İrfan Küçükköy: Türkiye’de Yenileşme Hareketleri
Osmanlı Devleti, tarihte, büyük medeniyetler üretmiş coğrafya’da kurulmuştur. Osmanlı, Bizans gibi hatta daha geniş bir dev devlet olmuştur. Anadolu ve Rumeli merkezli Dünya Devleti olmuştur. Tabiiki sosyal yapıda, çevre faktörünün de hesaba katılması gerekir. Osmanlı Devleti bir yönüyle de Bizans kültür ve medeniyetinden izler taşır. Böyle olması, bir eksiklik değil, yüksekliğin kaynaklarının tespitidir. Fethedilen ülkelerin kültürü, örfleri ve adetleri korunsa bile, sür’atle İslam süzgecinden geçirilmiştir.
1683 İkinci Viyana seferine ve sonunda bozguna uğramasına kadar, önü kesilemez sanılan Osmanlı, büyük bir yenilgiye uğramıştır. Bu bozgun ve ardından gelen geri çekilmeler, Ordu düzenindeki eksikliklere, bozulmaya hamledilmiş, çeşitli tarihlerde Padişahlara Osmanlı Aydınları tarafından önemli “Layihalar” sunulmuş ve fakat Avrupa’dan geri çekilme durdurulamamıştır. Konya kadar Türk ve Müslüman olan, bugünkü Macaristan’ın başşehri Budapeşte (Budin) bile elde tutulamamıştır. Müslümanlar sürülmüş, binlerce cami, medrese, tarihi eser yıkılmıştır. Kanlı katliamların, sürgünlerin önü alınamamış, korunamamıştır. Sadece ardından “Nazlı Budin Türküsü” yakılabilmiştir.
Osmanlı ile karşılaşmadan Sömürge yayılmacılığı ile Batı Avrupa önemli üstünlükler elde etmiştir. Orta Avrupa'ya göre Batı Avrupa ön almıştır. Orta Avrupa'da büyük savaşlar olmuştur. Osmanlı kendini korumuş ama seyirci kalmıştır. Orta Avrupa'da ilk hamle Fransa’dan geldi. Batı Avrupaya karşı güçlü çıkış yaptı. Fransız İhtilali Fransa’ya rüchaniyet tanıdı. Ve Fransa'da yeni bir devlet modeli çıktı. Savaşlarda mühendislik başarısı dikkatleri çekti.
Daha sonraki devirlerde III. Sultan Selim Han zamanında Fransa’ya Askeri mühendislik eğitimi için, elemanlar gönderilmiş, yeterli olmamış. Geri çekilme durdurulamamıştır. Osmanlı ile karşılaşmadan Sömürge yayılmacılığı ile Batı Avrupa önemli üstünlükler elde etmiştir. . Fransa Osmanlının yakın komşusudur. Osmalı devleti Batı Avrupada ki bu çatışmaları da bu gelişmeyi de görüyordu. Uzun süre seyirci kaldı. Sonra faydalanmaya teşebbüs etti.
Önce Batı kültürüne geçişimizin sebeplerini ve eksikliklerini arz edeyim.
1-Avrupa bu yüksekliğe, Rönesans öncesi Hristiyanlık, hatta Papalık merkezli bilgi ve kültürden, Rönesans sonrası, Müslüman kültürün etkisiyle “insan merkezli” bir bilim ve kültüre geçmesiyle elde etmiştir. Batılılar gizleseler de, bu bir tarihi gerçektir. Fransız düşünür Desquat’ın, İmam-ı gazali takipçisi olduğu, bütün Batılılar tarafından bilinir. Gazali’nin “El-Munkızu min’d-dalal” kitabı, broşürü yazıldıktan yirmi sene sonra Latince’ye tercüme edilmişti. Bu kitabı bir hocamızın tavsiyesi üzerine yirmili yaşlarda okumuştum. Desquart’ın “Le Disquourt” adlı kitabını, kırk yaşımdan sonra Fransızca metninden okudum. Septik- şüpheci filozof olarak biliyorduk. Felsefe derslerimizde böyle okumuştuk. Meğer Tahkikçi Filozof imiş. Felsefe ders kitabımızda “ Düşünüyorum, o halde varım” kısmını görürdük. Bu önermenin tamamı bundan ibaret değil, devamı şöyle “Maden düşünen bir kişi olarak ben varım , beni yaratan mükemmel bir varlık olarak, Allah vardır” diyor. Hatta bu kitabında Cin, Şeytan ve Melek varlıkları hakkında deliller açıklıyor..
