HZ. FATIMA  (R.A.)

HZ. FATIMA  (R.A.)
Hz. Peygamber’in  (s.a.v.) Hz. Hatice’den altı evladı oldu. Bunlardan ikisi erkek dördü kızdı. İslamiyet zamanında doğmuş olan ve hepsinin yaşça küçüğü Hz. Fatıma’dır.

HZ. FATIMA  (R.A.)

Hz. Peygamber’in  (s.a.v.) Hz. Hatice’den altı evladı oldu. Bunlardan ikisi erkek dördü kızdı. İslamiyet zamanında doğmuş olan ve hepsinin yaşça küçüğü Hz. Fatıma’dır. Bütün evlatları kendi hayatında beka alemine göçmüş olup yalnızca Hz. Fatıma Peygamberimizin ahirete irtihalinden sonra ayrılık acısını bir daha gülmemek üzere yaşamıştır.

         Hz. Hatice Fatıma’ya gebe kaldığında Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ey Hatice! Cebrail bana haber verdi karnının sedefinde olan şahlara layık inci bir kızdır ki adı (Fatıma)’dır. Onun nesli zamanlar uzadıkça uzayarak kıyamete kadar devam edecek ve O, dünya gelininin gerdanına takılmış bir cevahir silsilesi olacaktır.”

         Rivayet edilir ki, gebelik müddeti sona erip doğum zamanı yaklaştığında Hz. Hatice Kureyş hatunlarından bir ebe istedi. Kureyş hatunları, Sen bize asi olup, Ebu Talib’in kefaleti altında bulunan bir yetimle evlenmeye razı oldun biz sana mensup olmaktan utanırız!

Hz. Hatice, bu sözlerden müteessir oldu. O sırada ansızın odasına  Benî Haşim ve Kureyş kadınlarının şekil ve heybetinde dört hatun belirip kendisine tazimde bulundular. Hz. Hatice kimlerden olduklarını sordu. Onlar: Ey Hatice! Allah (c.c.) bizi senin hizmetine memur etti! Dünyada sana hizmetkar ahirette de refik ve yar olacağız! dediler. (Bu hatunlardan biri Hz. İbrahim’in eşi Sare, öteki İmran’ın kızı Meryem, diğeri Musa’nın sütannesi Gülsüm, ve dördüncüsü Firavun’un karısı Asiye idi.)

         Ve Hz. Fatıma doğdu.(Doğumu: Miladi 609 Cuma Günü Mekke’dir.)Tertemiz olarak dünyaya geldi, yüzünün nuru gökyüzüne alem  (bayrak) çekti. Yeryüzüne miske benzeyen kokusu yayıldı. Huriler ibriklerle Kevser suyu dökerek Hz. Fatıma’yı yıkadılar ve Kafur’a bulanmış ipekli bezlere sarıp Hz. Hatice’ye teslim ettikten sonra gözden kayboldular.

Hz. Peygamber (s.a.v.) adı Fatıma, künyesi Ümmü Muhammed ve lakabı Raziye, Merziye, Meymune, Zekiye ve Zehra’dır buyurdu.

         O Fatımâ’ ki, Cennet ufkundan, cihan toprağına düşen bir inciydi.

         O Fatımâ’ ki, Allah Rasûlünün gözünün nûru ve sevinciydi.

         O Fatımâ’ ki, Nebiler Nebisinin mübarek vücudundan bir parçaydı.

         O Fatımâ’ ki, Hz. Hatice-i Kübra’nın gülzârında yetişmiş solmaz bir çiçekti.

         O Fatımâ’ ki, ay yüzlü kara gözlü bir melekti…

         O Fatımâ’ ki, Cennet Hurileri O’nun güzelliğinin karşısında hayretle dudaklarını ısırmışlardı…

         O Fatımâ’ ki, Müslüman kadınına en büyük bir örnek, İslam bahçesinde en nadide çiçekti.

         O Fatımâ’ ki, bir eliyle değirmen döndürür, bir eliyle çocuğuna bakar, diliylede durmadan Kur’an okurdu.

         Hz. Fatıma babasının kalabalık insan topluluklarını İslam’a davet ettiğini defalarca görmüş ve müşriklerin babasına düşmanlıklarını ızdırap çekerek çocuk safiyeti içinde babasının halini anlar, daima O’na destek verirdi.

Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün Mescid-i Haramda iken arap hatunlarından süslü elbiseler giyinmiş olan  bir grup gelip: Ya Muhammed (s.a.v.) ! her ne kadar kabilemiz sizin kabileye yabancı ise de bizde bu şehirdeyiz. Bu gün bir topluluğumuz var toplumumuzu şereflendirmesi için, Hz. Fatıma’ya müsaade edesin! Kesilmiş olan ülfet bağımız böylelikle yeniden başlamış olur.                              Peygamberimiz (s.a.v.), Siz gidin ben Fatıma’yı birazdan gönderirim buyurdu. Hz. Fatıma’ya davete icabet etmesini söylediğinde Hz. Fatıma o toplantıya hangi kıyafetle gideceğimden dolayı sıkıntılıyım. Atebe’nin, Şeybenin ve Ebu Cehil’in kızları ve kadınları renkli elbiselerle yüksek mertebelerde oturmuşlardır bana saldıracak ve ağır sözler söyleyecekler diyerek endişesini dile getirdi bunları söylerken ıslak gözlerinden hasret yaşları dökülürdü.

Hz. Peygamber (s.a.v.) ey gözümün nuru onların nazarları kısadır. Mana alemini görmezler ve bu suret aleminden başka alem olduğunu bilmezler üzülme ki bizim süslü elbisemiz takva libasıdır. Mücevherli tacımız ise ilim ve rızadır. Bu esnada Cebrail (a.s.) inip şunları bildirdi: Ya Rasulallah, (s.a.v.) hüküm odur ki Fatıma’yı o topluluğa gönderesin. Bunun üzerine Hz. Fatıma arap hatunların davetine gitti. O’nu merakla bekleyen topluluğa öyle bir saadet gölgesi bıraktı ki, güzelliğinin parıltısından gözleri kamaştırıyordu alnı mücevherli bir tac ile süslenmiş ve latif vücudu renkli kumaşlarla cilvelenmişti. Ayın on dördüne alnı inci dizileriyle parlamaktadır ve serviyi andıran boyu sırmalı hamaillerle kaplıdır. Sağında, solunda aya benzeyen cariyeler ve gül yanaklı hizmetçiler… Kimi geçeceği yola gül suları döker, kimi önüne geçip ışık tutar. Hasılı saltanat ve şevketle toplantıya ayak bastığında; Kureyş  kadınları bu ihtişam ve ziyb-ü ziynet karşısında hayrete düşüp,  kim olduğunu bilemeyip meclisin başsedirini ona teslim ettiler. Kureyş kadınlarının gururu, ortadan kalktı ve birbirlerine bu hangi şahın kızıdır ki, kendisini görmemişiz diye sordular. Öğrendiler ki Rasulullah’ın kızı Fatıma’dır. Tertip ettikleri şey aksi netice verince küfür ve şiddetle kerametleri sihire benzettiler. Tahammül edemeyerek meclisten dışarı çıktılar. Fatıma’ya: Hoş geldin, sefa geldin… Yiyeceğe içeceğe dair hatırına ne gelirse emret hazırlatalım… dediler.

Hz. Fatıma şu cevabı verdi: Ey Kureyş’in sevgilileri! Bizim fukara sofrasında gıdamız tesbih ve tehlil’dir ve bu gıdadan elimize geçen şey tazim ve tebcil, yani Babamın öğüdüdür. Velayet nimeti ve kerametler, o yola girmenin bereketidir. Eğer bizim gönlümüzü almak isterseniz, küfür karanlığından iman genişliğine çıkın ve itikad ile iman ışığı yakın!...

         Mecliste hazır bulunanların çoğu, Hz. Fatıma’nın cevher akan sözlerinden müteessir olup ve bu kerametleri görüp Müslüman oldular ve imanla şeref buldular.

Hz. Aişe’den (r.a.) nakledildiğine göre: “Peygamber (s.a.v.) kadınlar arasında Hz. Fatıma’yı hepsinden üstün tutardı.” buyurmuştur.

         Hz Fatıma sekiz yıl Mekke’de Peygamber (s.a.v.)’in yanında kaldı. İslam terbiyesi ve ilimlerini O’nun yanında öğrendi.

