İslam ve Ekoloji

İslam ve Ekoloji
"İnsanların elleri île işledikleri yüzünden karada ve denizde denge bozuldu." Kur'an 30/41Yunanca oikos: Mesken ve logos: Bilim kelimelerinden meydana gelen...



"İnsanların elleri île işledikleri yüzünden karada ve denizde denge bozuldu." Kur'an 30/41


Yunanca oikos: Mesken ve logos: Bilim kelimelerinden meydana gelen ekoloji terimi; canlılar ile onları çevreleyen canlı ve cansız ortam arasındaki ilişkileri / etkileşimleri inceleyen bilim anlamında kullanılmaktadır.


19. yüzyılda Batı'da gelişen sanayî devriminin zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan hızlı sanayileşme, bilinçsiz çevre katli, endüstri artıklarının şuursuzca tabiata bırakılışı, hava kirliliği ve plansız şehirleşme gibi olumsuz neticeler, ilim adamlarının düşüncelerini çevreye yöneltmiştir. İşte ekoloji terimi yukarıdaki anlamda ilk defa, Alman zoolog Ernst Haeckel tarafından 1896'da kullanılmıştır.


Modern temalarına ABD'de 1891'de E.A. Birge ve H.C. Cowles; İsviçre'de 1892 'de F.A. Forel;Danimarka'da 1896'da E.B. Warming ile kavuştuğu öne sürülen çevrebilim, aslında çok çok önceki tarihlerde Doğu'da biliniyordu. (1) Nitekim, 11. yüzyılda yaşayan İslam bilgini Bîrünî "tabiat ekonomisi" kavramı ile, tabiata hakim olan ve bugün bizim "eko-sistem" diye bildiğimiz denge ve düzene dikkat çekmiştir. (Bkz. Mehmet Bayraktar, İslam ve Ekoloji, Ank. 1992)


Ekolojinin temel konuları olan canlıların yiyecekleri, barınakları, yetiştiği ortam ve yaşayabileceği çevre tesisi gibi konular, 14. yüzyılda yaşayan ve sosyolojinin temellerini atan İbn Haldun tarafından derinlemesine araştırılmıştır. (2)


Biz burada, müslümanların çevreye bakışlarındaki temel belgeleri oluşturan Kur'an ve Sünnet verilerinin bir kısmını ele alacağız. Böylece modern ekolojinin, Batı'da anlaşılmasından 14 asır önce Doğu'ya hakim olan sistem tarafından temellendirildiğini görmüş olacağız.


Kur'anın açık ifadelerine göre evren tam bir ahenk ve düzen içinde yaratılmıştır. "Gökleri ve yeri yaratan, yukarıdan indirdiği su ile size rızık olarak ürünler yetiştiren, izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri de size akıtan ancak Allah'tır. Belli yörüngelerinde seyreden ay ve güneşi size faydalı kılan, gece ile gündüzü istifadenize veren yine Allah'tır." (3) "Biz herşeyi belli bir ölçüde yarattık." (4) "O, göğü yükseltmiş, dengeyi (mizanı) koymuştur. Artık o dengeyi bozmayın!" (5)


Esasen en güzel yaratıcı olan Allah'ın eserinin zaten bundan başka vasıfta olması da beklenemezdi.

Kur'an, böyle mükemmel ölçülerde yaratılmış evreni daha iyi hale getirmek ve onu Yaratanın iradesi doğrultusunda îmar edip halkın hizmetine sunmak görevinin insanoğluna verildiğini söyler ve bu göreve, manidar bir deyim ile "emanet" der. (6)


Geçtiğimiz ay, Sakarya nehrinde bir balık faciası yaşandı. Yüzbinlerce balık, cansız olarak suyun yüzüne vurdu. Sebep neydi? Şeker fabrikası veya bir başkası... Ama özünde sorumsuzluktu. Toplum olarak sorumsuzluk, devlet olarak sorumsuzluk Fotoğraf, bu faciayı sergiliyor. Tıpkı daha dün yaşadığımız orman yangını faciaları gibi...

Fakat kainata hakim olan bu denge, zaman içinde ilahî emirlerden uzaklaşan insanların eliyle bozulmuş, eko-sistem zedelenmiştir. Kur'an bu gerçeğe de "fesat" terimi ile dikkat çeker: "İnsanların elleri ile işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat belirdi (denge bozuldu)" (7)


Mevcut dengenin insan eli ile bozulması tam bir "emanete hıyanet" hadisesidir. Oysa İslam, insanın dışındaki diğer bütün varlıkları da Yaratıcısını anan ve O'nu teşbih eden mü'minler olarak tanıtmış ve korumasını istemiştir. (8)


İnsanın dışındaki tabiî dengeye bu derece hassasiyetle bakan bir dînin peygamberi Hz. Muhammed (s.a.) de kendi hayatında eko-sistemi korumayı hedefleyen talimatlar buyurmuştur. Bu talimatlar bize, modern insanın ancak 20. yüzyılda farkına varabildiği çevre gerçeğinin 14 yüzyıl önce ve üstelik ne boyutta ele alındığını göstermektedir.


