Jeopolitik teoriler temelinde Doğu Akdeniz ve Türkiye
İSTANBUL - Fatih Erbaş
Jeopolitikçiler dünya siyasetine, devletlere ve örgütlere coğrafya temelinde bakarlar. Bu çerçevede geliştirilmiş kesişim kümesinin merkezinde yer alan bölge Doğu Akdeniz’dir. Türkiye de bu coğrafyanın önemli bir parçası olarak söz konusu teoriler temelindeki bakış ve hesapların içinde yer alır. Öte yandan, coğrafyayı da ilgilendiren ancak meseleye kültür çatışmaları zaviyesinden bakan görüşler de doğrudan Türkiye’nin de içinde olduğu Doğu Akdeniz’i merkeze almak zorundadır. Çünkü dünyadan kültür çatışmasının ama başka bir açıdan bakılırsa bir araya gelmesinin en çok yaşandığı bölge Doğu Akdeniz’dir.
Bugün dünyanın kaderine hükmetmek isteyen devletler şu görüşlerin bir kısmından ilham almışlardır: Alfred Thayer Mahan ve onun Deniz Hakimiyeti teorisi, Nicholas John Spykman ve onun Kenar Kuşak teorisi, Zbingniew Brzesinski ve onun Büyük Satranç Tahtası teorisi, Samuel Huntington ve onun Medeniyetler Çatışması teorisi, Francis Fukuyama ve onun Tarihin Sonu teorisi.
ABD’li Amiral Mahan’ın Deniz Hakimiyeti teorisinin özü: Savaşı sınırlarından uzakta tutacaksın. (Bakınız 19.yy İngiltere ve 20 ve 21. yy ABD), dünyadaki çatışmaları yönlendirip, yöneteceksin, dünya üretim ve ticaretini kontrol altında tutacaksın, enerjiyi kontrol altında tutacaksın. Bunu da, denizlerde varlık göstererek ve denizleri kontrol ederek yapacaksın. Çünkü denizler daha iyi hareket kabiliyeti ve ulaşım sağlamaktadır. Denizler dünya rezervlerinin büyük bir bölümü ile irtibatlıdır. Denizcilik gücü, askeri kuvvetler kadar ekonomik ve politik etkinlikleri de daha kolay ve ekonomik bir biçimde dağıtabilir. Bu güçle dünyanın önemli geçit ve kanallarını ve dolayısıyla ticareti kontrol edebilirsin. Bunun için de deniz gücünü, sivil ve askeri unsurlarıyla kuvvetli hale getirecek ve öyle muhafaza edeceksin. ABD, bunu uygulamaktadır. Doğu Akdeniz başta olmak üzere dünya genelinde çatışmaları yönlendiriyor, yönetiyor. Enerjiyi kontrol altında tutuyor. İngiltere de 19. yüzyılda bu anlayışı benimsedi.
Nicholas John Spykman ve onun Kenar Kuşak teorisi: Spykman, doğal kaynaklar, nüfus, coğrafi kolaylıklar ve iklim sebebi ile tarihin kuzey yarımkürede, ekvator çizgisinden uzak ılıman iklimlerde yazıldığını, Avrasya'nın asıl güç potansiyeli sadece Kalpgah olarak adlandırılan Avrasya ve Rusya steplerinde değil aynı zamanda bunu çevreleyen ülkeler kuşağında yani kendi deyimi ile Kenar Kuşak'ta (Rimland) olduğunu, Kenar Kuşak'ta Türkiye, Irak, İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Çin ve Kore’nin yer aldığını ifade eder. O'na göre bu ülkeleri kontrol eden, Avrasya’yı kontrol eder; Avrasya’yı kontrol eden de dünyayı kontrol eder.
