Hizmet gönüllüsü olabilir mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Müslümanlara ihanet edenlerin, hizmet gönüllüsü olduklarını kim iddia edebilir" dedi.
İSTANBUL - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerika kıtasının 1492'de Kolomb tarafından keşfedildiğinin iddia edildiğini belirterek, "Oysa Kolomb'tan 314 sene önce 1178'de Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmışlardır. Kristof Kolomb'un hatıralarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahsedilmektedir. Kübalı kardeşimle bunu konuşuruz. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır" dedi.
Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı evsahipliğinde düzenlenen 1. Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi'nin kapanış toplantısında yaptığı konuşmada, zirvenin, Türkiye ile Latin Amerika ülkeleri arasında dostluğa ve dayanışmaya vesile olmasını ve özellikle Latin Amerika ülkelerindeki Müslümanlarla var olan gönül köprüsünün daha da sağlamlaşmasını temenni etti.
Zirve dolayısıyla 41 ülkeden 71 temsilcinin İstanbul'a geldiğini kaydeden Erdoğan, "Birbirlerini daha iyi tanıdılar, birbirlerini dinlediler, sorunlarımızı, İslam dünyasında ve Latin Amerika'da özellikli olarak tespit ettiler. 5 gün boyunca birbirleriyle muhabbet ettiler. Malum, muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, zirvenin İstanbul'da gerçekleşmesini çok önemsediklerini vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Az önce Küba'dan değerli kardeşim bizleri Küba'ya davet etti. Zaten bizim şu andaki planlamamız içerisinde var. Nasip olursa 2015'in başlarında Küba'ya bir ziyaretimiz olacak. Geniş bir heyetle inşallah Küba'ya bu ziyareti gerçekleştireceğiz. Latin Amerika ülkelerine inşallah 2015 yılı içinde daha fazla ağırlık vereceğiz. Aynı şekilde Afrika'ya. Bu hafta nasip olursa Cezayir ve Ekvator Ginesi'ne gidiyoruz, oraları dolaşacağız. İşimizin tüm dünyada ne kadar ağır olduğunu, sorumluluğumuzun ne kadar fazla olduğunun idraki içerisindeyiz. Tabii sorumluluğun idrakı içinde olmak yetmiyor, icraat gerekiyor, netice gerekiyor. İslam dünyasında bu noktada sıkıntımız çok büyük."
"Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmişti"
İslamın, insanın kendi tercihiyle kendi iradesiyle inanmasıyla birlikte Allah'ın kişiye bahşettiği en büyük hediye, hidayet olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:
"Eğer kalplerine, kulaklarına damga vurulmuşsa, gözlerine de perde inmişse, ne kadar anlatırsanız anlatın onlar inanmayacaklardır. Yine de bize düşen son nefesimize kadar Hakk'ı anlatmaktır, son nefesimize kadar insanları Hakk'a davet etmektir. İşte bu şehir, İstanbul, özellikle de Latin Amerika ülkeleri nezdinde anlatma, Hakk'a çağırma yani tebliğ vazifesini hakkıyla yerine getirmiş bir şehirdir. Bu şehrin böyle bir özelliği var. Büyük bir iftiharla ifade etmeliyim ki İstanbul'un başkent olduğu Osmanlı Devleti dünyanın birçok ülkesine olduğu gibi Latin Amerika ülkelerine de ulaşmış oralarda da hakkı savunmuş, oralarda da tebliğ vazifesini yerine getirmiştir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1866'da iki Osmanlı gemisinin Ümit Burnu'ndan geçerek Basra'ya ulaşmak üzere İstanbul'dan ayrıldığını, okyanusa açıldığını ancak yollarını kaybederek Brezilya'nın Rio sahiline vardığını anlattı.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Gemide bulunan ve alim bir zat olan Abdurrahman Efendi, Brezilya'da kaldı ve yıllar boyunca Brezilya başta olmak üzere Latin Amerika ülkelerini dolaşmak suretiyle İslam'ı anlattı, insanlara tebliğ vazifesinde bulundu. Yine 19. ve 20. yüzyıllarda Osmanlı cihan devleti artık dağılırken, çok sayıda Müslüman, Latin Amerika'ya göç etti. Bu göçmenler, Osmanlı pasaportuna sahip oldukları için de 'el turco' olarak tanındılar ve bugün halen de bu sıfatla tanınıyorlar. Bunu Arjantin'de, Meksika'da görürsünüz. Gittiğimizde oralarda gördük. Hatta gayet güzel, büyük dikili çeşmelerimiz var oralarda. Yaklaşık 100 yıl önce Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sırasında başta Arjantin olmak üzere Latin Amerika Müslümanları aralarında yardım toplamış bunu Kızılay aracılığıyla Türkiye'ye ulaştırmışlar. Latin Amerika'nın İslam'la tanışması, 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika kıtasının 1492'de Kolomb tarafından keşfedildiği iddia edilir. Oysa Kolomb'tan 314 sene önce 1178'de Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmışlardır. Kristof Kolomb'un hatıralarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahsedilmektedir. Kübalı kardeşimle bunu konuşuruz. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır. Yeter ki böyle bir şeye müsaade etsinler. Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmiş, yayılmıştı."