Hz. Peygamber (s.a.), başkent Medîne-i Münevvere'nin şehir sınırından itibaren 12 mil mesafeyi koruluk alanı (hıma: millî park) ilan ederek, oranın kurduna kuşuna, ağacına çiçeğine dokunulmasını yasaklamıştır. (9) Zaten sınırlı miktardaki kereste ihtiyacını karşılamak için Medine'nin yukarıda söylediğimiz 12 millik sit alanı dışında el-ğabe diye bilinen bir yeri kesime açmış, fakat ağaç kesmek isteyene kestiği ağacın yerine mutlaka bir fidan dikme şartını koşmuştur. (10)


Yine Mekke yakınlarındaki Taif şehrinin yaylası olan

Vacc Vadisini koruma alanı olarak belirlemiş ve şu emri vermiştir: "Vacc Vadisi'nin ne dikenli ağaçları ne de çalılarına dokunulacaktır. Hayvanları da avlanmayacaktır. Bu yasakları ihlal edenler elbiseleri çıkartılarak kırbaçlanacaktır. Aldığı cezaya rağmen suçu tekrar işleyenler tutuklanıp peygamber (s.a.) huzuruna götürülecektir." (11)


Kendi hayatında 500 fidan diken Hz. Peygamber (s.a.) müslümanlara kıyamet koparken bile ellerinde bulunan ağaç fidanını dikmeyi tavsiye etmiş ve "Kim yolcuların ve hayvanların gölgelendiği bir ağacı boşuboşuna keserse Allah da onu başaşağı cehenneme atar", buyurmuştur. (12)


Hz. Peygamber (s.a.) çevre temizliğine de özel bir önem göstermiştir. Zaten bütün çeşitleriyle temizliğin imanın bir parçası olduğunu da bildirmiştir. Bundan dolayıdır ki, yolda hoş olmayan bir madde görse temizlenmedikçe oradan geçmezdi. Herkesin gelip geçtiği yollara ve gölgelenip dinlendikleri yerlere abdest bozanları lanetli kişiler olarak saymıştır. (13)


Çevrebilimin temel konularından olan planlı şehirleşmeye bile ta o zamanlarda ihtimanı gösteren Hz. Peygamber (s.a.) evlerin aralarında bırakmaları gereken mesafeleri belirlemiş, şehir yollarının genişliğini de bizzat kendisi tayin etmiştir. O zamanın ihtiyaçlarını gözönüne alarak, trafiğin rahat akışını sağlamak maksadıyla bu genişlik, şehir planında 7 zira (5,5 m.) olarak tespit edilmiştir. (14)


Bu dünyada "emanet"i gereğince yerine getiren müslümanların kavuşacaklarını umduğu cennet de, herşeyin birbiri ile barışık olduğu, berrak nehirlerin aktığı bir yeşil alemdir. (15)


Görülüyor ki ekoloji, 19-20. yüzyılda Batı'da gündeme gelmesinden 13-14 asır önce temel konuları ile İslam kaynakları tarafından ortaya konulmuştur. Zaten hayatın bütün alanlarını kapsayan talimatlar toplamı olan dinin çevre konusuna duyarsız olması, onun evrensel sistem / nizam olma niteliğine de ters düşerdi.


Her yıl dünyadaki karbondioksitin %57'sini atmosfere bırakan ve "Yeryüzünde yaşayan bitki ve hayvan çeşitlerinin korunması" anlaşmasını, ülkelerinin ekonomik yapısını zedeleyeceği gerekçesi ile imzalamayan yeni dünya düzeni (!) patronları yukarıdaki medeniyet farkını görse ve anlasalar, anlasalar ki, "Allah güzeldir, güzeli sever." o zaman dünya çok farklı olurdu.


Dipnotlar: 1. E. Britannica vol 7/914 vd. 2. Mukaddime 1/107; E. Britannica vol 7/914 3. İbrahim 14/32-33. 4. Kamer 54/49. 5. Rahman 55/7-8. 6. Ahzab 33/72. 7. Rum 30/41. 8. İsra 17/44;Teğabün 64/1; Cum'a 62/1. 9. Buhari, Cihad 71; Müslim, Hac 458. 10. Buhari, At' ime 46; Ebu Davud, Edeb 162. 11. M.Hamidullah, İslam Peygamberi 2/332; el-Vesaik 236.12. Ebu Davud, Edeb 5239. 13. Müslim, Taharet 68. 14. Buhari, Mezalim 29; Müslim, Müsakat 31; İslam Peygamberi 1/297. 15. Bkz. M.F. Abdülbakî, el-Mu'cemu'l-Müfehres, Cennet md.


Dr. Ahmet Yaman

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.