Spykman’a göre bir Avrupa Federasyonu fikri, ABD'nin teşvik edeceği rasyonel bir fikir değildir. Bütünleşmiş bir güç değil, dengede tutulan ayrı ayrı güçler, Amerika'nın çıkarlarına uygundur. ABD, Avrupa’nın sorunlarını çözmek için sorun çıktığında askerle gelmektense, bu bölgede daima askeri kuvvet bulundurmalıdır. Bölge ülkeleri ve ABD’nin de içinde olduğu bir örgüt (NATO) meydana getirmelidir. Doğu Akdeniz ve Türkiye, bu teorinin göbeğinde yer almaktadırlar.
Zbingniew Brzesinski ve onun Büyük Satranç Tahtası: Avrasya üzerinde küresel liderlik için mücadelelerin devam ettiği bir satranç tahtasına benzemektedir. ABD’nin amacı, Avrupa-Atlantik sistemini engelleyebilecek bir Avrasya imparatorluğunun yeniden ortaya çıkışını durdurmaktır. Brzezinski, Çin’i ABD’ye alternatif olabilecek bir devlet olarak görür. Ona göre Rusya geridir ve onun için tek jeostratejik seçenek, Avrupa ile işbirliği yapmaktır. Yoksa yalnız kalır. Böylece kendini yenileme ve geliştirme fırsatı yakalar.
Bu satranç tahtasında Türkiye’nin rolleri de bellidir: Karadeniz bölgesinde istikrarı sağlamak, Akdeniz’e geçişi kontrol etmek, Rusya’yı Kafkasya’da dengelemek, İslami köktendinciliğe karşı bir panzehir olmak, NATO’nun güneydeki dayanak noktası olmak. İstikrarsız bir Türkiye, istikrarsız bir Balkanlar ve Kafkasya’da, Rusya’nın tekrar kontrolü ele alması anlamına gelecektir.
Rus teorisyen Aleksandr Dugin ise Avrasyacılık fikrini ileri sürmektedir. Buna göre: Dugin, ABD’nin deniz merkezli Yeni Dünya Düzeni’nin karşısına, Rusya’nın önderliğindeki İmparatorluk Avrasyası’nı koyar. Avrasya’nın kendi içinde potansiyel güçler bulunmakla birlikte, bu güçler Rusya olmadan, Avrasya’nın jeopolitiğini kendi lehlerine kullanma yetisine sahip değillerdir. Rusya’nın misyonunu yerine getirebilmesi için, Anglo-Saxon Atlantikçi küreselleşme yıkılmalıdır. Rusya (kalpgah) ile diğer Avrasyacı kıyı güçlerin (Rimland) işbirliğine dayalı bir model oluşturmak gerekir. Dugin, bu teoride Türkiye’yi de görme arzusundadır. Batılı devletlerin ve örgütlerin Doğu Akdeniz ve genelde Avrasya’da bulunmasından rahatsızdır.
Samuel Huntington ise meseleye kültürel boyuttan bakıyor ve Medeniyetler Çatışması fikrini ileri sürüyor: Yeni dünyada mücadelenin esas kaynağı, ideoloji ve ekonomi değil kültür olacaktır. Batı ile İslam arasında asırlardır var olan mücadele sürecektir. Hıristiyanlığın Ortodoks-Katolik bölünmesi kaçınılmazdır. Avrupa ve Kuzey Amerika dayanışmayı geliştirmeli, kültürleri, batınınkine yakın olan Doğu Avrupa ve Latin Amerika, Batı’ya dahil edilmelidir. Böylece, Çin ve İslam ülkeleri dışarıda bırakılmaktadır.
Huntington’a göre medeniyetler şu sebeplerden çatışacak: Medeniyetlerin tarih, dil, kültür, gelenek ve din konusunda farklı oluşları, zorunlu hale gelen göçler ve göç edenlerin oluşturduğu husumet, sosyal ve ekonomik değişimin insanları milli kimliklerinden kopartması. Bu da ulus devlet anlayışını zayıflatıyor. Medeniyet aidiyeti gelişiyor; İslamlaşma, Ruslaşma, Asyalılaşma, Hindulaşma gibi. Ekonomik bölgecilik artıyor. Bölgesel ekonomik bloklar, gelecekte daha önemli olacak.
