İrfan Küçükköy: Yazar Prof. Dr. Mustafa Aydın

İrfan Küçükköy: Yazar Prof. Dr. Mustafa Aydın
Yeter ki o niyetimize sahip çıkalım. “Yeniden milli mücadelecilik”, şüphesiz Edibali ile birlikte mezara gömülmedi, hatırlanacak ve gereği düşünülecek, bu toplum istikbalsiz olamaz.

“Yeniden Milli Mücadeleci” Olarak Yazar Prof. Dr. Mustafa Aydın

Kendi Kaleminden

Bu yazıyı Mücadeleciler kuşağının hatıralarını toplayan İrfan Küçükköy Abi’nin talebi üzerine yazdım. Tabii ki böylesi bir faaliyetin, mücadele bağlamında bir amacı gerçekleştirmeyi sağlayacağına kani değilsem de faydadan hali olmadığını söyleyebilirim. Yeni nesle (çocuklar v e torunlarımıza),” bakın çocuklar biz eski mücadelecilerdeniz, çok fedakarlıklarda bulunduk” demenin ötesinde bir şeyler söyleyebilmeliyiz. Bu, nesil “baba-dede, iyi de davanızın aslı neydi, o davaya ne oldu, niçin öyle oldu, şimdi bize ne tavsiye edersiniz”, gibi sorulara tutarlı bir cevap verebilmemiz gerekir. Yoksa bunlar sahibi dahil hiç kimsenin bir daha yaşamak istemediği nostaljik hikayeler olarak kalır. Hatırlayanlar da gittikten sonra kimse için bir anlam taşımaz. Benden istenen her ne kadar kendimden bahsetmek ise de bunun yanında önemli gördüğüm noktalarda bir şeyler söylemek istiyorum.

Bir ihtiyaç duyulmadığı sürece insanın kendisinden bahsetmesi gereksizolur. Bir de sağduyu çizgisinde kalındığı sürece pek de kolay olmayan bir iştir. Onun için de ortak tarafları olan tabir caizse “Mücadeleci biyografim” üzerinden bir şeyler söylemem uygun olur. Bununla birlikte söylenenleri anlaşılır kılmak için yine de kişisel (oto) biyografimden kısaca söz edeyim:

Genel özgeçmişim: 1950 Konya/Hadim/Dedemli doğumluyum, İlköğretimi kasabamda, Orta öğretimimi Konya İmam Hatip Lisesinde, yüksek öğrenimimi Konya Yüksek İslam Enstitüsünde yaptım. 1967 yılında Mücadele Birliği hareketine katıldım ve 1968 yılına kadar bu çerçevede pek çok faaliyette bulundum. 2 yıl İstanbul’da Basın, bir buçuk yıl İzmir’de askerlikten sonra Konya’ya döndüm. 5 yıl Ortaöğretimde öğretmen olarak çalıştıktan sonra 1985 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümüne öğretim görevlisi olarak atandım. Din sosyolojisi alanında Yüksek Lisans ve Doktora yaptıktan sonra, 2005’te Doçent, 2010 yılında da Profesör oldum. 32 yıllık öğretim üyeliğinin sonunda 2017 yılında ’deSelçuk Üniversitesinden emekli oldum. Söz konusu 32 yılda pek çok öğrencinin yetiştirilmesine hasbelkader katkıda bulundum. Bu çerçevede, 12 doktora, 30 civarında yüksek lisans öğrencisine danışmanlık yaptım. Pek çok tez savunma jürisi üyeliğinin yanında, 70’i aşkın Doçent sınavında, 15’i aşkın profesör atama jürisinde yer aldım. Bir kısmı genele, bir kısmı üniversite öğrencisine hitap ededen 15 civarında kitap yazdım, bir kısmı kitaplarda kullanılmış 350’yi aşkın makale yayınladım. Pek çok panel ve sempozyumda bildiri sundum. 7 yıldır sekiz yıllığına tekrar atandığım Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesine haftada iki günümü ayırarak çalışmaktayım.

