İsmet Özel: Başı Dik, Alnı Açık Türk

İsmet Özel: Başı Dik, Alnı Açık Türk
Eğer tarihte Türk arıyorsanız onu sadece İslâm’da, yani bir tavırda, bir karakterde, bir ahlâkta, bir şecaatte bulursunuz. Eğer tarihten Türk silinemez demeğe meyletmişseniz bunu ancak Türk bilinen kişilerin o tavra, o karaktere, o ahlâka, o şecaate..

ismet-ozel.jpg

Çoğu ülke ancak o ülkede nüfus kesafetini arz ettiren kavmin adını taşır. Osmanlı devletinden kopmak suretiyle millî karakter kazanan Yunanistan, Bulgaristan gibi. Oysa bazı ülkelerin adı üzerlerine tarihin yükü gibi bindirilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri adını bayrağında görünen yıldızlar kadar çok devletin beraberliğinden alır. ABD bir zamanlar Britanya kolonisi idi. Britanya’nın resmi adı Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı’dır. Yani önce birbirleriyle savaşmış İngiltere, İskoçya ve Galler bölgesi aynı bayrak altında toplanmış ve buna Protestan Kuzey İrlanda ilâve edilmiştir. Türk vatanı da bir millî birliği temsil eder. Nasıl bir millî birlik? Türklerin millî birliğini geldikleri veya mensup oldukları insan ırkında ararsanız vaktinizi boşa harcamış olursunuz. Tarihte ne Türk ırkına, ne Türk kültürüne, ne de kıyısı köşesi belli Türk töresine rastlayabilirsiniz. Sosyologların dikkat kesildikleri ölçüler hesaba katıldığında tarihte Türk’ün yokluğuna hükmetmek mi bekliyor bizi? Eğer tarihte Türk arıyorsanız onu sadece İslâm’da, yani bir tavırda, bir karakterde, bir ahlâkta, bir şecaatte bulursunuz. Eğer tarihten Türk silinemez demeğe meyletmişseniz bunu ancak Türk bilinen kişilerin o tavra, o karaktere, o ahlâka, o şecaate yeniden kavuştuklarında söyleyebilirsiniz.

Hayatın şaşırtıcı gerçekleri itibariyle “Türk bilinmek” “Türk olmak” tan önce gelen bir kavramdır. Şaşırtıcı gerçekler diyoruz çünkü neyin gerçek olduğu fikrine ulaştıysak bunun hayrete değer olduğunu da fark etmiş oluyoruz. Aynaya baktığımızda sağımızın solumuzda ve solumuzun sağımızda kaldığını fark ediyoruz. Peki, niçin aynaya baktığımızda altımızı üstümüzde, üstümüzü altımızda görmüyoruz? İşte size hayrete şayan yeni bir vakıa! Gündelik hayatımız tanıdığımız veya tanımadığımız insanlara borç vererek ve onlardan borç alarak geçiyor. Borçlarımızı ödediğimiz, alacaklarımızı tahsil ettiğimiz vaki mi? Asla değil. Neyi kime borçlu olduğumuzu merak bile etmiyoruz. Hele kime neyi borç verdiğimiz aklımızın köşesinden bile geçmiyor. Felsefe ve edebiyat borçluluk ve alacaklılık ilişkilerini tetkik üzerinden faaliyet gösteriyor. Bilim ise ne borçlunun borçlu, ne de alacaklının alacaklı olduğuna kulak asıyor. Bilimin sıkı sıkıya bağlı olduğu ilke dünyanın eziyete maruz bırakılmasıdır.

Dünyanın eziyete maruz bırakılması hadisesinde Türkler yangına körükle gitti. Türklerin ne dillerini muhafaza edecek müesseseleri, ne de fikirlerini himaye edecek makamları söz konusuydu. Dolayısıyla batılılaşma süreci boyunca Türkler felsefe ve edebiyat sahalarında yaya kaldı. Türklerin bilimle meşgul kafaları etkili oldu mu? İtibar gördü mü? Türklerin vatan bildiği yörelerde bilim destekli kararlar alınmadığı gibi, ömrünü bilime vakfetmiş insanlara kıymet atfedilmedi. Ben ilkokulda okurken benden Orta-Asya’da bir iç deniz olduğuna ve o deniz kuruduktan sonra Türklerin dünyaya yayıldıklarına inanmam bekleniyordu. Ne ilkokul yıllarımda, ne de daha sonra bu yalana inanmak içimden gelmedi. İçimden şiir yazmak mı geldi?

Hayır, şiir yazmanın içimden gelen bir şey olduğunu söylersem büyük yalan söylemiş olurum. Lise mezunu olmağa çaba gösterdiğim zaman aralığında şiir yazmak bana dışımdan, çok uzağımdan geldi. Kimlerle birlikte yaşıyorsam onlara kendimce bir şeyler söylemem gerektiğine inandım. Hangi topraklarda yaşıyorsam o topraklara olan borcumu ödemem gerektiğine karar verdim. Yani konuşma gereğine inancım ve borç ödeme kararım beni şiir yazmağa zorladı. Eğer benim kuşağımdan ve daha sonra gelenlerden yazdıklarım seviyesinde bir iş ortaya konulmadıysa bunun sebebi inançtan ve kararlılıktan mahrumiyettir.

Şiir yazma faaliyetim başı dik, alnı açık bir Türk oluşumdan dolayı mıydı? Değildi. Geceleyin Bir Koşu’dan itibaren yazdığım şiirler beni dik başlı ve açık alınlı hale getirdi. Önce aklım dünyada mali hegemonyaya dayalı bir sistemin yürürlükte olduğuna erdi. İnsan olarak dokumuzu gevşeten bir şeydi mali hegemonya. Şiirle aklı başında meşguliyetim beni insanların hegemonyaya boyun eğmelerine sebep olan şeyleri keşfe zorladı. Düşünce dünyasında yaptığım geziler bana aynı şeylerin Charles Darwin’in ve Karl Marx’ın harekete geçmesine sebep olduğu noktasını gösterdi. Beni evrim düşüncesi değil, mensup olduğum milletin kaderi harekete geçirmişti. Dünya cenneti fikrinde takılı kalmak bana göre değildi. Cenneti özlemenin nasıl olduğuna kafa yordum. Yorgun kafam beni beynelmilel bir uzlaşma alanına değil Türklüğe süratle sürükledi. Bana Türklüğü cazip gösteren neydi? Yaşadığım toprakların tarihte iki kez vatanlaştırılması yeterli bir cazibe merkezi sağladı bana. Kur’an sebebiyle yükselen itikadın millet yaratmış olması ve seferberlik sonunda vatanlaştırılmış topraklara bir daha sahip çıkılması beni sarhoş etti. Bu sarhoşluğun ölümüme yol açması için Rabbime dua ediyorum.

İsmet Özel, 2 Zilhicce 1443 (30 Haziran 2022)

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.