"Bizim tarihimizde sömürgeleştirme süreci göremezsiniz"
Osmanlı Devleti ve diğer İslam ülkelerinin Latin Amerika ülkelerindeki tebliğ faaliyetlerini, siyasi arzuların vasıtası olarak kullanmadığını dile getiren Erdoğan, "İslam dini asla ve asla sömürmenin, sömürgeleştirmenin, köleleştirmenin bir aracı olmadı. Başkaları daha iyi sömürmek için daha kolay boyun eğdirmek için dinlerini bir araç olarak kullanırken, Müslümanlar ve İslam devletleri sadece tebliğin, gönülleri fethetmenin, Allah'ın ismini yüceltmenin peşinde oldular. Müslümanlar, kemiyetin peşinde değil, keyfiyetin peşinde koştular. İslam'ı daha çok gönülle buluşturmanın ve tanıştırmanın mücadelesini verdiler" diye konuştu.
Erdoğan, Afrikalılar'a atfedilen "Misyonerler geldiklerinde toprağımız var onların da ellerinde İncil. Şimdi bizim elimizde İncil var, toprak ise onların elinde" sözlerine değinerek, Afrika ve Latin Amerika'nın bunları yaşadığını söyledi. Erdoğan, "Ancak bizim tarihimizde Allah'a hamdolsun böyle bir sömürgeleştirme süreci göremezsiniz. Dinin, sömürgeleştirmenin bir aracı olarak kullanıldığına asla şahit olamazsınız. Selçuklu, Emevi, Abbasi devletleri, Memlük Devleti, Endülüs Devleti, Osmanlı Devleti ve daha niceleri insanları, İslam'a davet etmiş ama zorla Müslümanlaştırmanın asla taraftarı olmamış, diğer tüm inançları da her zaman hoşgörü ve teminatı altında tutmuşlardır" dedi.
"Müslümanlara ihanet edenlerin, hizmet gönüllüsü olduklarını kim iddia edebilir"
Erdoğan, "Barışın dinini, İslam'ı, kendi kirli terör örgütlerine cinayet şebekelerine isim olarak verenlerin, İslam'ın hizmetinde olduklarını, Kur'an ve Sünnetin yolunda olduklarını kim söyleyebilir? Başka ülkelerin ve odakların çıkarları adına vatanlarına ve Müslümanlara ihanet edenlerin, İslam'a hürmet içinde olduklarını, hizmet gönüllüsü olduklarını kim iddia edebilir" dedi.
İslamiyet'te cebir, kılıç ve silah zoruyla, para, mal ve mülk vaat etmek yoluyla Müslümanlaştırmak olmadığını belirten Erdoğan, İslam'ın en çok da mazlumların, yoksulların, yolda kalmışların, gariplerin ve kölelerin dini olduğunu söyledi.
Bu nedenle İslam'ın hiçbir zaman sömürmenin aracı olmadığını, tam tersine sömürüye, baskıya ve zulme başkaldırının vasıtası olduğunu vurgulayan Erdoğan, Latin Amerika'daki Müslümanların tarih içinde yaşadıkları büyük acıları, maruz kaldıkları ağır zulmün bilindiğini anlattı.
Erdoğan, "Bu Ayet-i Kerime'yi rehber etmek, bu suretle yüzyıllar boyunca nasıl dimdik ayakta kaldıklarını da biliyoruz. İnşallah dayanışma içinde yardımlaşarak, paylaşarak, birbirimize sımsıkı sarılarak, kardeşlik hukuku içinde her yerde varlığımızı sürdürmeye, her yerde barışın dinini, yani İslamı yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz. Türkiye olarak hem tarihin bize yüklediği mirasın, hem de bugün omuzlarımızda taşıdığımız mesuliyetin idrakindeyiz" diye konuştu.
Türkiye'nin asırlar boyunca İslamın sancaktarlığını yaptığını dile getiren Erdoğan, Endülüs'teki Müslümanın hakkının ataları tarafından savunulduğunu, Mekke, Medine ve Kudüs'ün izzeti ve şerefini Osmanlı Devleti'nin mensupları olarak muhafaza ettiklerini, kutsal mekanların asırlar boyunca hizmetkarlığını yaptıklarını kaydetti.