Mücadeleci özgeçmişime gelince, Mücadele hareketiyle 1967’nin yazında tanışmıştım. Diğerlerini de tanıyor isem de Yüksek İslam Enstitüsü kökenli Konya ekibinden Mevlüt Faruk İslamoğlu, dayımın oğlu idi. Tabi onun kanalıyla bağlantı kurma imkânım oldu. 1968 de Konya merkezli resmi bir kuruluş haline geldi. Mücadele Birliğine katıldım. Hareketi fevkalade önemli buldum çünkü çok önemli bir teze sahipti. Önceden bağlantım olan başka gruplarla ilişkilerimi tatil ederek buraya bağlandım. Kişiselliğin ötesinde bir derdi olan, kafası çalışan, çoğu genç her yaştan pek çok kişiyi bünyesinde topladı. Türkiye’nin pek çok yerinde insanlar bir araya gelerek mücadeleye katıldılar ve bu konuda günümüzde nostaljik hikayelere konu olan büyük fedakarlıklarda bulundular. Ben, kurucu ilk kuşaktan değil, ikinci kuşaktan birisiydim. Konya merkezde uzun bir süre bir taraftan özel kültür faaliyetlerine katıldım, bir taraftan da oluşturulan gruplara kültür çalışması yaptırdım. İlçelere gidip geldim. Hadim-Ermenek ve Ereğli hattı bana aitti, buralarda bir araya getirdiğim insanlara periodik ve düzenli olarak Yeniden Millî Mücadeleyi anlattım. Konya’da mahallelerde eşraftan birisinin evinde periyodik olarak akşamları oturumlar yapıyorduk. Bu oturumlarda konuşmacılardan birisi olmanın yanında ben bu faaliyetlerin kaydığını tutuyordum. O zamanki Konya’nın 183 mahallesinin yarıdan fazlasında akşam oturumlarımız vardı. Hatta daha sonra üniversiteye atanma konusunda bu oturumlarda yaptığım bir konuşma karşıma engel olarak çıktı. Aslında mevcut sistem bazında Yeniden Milli Mücadele teması suç teşkil edebilecek bir konu idi.

Sesimin pek çıkmaması nedeniyle pek başarılı olmasam da pek çok arkadaş gibi ben de sokaklarda bağırarak mecmua sattım, Merzifon’da karakola götürüldüm. Fakat benim mücadele hareketiyle asıl ilgim yazarlığım çerçevesinde oldu. Yazılarım 1974’ten itibaren teşkilatın önemli yayın organlarından birisi olan Pınar Dergisinde yayınlanmaya başlamıştı. 1976 yılında yeni çıkarılan Bayrak Gazetesinde çalışmak üzere Anadolu'nun farklı yerlerinden bazı arkadaşlarla birlikte beni İstanbul’a aldılar. Pınar yazarlığı ile birlikte buradaki görevim yaklaşık iki yıl sürdü. Gazete bir süre haftalık kültür sayfası hazırlıyordum, bu sayfalardan birisi üzerine askerlik yapmakta olduğum Menemen (Ağır Ceza)Toplu Basın Mahkemesinde Harf inkılabına muhalefetten yargılandım. Gazetedeki görevim daha sonra “Yaklaşım” adlı köşe yazarlığına dönüştü. Son zamanlarımda İstanbul’da işin tadı iyice kaçmıştı.1978’de askerlik gerekçesiyle İstanbul’dan ayrıldım ama bu ayrılış aynı zamanda teşkilattan ayrılış oldu. Onun için de askerlikten İstanbul’a değil, Konya’ya döndüm. İstanbul’a dönmeyişimin sebebi liderin son oturumlardan birisinde “Mustafa, sen bundan sonra Cağaloğlu’nda falan dolaşma”tembih veya tehdidinden değil, yılların biriktirdiği sorunlarımı ancak Konya’da çözebileceğimdendi.

Mücadele büyük bir hareketti, kişisel ve toplumca çıkarabileceğimiz önemli dersler ihtiva ediyor. Kişisel olarak bana önemli bir tecrübe kazandırdı. Bu konuda büyük gayretlerde bulunan arkadaşlarımızın iyi niyetlerinin Allah katında zayi olmayacağına inanıyorum. Çünkü Allah insanları hep işlerinin rasyonel sonucuna göre değerlendirmez. Yeter ki o niyetimize sahip çıkalım. “Yeniden milli mücadelecilik”, şüphesiz Edibali ile birlikte mezara gömülmedi, hatırlanacak ve gereği düşünülecek, bu toplum istikbalsiz olamaz. Yazılarımda okuyucularıma hatırlatmanın dışında bir şey yapamasam da ben bir etiket olarak mücadeleci değil, hala belki dünden daha bilinçli,bir Yeniden Millî Mücadeleciyim. Bu Yeniden Millî Mücadelecilik bir gençlik hatırası, bir nostalji, bir romantik hikâye konuşu değil, ahir demimin güçlü bir imanıdır ve onunla gitmek istiyorum.

yazının devamı...

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.