Francis Fukuyama da dünyaya Tarihin Sonu anlayışıyla bakıyor: Liberal demokrasi ''insanlığın ideolojik evriminin nihai noktası'' ve ''nihai insani hükümet biçimi''ni temsil etmektedir. Dolayısıyla ondan yana olanlar iyi olmayanlar kötüdür (Bush Doktrini). Başka ülkeler de bu seviyeye getirilmelidir (cebri demokratikleştirme???). Doğu Akdeniz, havza olarak bu mücadelenin alanlarından biridir.
Bir de Halford John Mackinder’in Kara Hakimiyeti Teorisi vardır: Merkez bölge (kalpgah olarak adlandırılır): Volga-Doğu Sibirya, Kuzey Buz Denizi, İran, Afganistan’ı içine alan bölgedir. İç Hilal: Almanya, Avusturya, Türkiye, Hindistan ve Çin’i içine alır. Dış Hilal: Britanya, Güney Afrika, Avustralya, Birleşik Devletler, Kanada ve Japonya’dan oluşur. Doğu Avrupa’ya hükmeden, Kalpgah’a egemen olur, Kalpgah’a egemen olan Dünya Adası’na egemen olur, Dünya Adası’na hükmeden dünyaya egemen olur. Kalpgah’ı kontrol altına almanın yolu ise, Almanya ve Rusya arasında herhangi bir ittifakın oluşmasını engellemek, bunlardan birinin Doğu Avrupa’ya hükmetmesini önlemekten geçer. Bunun için de, bu iki büyük güç arasında güçlü tampon devletler kurulmalıdır.
Kısacası Türkiye ve Doğu Akdeniz, çağlar boyu medeniyetlerin oluştuğu, büyük çatışmaların yaşandığı ve bugün de devam ettiği bu topraklar, neredeyse bütün jeopolitik, kültürel, iktisadi teorilerin merkezinde kalmaktadır.
Doğu Akdeniz önemli bir geçiş bölgesi, önemli bir enerji üretim ve dağıtım bölgesi, bütün dinlerin bir arada yaşadığı ve dolayısıyla din ve kültür savaşlarının yaşandığı ama aynı zamanda din ve kültür yakınlaşmalarının da olduğu bir alandır. Aslında Doğu Akdeniz 19. Yüzyıl başına kadar tek bir devletin (Osmanlı) kontrolünde olan huzur içinde bir bölge iken 19. yüzyıl başından itibaren dış unsurların bölgeye müdahalesi huzurunu kaybetmiş ve bir daha bulamamıştır. Fransa ve İngiltere 19. yüzyılda, ABD ise 20 ve 21. yüzyılda Doğu Akdeniz’in dengelerini altüst etti.
Türkiye bölgenin en önemli devletlerinin başında gelmektedir. Dünyanın 17. büyük ekonomisidir. G-20 ve E-7 üyesidir. 2050 öngörülerinde dünyanın en büyük on ikinci ekonomisi olacağı tahmin edilmektedir. Güçlü bir silahlı kuvvetleri bulunuyor. Teknolojik atılım içinde. Bölgesinde ve dünyanın dört bir yanında askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel gücünü, sorunların çözümü maksadıyla kullanabilmektedir. Bütün teorilerin merkezinde yer alan Türkiye, yukarıda arz edilen sorunlarla yüzleşmekte ve buna rağmen büyümeye ve gelişmeye devam etmektedir.
Görünen odur ki, önümüzdeki dönemde de Doğu Akdeniz ve Türkiye, dünyanın başka bölgeleri gibi sükunetle değil yeni çalkantılar ve çatışmalarla yaşamaya devam edecek. Mevcut sorunların çeşitliliği Türkiye’nin yeni sorunlara ve gelişmelere refleksler geliştirmesine zemin hazırlıyor.
[Uluslararası güvenlik stratejileri uzmanı Dr. Fatih Erbaş 1986-2014 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve NATO Güney Kanadı Komutanlığı’nda farklı birlik ve karargâh görevlerinde bulundu; Harp Akademileri Komutanlığı ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde öğretim üyeliği yaptı]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.