        

Enes b. Malik’ten rivayet olunduğuna göre: Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.)’ in hizmetindeyim. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ; Ey Enes(r.a.)! Cebrail gelip bana şu haberi getirdi… Allah (c.c.) Ali ile Fatıma’nın evlenmelerini emrediyor!

Şimdi muhacir ve Ensar’ın ileri gelenlerini topla! Muhacir ve Ensar toplandığında Peygamber (s.a.v.) Hz. Ali ile Hz. Fatıma’yı nikahlayacağım. Sizde buna şahit olacaksınız.

Hz. Ali’yi hazırladılar. Peygamber (s.a.v.) Ya Ali! Fatıma’yı dörtyüz misgal halis gümüş ile sana verdim. Kabul ettin mi? Hz. Ali cevap verdi. Ya Rasulallah razı olup kabul ettim. Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Fatıma’yı Hz. Ali’ ye nikahladı. Ümmü Seleme’ye: Hz.Ali’nin odasına varıp  Hz. Fatıma’yı teslim etmesini emretti.

 Peygamber (s.a.v.) namazını kıldıktan sonra bir testi su getirerek üzerine münasip gördüğü ayetleri okuyup Hz. Ali’ye o testiden abdest aldırdıktan sonra geri kalanını Hz. Fatıma’nın göğsü üzerine saçarak şu duayı buyurdu. “Ey Allah’ım O’nu ve zürriyetini şeytandan muhafaza buyur.”  Ve suyun birazını da Hz. Ali’nin üzerine saçıp şöyle buyurdu. “Ya Rabbi! Beni nasıl temizledin ise, Onların ikisini de öyle temizle.!”

Ondan sonra Peygamber (s.a.v.) dışarı çıkmak istediğinde Hz. Fatıma ağlamaya başladı. Peygamber (s.a.v.) Ey Ciğer köşem! Ağlama dedi. Allah’a (c.c.) minnet O ehli beytimin arasında bana en yakını ve ahbablarım arasında en faziletlisi, ensarımın en şereflisidir. Seni verdiğim kimse, dünyada sultandır ve ahirette efendidir.

 Hz. Fatıma cevap verdi. Ya Rasulallah! Ben mal azlığından ve halimin güçlüğünden endişe ettiğimden dolayı Hz. Ali’ ye varmakta tereddüt eder değilim. Sadece Senin şerefli hizmetinden ayrılmak lazım geleceği için üzülüyorum.

        

Senden ayrılmak maazallah bir ölmektir bana,

         Belki ayrılmaktan ölmek belki yeğrektir bana. (Fuzuli)

 

Rivayet ederler ki, Hz. Fatıma’nın ceyizi iki gömlek, bir deve, bir kadife elbise, bir kadeh, bir taş değirmen, iki testi ve bir parça misk, bir maşraba, iki sofra örtüsü, iki hurma lifinden yapılmış dört yastıktan ibarettir.

         Hz. Fatıma’nın çeyizinin az oluşu müşriklerin Hz. Ali’ye kendi kızlarından biriyle evlenirse develer yükü mücevherat, makam, mevki vereceklerini söylediler. Bunun üzerine “Hiç şüphe yok ki Hz. Ali üzülerek bu iş benim tedbirimle değil, Allah’ın (c.c.) emriyledir. Cenab-u Allah, hallerin en iyisini bize lutfetmiştir ve iltifatının hazinesinden ihsanların en faziletlisi bize yetmiştir.”

         Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Süleyman Peygamber, damadına bir taç vermişti. Üzerinde yedi yüz mücevher parçası vardı.

         Hz. Ali odaya gelince Hz. Fatıma’ya bunu anlattı. Hz. Fatıma, beka alemine göçtükten sonra bir gece Hz. Ali rüyasında kendini Cennete girmiş gördü. Bir mücevherli taht kurulmuş olup etrafında huriler saf bağlamışlardı. Taht üzerinde Hz. Fatıma oturmaktaydı ve yıldızı parlak bir kız, O’na serpmek için iki tabak cevahir hazırlayıp Hz. Fatıma’nın kendisine bakmasını beklerdi. Hz. Ali Fatıma’ya bu kimdir? Diye sordu. Hz. Fatıma, Ya Ali! Bu Süleyman Peygamber’in kızıdır ki, Allah (c.c.) onu benim hizmetime memur etmiştir. Ya Ali bir gün bu azizenin çeyizini bana hikaye etmiştin bu benim hatırımda idi. Fakat bundan dolayı endişe edip elem çekmemiştim, bunun ecri olarak bu saadet bana müyesser oldu.

