İsmet Özel: Aklımız ne işe yarar?
İnsanların boyun eğmek zorunda bırakıldığı ortamın geçerliğini kabul eden bir usul mü takip etmeli, yoksa ortamı külliyen reddeden bir usul mü takip etmeli? Seçmede bulunmak çok önemli. Çünkü bu dinimizin, itikadımızın neye müteallik olduğuyla alakalıdır. Mesela insanları alkole bağımlılıktan uzaklaştırmak üzere, onların güvenini kazanmak için, biraz biz de içsek olmaz mı? Bu birilerin yöntemidir.
İşte Müslümanlık, bu yöntemi kabul etmiyor. Yani biz Müslümanlar, “gri” diye bir şey bilmiyoruz. Bize göre ya aktır ya da kara. Ya helaldir veya haram. Biraz helal, biraz haram olmuyor. Bize gri diye gösterdikleri şey ya içine bir miktar beyaz katılmış siyahtır veya içine bir miktar siyah katılmış beyazdır. Büyük günah, küçük günah diye bir şey elbette var ve lâkin, günahların en küçüğü için bile: “O kadar da haram değil”, denilebiliyor mu? Denilemez. Helâlle haram arasında bir çizgi olduğunu kabul edecek, anlayacak insanlar varsa var, yoksa yok. Eğer bizim hesap vereceğimiz makam, ağır ceza reisliği değil de, başka bir yerse… İsmet Özel’in bir mısraını hatırlatayım “Öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz.” İmanın kendine mahsus bir cazibe alanı vardır. Münkirlerin cazibelerinden istifade ederek imanı cazip hale getiremezsiniz. İmanın kendine mahsus bir cazibe alanı vardır. O yüzden “esatîr-i evvelin” ile aramız bir türlü hoş olmadığı gibi; Kur’ân-ı Kerîm’e “esatîr-i evvelîn” diyenlerle de aramız hoş olmaz. Haram yollarla helâli öğretemeyiz, mümkün değil bu! Ama Türkiye’nin iplerini elinde tutan veya tuttuğunu sanan insanlar tam da bunu yapıyorlar. Yani haram usullerle helâlin temin edilebileceği fikrini ana fikir olarak benimsemişler. Onun için şehitler veriyoruz. Böyle şey olur mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.