Rönesans öncesi, Arapça’dan Latince’ye, binlerce kitap tercüme ve neşredilmişti.
“Müslümanların Gerilemesi İle Dünya Neler Kaybetti”
Necmettin Erişen arkadaşımız, Mücadele Birliği Hareketine katılmadan önce, Talebe Derneği başkanı iken, Hindistanlı Alim Hasan en-Nedvi’nin çok değeri bir eserinini “Müslümanların Gerilemesi İle Dünya Neler Kaybetti” isimli bir kitabı Talebe Cemiyeti Başkanlığında iken neşretmişti. “Müslümanların Batıyı Medenileştirmesi” konulu hatta isimli kitapları piyasada kolayca bulabilirsiniz.
İnsan Merkezli düşünce İslamidir. İslam Âleminde gelişmiş, Batıya geçmiş, Batı büyük adımlarla yükseklere çıkarmıştır. Malımıza sahip çıkmayalım mı? İnsan merkezli olmak ile vahiy çatışmaz. Vahyi doğru anlamış isek, akıl ile vahiy çatışmaz. Birbirini destekler.
2-Müslümanlar tarihte yüksek kültürlerle çok karşılaşmışlardır. Büyük saldırıları, alt ede ede ilerlemişlerdir. O kültürleri akıl ve İslam süzgecinden geçirmişler, makul olanları İslama uygun olanları almışlar, aykırı olanları kültürel yönden ezip atmışlardır. Urfa fethedildiği zaman Harran Felsefe okulları ile karşılaşmışlardır.
Müslüman Alimler Harran Felsefe okullarındaki bilim dallarından İslama uygun olanları almışlar, dışında olanları ezip kültür çöplüğüne atmışlardır
İslami ilimler de, Harran Kültürü buluşmasından sonra önemli bir gelişme oldu. İlimler yeniden tasnif edildi. İslam medreselerine Mantık diye bir ilim girdi. Astronomi ilmi girdi. “İlmul Hayevanât” diye Osmanlıca bir kitap görmüştüm. On yedi yaşlarımda idim. Bin sayfalıktı. Elime alıp tartmıştım. İki elimle zor kaldırmıştım. Bu, bu buluşmanın, kültürel buluşmanın ürünüdür.. Bu kitaplar, Felsefi düşünceler ve akıl, mantık kabul gördü, itibar buldu.
Batı kültürü içinde de rönesanstan sonra yeni bilim tasnifleri yapıldı. Yeni ilimler çıktı. Sosyoloji diye bir ilim doğdu, pisikoloji diye ilim doğdu. Tıp alanında ilim dalları doğdu. Her alanda yüzlerce ilim doğdu ve Bilim adamları bunlara teknoloji- Fen Bilimleri, dediler. Halen ne ilimler doğuyor. Bu gelişmeleri kabul mü edeceğiz, yoksa dışında mı kalacağız. Tabiiki önce göreceğiz, sonra İslam ve akıl süzgecinden geçirip kabul edeceğiz.
Batı fen, teknoloji, bilim, ilmî gelişmelerini takibe mecburduk.
Avrupa’da ki teknolojik gelişmeleri şimdi bile takibe mecburuz.. Sultanlar, Özellellikle Sultan II Abdülhamit binlerce öğrenciyi Avrupaya teknoloji taşısınlar, Batıda doğan ilimleri aktarsınlar diye gönderdiler. teknolojiye ermek için hızlı yürümeye çalışıyorduk ama onlar koşuyorlardı. Ben seksen yaşımı geçtim Benim ömrüm içinde ne icatlar doğdu. Yazsam cild cild kitaplar olur. Bütün bunlara bîgane kalmak mümkün mü?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.