         Ya Ali! O taç Süleyman Peygamber’in damadı için hazırlanmıştır. Fakat, liva-il-Hamd’da senin kısmetin olacaktır. O bir bayraktır ki, Hz. Peygambere mahsustur. Yüksekliği hadden fazla olup üzerinde üç şıka vardır. Bunlardan biri batıda, öteki doğuda, biri de Mekke’nin üzerinde idi.

Bir Şıkanın üzerinde “ Bismillâhirrahmânirrahîm” ,

İkincisinin üzerinde “ Elhamdülillâhi Rabbil- Âlemîn”,

Üçüncüsünün üzerinde “ Lâ İlâhe İllellâh Muhammedür-Rasûlullâh” yazılıdır.Rivayet odur ki, liva-il-Hamd sancağı hazır edilince şöyle nida edilecektir. Nerededir Muhammed’in Ümmeti?,

Nerededir Haşimoğulları’na tabi olanlar?...

Hz. Peygamber (s.a.v.), O mübarek sancağı eline alıp Peygamberler ve veliler, bütün İslam ehli O sancak altında toplanacaktır. Nitekim Hz. Adem ile O’nun zürriyeti kıyamet günü sancağın altındadırlar, buyurmuştur.

Hz. Peygamber (s.a.v.), mübarek başına nurdan yeşil bir taç koyup ve yeşil ipekten bir Hil’ate bürünüp Burak’a binecek diğer Peygamberler dahi ardından gelecekler. Sancak, Hz. Ali’nin eline verilip Cennet’e doğru yola çıkacaklar. Rivayet edilir ki, Hz. Ali’nin başında O sancak bir taç gibi duracaktır ve nidâ edecekler ki, Ya Ali bu taç mı daha faziletlidir, yoksa Süleyman Peygamber’in damadına verdiği taç mı?.

         Hz. Ömer’den rivayet edilir ki, Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Fatıma’nın odasına gelince onun üzüntülü olduğunu görünce, bunu sebebini sordu. 

          Hz. Fatıma, Ya Rasulallah evde yiyeceğe dair bir şey yok, Hasan ve Hüseyin’in ızdırapları arttı.Ey Babam, Hak dergahına teveccüh edip yalvarmak için sizden ruhsat olur mu? Dedi.

         Efendimiz kızım, Allah(c.c.) ihlâs sahiplerinin dualarını kabul eder… buyurdu. Bunun Üzerine Hz. Fatıma iki rekat namaz kılıp mübarek ellerini kaldırıp:

Ya Rabbi! Bilirsin ki kadınların ve çocukların açlığa takatleri yoktur. Bize ya çekeceğimiz kadar mihnet ver, yahut mihnetimize katlanacak kadar takat müyesser   eyle!..”  “bu duadan sonra zaaftan kendini kaybedince Cebrail inip: Ya Rasulallah, Hz Fatıma’nın gönül yakıcı feryadı göklerde ki melekleri coşturdu. Bu feryadı duyan Peygamberimiz (s.a.v.) hemen kızının başını mübarek dizinin üzerine alıp elini göğsüne koyarak:

“Ya Rabbi! Sen Fatıma’yı açlık eleminden koru!” diye dua etti. Hz. Fatıma bu duanın bereketi ile ömrüm oldukça açlıktan sıkıntı çekmedim!..

Hz. Peygamber (s.a.v.) Fatıma’yı bütün ehli beytinden çok sever ve kedisine pek fazla saygı gösterirdi. Hz. Fatıma’da Hz. Peygamber (s.a.v.)’i ruhundan daha aziz ve şerefli bilir idi.

