'İsrail, mültecilere yaşam hakkı tanımıyor'
İsrail'in mültecilere yönelik aldığı son karar, ülkedeki binlerce Afrikalıyı endişelendiriyor.
KUDÜS (AA) - İsrail'in mültecilere yönelik aldığı son karar, ülkedeki binlerce Afrikalıyı endişelendiriyor.
İsrail Başsavcısı Yehuda Weinstein’in geçen hafta, "Afrikalı göçmenlerin sınır dışı edilmesi" kararını onaylamasının ardından, "mülteciler sorunu" yeniden gündeme geldi.
İsrail'in en canlı şehri olarak gösterilen Tel Aviv'in güneyine doğru biraz gidildiğinde, bambaşka bir manzara ortaya çıkıyor. Acımasız, tehlikeli ve trajedilerle dolu bu bölge, Sudan ve Eritre'den gelen mültecilere ev sahipliği yapıyor.
Son 10 yılda İsrail'e gelen Afrikalı mülteciler, özellikle Tel Aviv Otobüs Garı etrafında kümeleniyor. Ülkelerinde karşılaştıkları hayati tehlikeler, savaş ve benzeri nedenlerle mülteci konumuna düşen bu Afrikalılar, geldikleri yerde de beklentilerinden çok uzak bir yaşam sürüyor.
Vizesi ve çalışma izni olmadan kaçak çalışmak zorunda kalan bir takım Afrikalı mülteci, ekmeklerini kazanmak için açtıkları ruhsatsız dükkanlarda, belediyenin her an baskın yaparak, mallarına el koyması korkusuyla yaşıyor.
- "İsrail yaşam hakkı tanımıyor"
Tel Aviv'in güneyindeki bölgede AA muhabirinin görüştüğü Afrikalı mülteciler, "İsrail polisinden korktukları için" görüntü vermekten kaçındı.
Ülkedeki binlerce Afrikalı mülteciden biri olan Eritre asıllı Ahmed (22), yaşadıkları zorlukları anlatarak, "İsrail, bize yaşam hakkı tanınmıyor. Afrikalı mültecilere iyi davranılmıyor" dedi.
Sağlık sigortası ve eğitim haklarının olmadığını ifade eden Ahmed, "Bir oğlum var burada. Barış olsa ülkeme dönmek isterdim ama barış yok. Buraya gelirken iyi bir hayat elde edeceğim beklentisindeydim ancak bu da gerçekleşmedi" ifadelerini kullandı.
- "Ne vizem var ne de bir işim"
İsrail’e 10 yıl önce iltica ettiğini söyleyen Sudan asıllı mülteci ise İsrail’e adım atar atmaz tutuklandığını ve 2 yıl hapis yattığını söyledi.
Gerçek adını güvenlik kaygısıyla gizleyerek kendisini Mahmud (50) olarak tanıtan Afrikalı mülteci, hapis yattığı süre boyunca kendisine İsrailli yetkililer tarafından, "Ülkene dönmeyi kabul ettiğini gösteren bir evrak imzala" telkininde bulunulduğunu anlattı.
Daha sonra diğer 50 Sudanlı mülteciyle serbest bırakıldıklarını aktaran Mahmud, "Şimdi ise açık hava hapishanesinde gibiyiz. Her gün sabah saat 6'da çıkabildiğim Holot gözaltı merkezine, akşam 20.30’dan önce dönmek zorundayım" dedi.
İsrail’in bunca yıldır kendisini vatandaşlık vermeden oyaladığını şimdi ise "ülkene dön" dediğini kaydeden Mahmud, “Sonunda böyle olacaktı da neden beni 10 yıldır burada oyaladılar. Böyle olacağını baştan söyleselerdi belki ben insan haklarının daha iyi gözetildiği başka bir ülkeye sığınmanın yollarını arayacaktım. Şimdi ne vizem var ne de bir işim. Neden insanlara böyle yapıyorlar? Burada bize yaşam hakkı tanınmıyor” diye konuştu.
Afrikalı göçmenleri, geçmişte "hamam böceği"ne benzeten İsrailli yetkililer olduğunu dile getiren Mahmud, can güvenliği olmadığı için ülkesine dönmesinin mümkün olmadığını söyledi.
- "İsrail’in mülteciler konusundaki notu pek de parlak değil"
Tel Aviv'deki Afrikalı Mülteci Gelişim Merkezi (ARDC) Sözcüsü Oskar Olivier da konuya ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, "İsrail’in Afrikalı mültecilere yönelik politikalarının herşeyden önce kendi ülke yasalarına aykırı olduğu"nu belirterek, "Bunun yanı sıra mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin Cenevre Sözleşmesi'ne de aykırılık söz konusu. İsrail’in mülteciler konusundaki notu pek de parlak değil" değerlendirmesinde bulundu.
