiç hoşlanmazlar. Saydığımız bu terör örgütleriyle, onların sempatizanlarıyla, onlar yararına çalışanlarla hiçbir sorunu olmaz o t6iplerin. Döner dolaşır sizinle uğraşabilirler. Her bakımdan düzeyleri tam bir düğzeysizlik olan bu tipler, hiçbir bakımdan kendileri yükselemedikleri için çevrelerindekileri de kendi düzeysizliklerine doğru çekmeye çalışırlar. Buna karşı direndiğiniz zaman da size karşı akla ziyan komplolar, tuzaklar kurarlar. Böyle bir durumda ya vicdanınızın sesini dinleyip dik duracak, mücadele edeceksiniz, ya da fitneden fesattan, tağundan kaçar gibi kaçacaksınız. Tercih sizin. En iyisi mücadele etmektir; ama bunu herkes göze alamaz ve bazıları kaçmayı tercih edebilirler. Ona da saygı duymak gerekir.

“Dünya iyi insanların yüzü suyu hürmetine ayakta duruyor” diye bir söz vardır. Ben de diyorum ki, “yaşasın iyiler, kahrolsun kötüler.”

15 Temmuz, 17 Ağustos, 12 Eylül, 28 Şubat ve benzeri felaketlere karşı direnişimizi gösterirken en çok dikkat etmemiz gereken şey bu felaketleri fırsata çevirenler olmalıdır. En kötü niyetli terör örgütünün ve mensubunun bile kendince bir davası vardır. Ama felaketleri fırsata çevirenlerin kişisel hırs ve çıkarları dışında hiçbir davaları, kutsalları, ilkeleri yoktur. Asıl dikkat edilmesi gerekenler de onlardır. 

Hayri Bostan

Ulu Kanal

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.