Cennet kadınlarının efendisi Hz. Fatıma, Allah Arslanı Hz. Ali ile evlendikten sonra üçü erkek üçü de kız olmak üzere altı çocuğu olmuştur. Bunlar:Hz. Hasan, Hz. Hüseyin,Muhsin,Ümmü gülsüm, Zeynep, Rukiyye’dir. İlahi hikmet icabı nur nesli Hz. Fatıma ve Hz. Ali’den meydana gelecektir. Takvimler Hicretin üçüncü yılının Ramazan ayının 15’ini gösterirken Hz. Fatıma’nın evinde dalga dalga heyecan ve Peygamber kızı açmiş ellerini dua ediyor.

Kainatın efendisi, Ümmü Seleme ve Zeynep Bint-i Cahş’a emir buyuruyor. Kızım Fatıma’nın kolaylıkla doğum yapabilmesi için yanında Ayetel-Kürsi’i, Muavezeteyni ve Araf Suresi (54.) ayeti kerime’sini okuyunuz buyurdu. Hanımlar söylenen emri uyguladılar ve Ümmü Seleme’nin kucağında,

O kadar beyaz, o kadar güzel, o kadar tatlı bir bebek. Sanki Cennet bahçesinden koparılmış bir çiçek. Hemen Peygamberimize haber uçuruluyor ve Allah’ın Rasulu derhal kızlarının yanına gidiyorlar ve izin isteyerek içeri girip kızlarının evini şereflendirdiler. Hz. Fatıma’yı Alınlarından öperek torunlarını istediler. Bebeği kucağına alarak defalarca öptükten sonra, bağırlarına bastılar, sonra sağ kulağına ezan ve sol kulağına da kamet okudular. Hz. Ali Harb veya Hamza adını düşünürken, Peygamberimize siz daha iyisini bilirsiniz dedi.

Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Harun (a.s.) oğlu Şeber, Süryani dilinde Hasan adını verdi. Hz. Hasan Peygamberimize suret ve siyret bakımından benzediği için Ebu Hüreyre şöyle nakleder hiçbir gün olmadı ki Hz. Hasan’ın yüzünü gördüğüm zaman ferahlanıp gözümden sevinç gözyaşları boşaltmamış olayım.

         Hz. Peygamber (s.a.v.) mescitte ibadetle meşgul iken Hz. Hasan yanına gelip dizine oturdu ve saçlarıyla oynamaya başladı. Efendimiz, yanağını onun yanağına dokundurup şu duayı buyurdular: “ Ya Rabbi! Ben onu seviyorum, Sen de sev. Onu seveni de sev!..

         Hz. Hüseyin Hz. Fatıma’nın ikinci oğlu olup, Hasan’ın doğumundan on ay yirmi gün sonra Şaban ayının beşinci günü Medine’de dünyaya geldiler. Hz. Ali Harb veya Cafer adını düşünürken, Peygamberimize siz daha iyisini bilirsiniz dedi.

 Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Harun (a.s.) oğlu Şibbir, Yunan dilinde Hüseyin adını verdi. Efendimiz Hz. Fatıma’ ya bebeği emzirmeden önce bana haber ver buyurmuştur. O dönemde ashap yeni doğan bebeklerini efendimize getirirler ve efendimiz onların ağzın tahnik adı verilen yumuşatılmış hurma verir ve onlara güzel isimler koyarmış. Torunlarına da tahnik vermiştir. Yeni doğan bebeklere güzel isimler vermek, ağızlarına tahnik vermek, saçları ağırlığınca altın veya gümüş değerinden sadaka vermek ve akika kurbanı kesmek sünnettir.

Hz. Hüseyin’in göğsünden ayağının ayasına kadar ve Hz. Hasan’ın başından göğsüne kadar olan kısmı Hz. Peygamberimizi andırırdı. Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Hasan ile Hüseyin, Cennet ehli gençlerin efendileridir.”

         Hz. Hasan dedesi gibi zehirlenerek vefat etmiş ve dedesinin bulunduğu Medine’ye defnedilmiştir.

 Hz. Hüseyin ise babası gibi kılıç darbeleriyle şehit edilerek babasının bulunduğu Irak’ta defnedilmiştir.