Mülteci olarak İsrail’e gelenlerin hapse atılmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu bildiren Olivier, "Çünkü onlar buraya gelmekle bir suç işlemiş olmuyorlar. Her ülkenin kendi ülkesine sığınanların kim olduğunu bilme hakkı var tabii ki. Ancak bu mültecilerin kimliği belirlendikten sonra, eğer bir suça da karışmamışlarsa hapse konulmalarının hiç bir anlamı yok" ifadelerini kullandı.
İsrail'in bir süre önce sınır dışı ettiği Sudanlı mülteci Sadık el-Sadık örneğini veren Olivier, şunları kaydetti:
"İsrail, önce bu kişiyi Etiyopya’ya gönderdi. Etiyopya ise Sadık'ı kabul etmeyerek, Sudan’a göndermek istedi. O da hayati tehlikesi olduğu gerekçesiyle Sudan'a gitmeyi reddetti ve 9 gün hava alanında kaldı. Daha sonra İsrail’e geri gönderilen Sadık, burada hapse atıldı. Bu örnek, İsrail'in üçüncü ülkelere göndermek istediği sığınmacıların, hayati tehlikeleri bulunan kendi ülkelerine gönderilme riskiyle karşı karşıya kalabileceklerini gösteriyor."
Olivier, ayrıca İsrail halkının bir bölümünün mültecilere yönelik olumsuz algısının tamamen politikacılardan kaynaklandığına dikkati çekerek, "Siyasetçiler, toplumu Afrikalı mültecilere karşı kışkırtarak şiddet ve nefreti yayıyor. Afrikalı mültecilerin 'devletin vücudunda kanser olduğunu' öne süren siyasetçilerimiz var. Özellikle aşırı sağcı politikacılarımız bunu yapıyor" dedi.
- "Ya hapis ya da sınır dışı"
ARDC Uluslararası İlişkiler Müdürü Dijana Mujkanovic ise "İsrail’e gelen her mültecinin kabul edilmesi gerektiğini söylemiyoruz. Ancak, mülteci olarak başvuran kişilere adil davranmasını bekliyoruz. İsrail söz konusu mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin Cenevre Sözleşmesi'ne taraf olmasına rağmen, buna uymuyor" açıklamasında bulundu.
İsrail’in Afrikalı mültecileri göndermeyi planladığı ülkeler arasında adı geçen Uganda ve Ruanda’nın da bu kişileri kendi ülkelerine gönderme riski bulunduğuna değinen Mujkanovic, "Örneğin, İsrail’in Sudan ile doğrudan bir diplomatik ilişkisi olmasa da Uganda’nın olduğu için bu mültecileri hayati tehlikelerinin olduğu Sudan’a gönderebilir" diye konuştu.
Mujkanovic, İsrail’deki Afrikalı mültecilerin kendi ülkelerine gönderilmeleri halinde hayati tehlikelerinin bulunduğunun altını çizerek, "Bu nedenle geri gönderilmeleri uluslararası hukuka aykırı. İsrail bu insanları önce hapse koyuyor ve önlerine iki seçenek sunuyor: 'Ya hapiste kalırsın ya da kendi ülkene dönersin'" ifadelerini kullandı.
İsrail'in mültecileri üçüncü bir ülkeye yollamasının iki nedeni olduğunu belirten Mujkanovic, "Birincisi, İsrail halkının mültecilere çok da sempatiyle bakmadığını düşünüyorum. Bununla birlikte, insanlar, hükümetlerinin bu mültecileri ölüme sürüklediğini duymak da istemezler. İkincisi de uluslararası camianın tepkisini çekmemek" şeklinde konuştu.
-HRW raporu
Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) geçen yıl yayımladığı bir raporda, İsrail'i, "binlerce Afrikalı göçmeni, haklarını hiçe sayarak ülkeyi terk etmeye zorlamakla" suçlamıştı.
Mısır'ın Sina Yarımadası üzerinden 2006 yılında İsrail'e yoğun bir Afrikalı göçü başladığı aktarılan raporda, 2012 yılının Kasım ayına kadar yaklaşık 37 bin Eritreli ve 14 bin Sudanlının İsrail'e giriş yaptığı, bu kişilerin ülkenin en yoksul mahallelerinde barındıkları kaydedilmişti.
İsrail İçişleri Bakanlığı ise göçmenlere "uluslararası hukuka uygun davranıldığını" savunarak, bu kişilerin sığınmacı olmadığı, bölgedeki en yakın gelişmiş ülke olması nedeniyle cazip ekonomik koşullar ve iş bulma amacıyla İsrail'e geldiğini ileri sürüyor.
İsrail Başsavcısı Yehuda Weinstein, geçen hafta ülkedeki Afrikalı göçmenlerin sınır dışı edilmesi yönündeki kararı onaylamıştı. Bu karara göre, çoğu Eritreli ve Sudanlı göçmenler, insan hakları kuruluşlarının itirazına rağmen Uganda ve Ruanda’ya gönderilecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.