Erdoğan, yüzyıl önce 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin dünyanın en güçlü orduları karşısında savaştığını, çok sayıda ülkeye kaşı kahramanca mücadele ettiğini, sonuçta şimdiki sınırlar içinde yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
"Geride kalan yüzyıl boyunca ayakta kalmanın, güçlü olmanın, yani var olmanın mücadelesini verdik. İçeriden ve dışarıdan yönelen ağır tehditlere, onlara karşı meşgul olmak zorunda kaldık. Şu anda Türkiye içerideki ve dışarıdaki sorunların bir çoğunu bertaraf etti. Güçlü, kararlı, iddia sahibi bir ülke olarak tarih sahnesindeki yerini yeniden almaya başladı. Güçlü ve daha da büyüyen ekonomimizle standartları daha ileri seviyelere doğru yol alan demokrasimizle dünyanın her karışında savunmuş olduğumuz barış, dostluk, kardeşlik mesajlarımızla bu bölgede ve yer yüzünde biz de varız diyoruz. Türkiye hiç kimse için, hiçbir ülke için tehdit ihtiva eden bir ülke değildir. Türkiye'nin hiç bir ülkenin sınırlarında ve iç işlerine asla gözü, emeli, niyeti yoktur. Tarih boyunca taşıdığımız misyon barışı egemen kılmak, zulme karşı çıkmaktır. Bugün de aynı misyonu taşıyor, dünyanın her yerinde, her ülkesinde sadece ve sadece barışın ve adaletin egemen olmasını istiyoruz. Sahip olduğumuz ulusal ve uluslararası kuruluşlarla da var olduğumuz ülkede barışın, dostluğun, kardeşliğin, dayanışmanın temellerini atıyoruz. TİKA gibi, Kızılay gibi, AFAD, Yunus Emre Enstitüleri, TRT, Anadolu Ajansı, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi kuruluşlarımızla mazlumlara, yoksullara, dost ve kardeşlerimize ulaşmanın mücadelesini veriyoruz."
Yabancı dilde eğitim veren imam hatip okulu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu büyük insanlık mücadelesinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çok ayrı ve müstesna bir yerde durduğunu belirterek, Türkiye içinde olduğu kadar, dünya genelinde de İslam dininin en berrak şekilde anlaşılması ve uygulanması için örnek faaliyetler yürüttüğünü kaydetti.
Bu faaliyetlerin Latin Amerika ülkelerine kadar ulaşmasının bir iftihar vesilesi olduğunu vurgulayan Erdoğan, "İstanbul'da kurulabilecek imam hatip okuluna, lisesine, buna ilahiyatta dahil edilmek suretiyle burada belli bir veya iki yabancı dilde eğitim verilmesi çok manidar ve anlamlı olacaktır. Bunu vakit kaybetmeden adımlarını atmak, hemen bu çalışmayı başlatmak geleceğe yönelik en isabetli yatırım olacaktır. Bizler bu çalışmaları en güçlü şekilde destekleyeceğiz" dedi.
Latin Amerika Müslümanlarının yayın, eğitim, uzman gibi her türlü ihtiyaçlarını karşılamak için çalışılacağını anlatan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Türkiye'nin siyasi ya da uluslararası tezlerini anlatmak için değil, İslam'ı en berrak şekilde anlatmak için hizmetkar olacağını söyledi.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın rolü
Erdoğan, İslam adı altında kendi ülkelerinin siyasi projelerinin yaygınlaştırmaya çalışanlar olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Biliyoruz ki İslam'ın o mübarek çatısı altındaymış gibi yapıp yüzlerine maske takıp, okullarıyla öğretmenleriyle, kör ideolojileriyle belli grupların çıkarı için faaliyet gösterenler de var. Kitab-ı Mukaddes'i kullanarak Afrika ve Latin Amerika'nın zenginliklerini sömürenler neyse, Kur'an-ı Kerim'i, barış dini İslam'ı, alemlerin sevgilisi Hazreti Nebi'yi maalesef kullanarak aynı yolun yolcusu olan istismarcılar var. Diyanet İşleri Başkanlığımız esasında işte bu nifak tohumlarını, bunlara karşı mücadelenin en güzel örneklerini verebilecek, İslam'ın özünü, ruhunu, aslını son derece güvenilir şekilde aktarabilecek güçlü, sağlam, birikimli bir yapıdır."
Latin Amerika Müslümanlarının, tüm Müslüman toplulukların, liderlerin hiç tereddüt etmeden Diyanet İşleri Başkanlığı ile irtibatta olmaları, her türlü talep ve ihtiyaçlarını dile getirmelerinin en büyük arzu ve temennileri olduğunu belirten Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da üzerindeki bu tarihi sorumluluğu hakkıyla yerine getireceğine inandığını söyledi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.