Hz. Fatıma’nın Muhsin adındaki en küçük oğlu ise, bebekken annesinin kucağında hasta iken efendimiz ashabı ile onu ziyaret etmiş ve vefatı üzerine müteessir olup gözyaşları dökmüştür. Bunun üzerine sahabeler Bu nedir Ya Rasulallah? diye sorduklarında, Efendimiz şöyle buyurdu:

“Bu Cenab-ı Hakk’ın, kullarının kalbine koyduğu bir rahmettir. Allah (c.c.), kullarından ancak merhametli olanlara rahmet buyurur.”

Hz. Fatıma’nın göz nuru bebeği Medine’de toprağa verildi.

Hz. Fatıma’nın ilk kızı Zeynep,  Peygamberimiz (s.a.s.) hayatta iken dünyaya gelmişti. Allah’ın Rasulu Onun saçlarını tel tel okşamış, nar çiçeğine benzeyen yanağından öpmüştü. Hz. Ali onu Cafer’in oğlu Abdullah ile evlendirdi. Dördü erkek biri kız olmak üzere beş çocuğu dünyaya geldi. Kardeşi Hüseyin’in Kerbela da yanındaydı. Mübarek bedeni Kahire’de toprağa verildi.

Hz. Fatıma’nın ikinci kızı, Ümmü Gülsüm Allah’ın sevgilisinin öpüp kokladığı bir çiçek. Hazreti Ali Onu Hz. Ömer ile evlendirdi ve Zeyd isimli bir oğlu oldu. Zeyd b. Ömer şerefli iki dedesi olduğu için “Zü’l Hilaleyn” diye lakaplandırıldı. Hz. Ömer’in vefatından sonra, Cafer b. Avn  ile onun ölümü üzerine,  Abdullah b. Cafer ile nikahlı iken öteler alemine göçtü.

Hz. Fatıma’nın son kızı Rukayye, sitti ve seyyide ünvanlarıyla anılmıştır. Hz. Hüseyin ile beraber Kerbela’ya kadar O da gitti. Canilerden biri Rukayye’yi öldürmek kaydı ile canavar gibi üzerine atıldı. Rukayye o anda Allah’a yalvardı. Allah (c.c.) O’nun imdadına yetişti. Cani adamın eli havadan inmeye fırsat bulamadan ölüm onu yakaladı. Henüz kadınlık çağına ulaşamadan bu dünyaya veda etti.

Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) buyururlar ki: “ Her sebeb ve neseb, kıyamet gününde kesilir. Benim sebep ve nesebim bunlardan hariçtir ki, kesilmez.”

Hz. Peygamberimiz  (s.a.v.) hastalandığında, bütün Müslümanlar gözyaşı dert ve elem deryasında çırpınmakta iken Hz. Fatıma ilk hastalık anından beri babası ile ilgileniyordu. Kainatın efendisinin mübarek dudakları kıpırdadı,

Hz. Fatıma’nın yüzü gerildi, yüreğine acılar, indi gözleri yaşlarla doldu. İkinci defa yavaş bir sesle bir şeyler söyledi Hz. Fatıma’nın yüzü güldü ve gözyaşları birden dindi. “İlk söylediği söz galiba ecelim yakınlaşmış ve hayatımın devresi, şehadet derecesine varmıştır.” “İkincisi de, Ey Sevgili Kızım! Gam çekme, sana iki saadeti müjdelerim bunlardan biri şudur: Cennet ehli kadınlarının en faziletlisi sen olursun, öteki de şudur Ehli Beytimin hepsinden önce bana sen ulaşırsın!.. “

Hz. Fatıma ağladıkça Hz. Ali kendisini yatıştırmaya çalışıp, Ey Fatıma sabır ağlamaktan daha doğrudur. Tahammül, sızlanmaktan daha ileri ve sevaplıdır.

Hz. Fatıma, Ey Amcamın aziz oğlu beni bundan men etme ki, Cihanın en faziletlisinden ayrılmak musibetleri en büyüğüdür!.. Mersiye olarak şöyle demiştir.

Bana öyle musibetler döküldü ki; eğer onlar,

Gündüzlerin üstüne dökülse idi gece olurdu.

Hz. Peygamberin irtihalinden sonra, Hz. Fatıma’nın asla gülmediği haberi kat’i olarak söylenmektedir.

 

 

Cafer-i Sadık rivayet eder ki: İfrat derece ağlamak, beş kişiye münhasırdır.

Birisi Hz. Adem ki, Cennetten ayrı düştüğünden dolayı feryat ederdi.

İkincisi Hz. Yakup ki, Yusuf (a.s.) hicri ile ağlardı.

Üçüncüsü Hz. Yusuf ki, Yakup (a.s.)’ın derdinden perişandı.

Dördüncüsü Hz. Fatıma-i Zehra ki, Hz. Rasulun firakı ateşiyle yanardı.

Beşincisi Hz. Zeynel Abidin ki, Kerbela vakasından sonra kırk yıl hiç durmadan gözyaşı dökmüştür.

Hasılı, Hz. Peygamber’in irtihalinden üç veya altı ay geçtiğinde bir gün Hz. Ali evine gelip gördü ki Hz. Fatıma bir miktar hamur yapmış, evlatlarının saçlarını temizlemek için gül ezmiş ve onları yıkamak için su hazırlamış olarak görünce hayret ederek:

Ey Cihanın Hatunu! Senin dünya işleriyle bu derece meşgul olduğunu görmemiştim. Bu ne hikmettir ki, bir günde üç iş birden bitirmeye kalkmışsın? diye sordu.        

Hz. Fatıma gözlerinden yaşlar akıtarak Ey Hz. Mustafa’nın sırdaşı, Ey hakikat sahrasının aslanı, ey zemin ehlinin büyük efendisi ve ey Allah’ın galip aslanı dün gece Rasulullah’ı rüyamda gördüm. Yastığımın üzerinde oturmuş. Feryada başladım ve dedim, Ey Babam! Ey Allah’ın Rasulu! firakından helak oluyorum. Sen, şimdi neredesin?... Hz. Rasul (s.a.v.) şu cevabı verdi. Ey Fatıma! Sana müjde vermeye gelmişim. Bu eğreti hayat kaydı ile olan bağlarını kesip bu fena dünyanın darlığından beka boşluğuna ayak basmanın demidir. Ey Fatıma! Sen gelmeyince ben buradan gitmem. Eğer bana kavuşmak istersen çabuk ol ve çalış ki yarın gece benim misafirim olasın.

Bunun üzerine uykudan uyandım beka alemine doğru yönelmiş bulunuyorum. Ya Ali! Her ne kadar senden ayrılışım elemli ve ciğer yakıcıdır senden uzak düşmenin mihnetide gamı arttırıcıdır ama O Hazret’in de visali müjdesi gönül parlatıcıdır. Yol tedarikine kalkışmamın sebebi de budur. Hz. Ali, bu can yakıcı haberi işitince nemli gözlerle

Ey Fatıma!... Henüz babanın firakı yarasına merhem konulmadan ve elemi sükunete ermeden Senin de cana taze bir yara açman revam mıdır? Hz. Fatıma, Ey Ali o musibete sabrettin. Bu mihnete de tahammül et!

Ey şefkatli yoldaşım, veda vaktidir. Hakkını helal et.

Hz. Fatıma Hasan ve Hüseyin’e Ey Ciğer köşeler bir ara Rasulullah’ın ravzasına varıp dua edin! dedi. Şehzadeler analarına itaat edip yola çıktıklarında Hz. Fatıma, Ya Ali taziyet zamanı değil vasiyet zamanıdır.

Hz. Ali; Ey Fatıma vasiyetin nedir?

Hz. Fatıma cevap verdi. Dört vasiyetim var. Birincisi, benden senin hakkında edebe aykırı bir hareket sadır olduysa affedesin!...

İkincisi, evlatlarımı muhterem tutup kendilerinden bir küstahlık sadır olursa hoş göresin.

Üçüncüsü, Beni gece vaktinde defnedesin ki ömrüm içinde, namahrem gözlere karşı örtülü olduğum gibi ölümüm de de naşıma yabancı gözler ilişmeye.

Dördüncüsü de, mezarımı ziyaretten ayağını çekmeyesin ve bana dua etmeyi unutmayasın.

Hz. Ali Ey Fatıma! Senin vasiyetin kabul edilmiştir buna mukabil benim sana üç vasiyetim var arzedeyim.

Birincisi, Benden sana mülazimette kusur vaki oldu ise Hz. Rasule bundan şikayet etmeyesin.

İkincisi, Hz. Rasulullaha selamımı eriştiresin.

Üçüncüsü, Benim Hz. Peygambere karşı şükrümü bildiresin!

Hz. Fatıma, Ali’nin vasiyetini kabul edip kendisiyle konuşurken bir gürültü ile Hasan ile Hüseyin “ Vah Anamız… Vah uğradığımız felaket…” diye bağrışarak odanın kapısına gelip Hz. Ali’ye, Ey Peygamberin bilgi şehrinin kapısı! Annemiz ile veda etmeye gelmişiz dediler. Hz. Ali gözümün nurları… Annenizin bu halde olduğunu ne bildiniz? dedi.

Hz. Hasan ve Hüseyin şu cevabı verdiler..

Babamız! İsteğiniz üzerine Rasulullah’ın Ravzasını ziyaret için buradan ayrıldığımızda kulağımıza.. “Fatıma’nın Yetimleri diye bir ses geldi!” diye bir ses ilişti. Bunun üzerine Dedemizin mübarek kabrinden şu nida geldi! “ Ey göz nurları… Durmayıp geri dönün ki Annenizi dünya gözüyle görüp kendisine veda edebilesiniz. Çünkü, kendisi ahiret alemine göçmek üzeredir.

Ve şu dakika da Hz. İbrahim Halil ve Hz. Kurban İsmail, Hz. Musa Kelim, Hz. İsa Ruhullah ve mebus olarak gönderilen diğer peygamberler ve mukaddes ruhlar, O’nun temiz ruhunu karşılamaya gelmişlerdir.” Biz bu haberi alınca geri döndük! Dediler ve Hz. Fatıma’nın ayakucunda şöyle yalvardılar:

 Ey Muhterem Anamız! İltifat gözünü açıp bu garip müptelalarına bir göz at ve dile gelip,Bizimle konuş! Haykırışlar Hz. Fatıma’nın kulağına eriştiğinde gözlerini açarak onları yanına çekti yaşlı gözlerinden hasret damlaları döküp şöyle dedi.

Ey Yetimler acaba benden sonra Sizin haliniz ne olur? O esnada bütün evlatlarını toplayıp erkekleri kızlara, kızları erkeklere, cümlesini Hz. Ali’ye ve nihayet hepsini birden Vacib-ül- Vücud’a emanet eyledikten sonra;

Hz. Hasan ile Hüseyin’i Bir kere daha Ravza-i Rasul’e gönderdi. Ve Ümmü Seleme’den biraz su isteyip yıkandı. En yeni elbiselerini giyip yatağını evinin ortasına koyduktan sonra sağına dönerek orada karar kıldı ve sağ kolunu yüzüne yastık gibi bırakıp Hz.Esma’ya şöyle dedi.

Bir gün Hastalığı sırasında Cebrail Hz. Peygamber hizmetine gelip Cennetten bir miktar kâfur getirdi ve Rasul’e verdi. Bunun bir kısmını kefenine konulmak üzere saklayıp bir miktarını benim, bir miktarını da Hz. Ali için bana teslim etmişti. Şimdi onlar, falan yerdedir. Getir de kendi hissemi alıp Hz.Ali’nin hissesini sana teslim edeyim.

Hz. Fatıma içinden kendi payını alarak Hz. Esma’ya: Sen, biraz dışarı çık ki benim Rabbime gönlümün sırrı açacak zamanımdır! dedi. Şu Duada bulundu:

         “ Ya Rabbi, Peygamber hürmeti hakkı için ve Ali Murtaza kadri için ve masum evlatlarımın kerametleri için günahkar ümmetlere merhamet kıl! Asilerin suçlarına af kalemi çekip, Rahmetini onlardan esirgeme!”

         Bu sıkıntı veren dünya darlığından irade yüzünü çevirip Cennet gülzarına meylederek alaların, en alasının topluluğunda Peygamberler efendisinin hizmetine meyleyledi.

         Cenab-u Hak (c.c.) Hz. Fatıma (r.a.) anamız gibi, cümlemizi nimetlerine şükreden  ŞAKİRİN, Kendisini zikreden ZAKİRİN ve hükümlerine sabreden SABİRİN zümrelerine ilhak buyursun.

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum