Hedef Türkiye

Hedef Türkiye
 Özgeçmişine bakıldığında her Türk vatandaşının ?Vay be!? diyeceği biri Oktay Sinanoğlu. Nam-ı diğer ?Türk Aynştaynı?... Değişik ülkelerde...


 

Özgeçmişine bakıldığında her Türk vatandaşının ?Vay be!? diyeceği biri Oktay Sinanoğlu. Nam-ı diğer ?Türk Aynştaynı?... Değişik ülkelerde iki kez Nobel ödülüne aday gösterilmiş bir bilim adamı. Ayrıca Batının son 300 yıldaki en genç profesörü. 26 yaşında profesör olmuş Sinanoğlu... Fizik ve kimya alanındaki kuramları ve bir sürü ödülleri... Akademik kariyer anlamında zirvenin doruklarında uzunca bir süredir. Fakat çoğu insan gibi onu biz ?Türkçe? adına çabalarından tanıyoruz. Belki fen bilimlerindeki bir kitabını raflarda pek sık göremediğimizden... Ve belki hepimizin gözüne ?Bye Bye Türkçe? kitabının bir şekilde çarpmasından dolayı Sinanoğlu?nu bu alanda biliyoruz...

Takdire şayan bir dava Oktay Sinanoğlu?nunki... 45 yılı aşkındır Türkçe?nin nerelerden nerelere geldiğini ve bu dilin üzerinde ne gibi oyunlar oynandığını, hangi komploların neden kurulduğunu anlatıyor memleketin her köşesinde...


Özellikle yabancı dilde eğitim üzerine kafa yoruyor yazar. Yabancı dil eğitiminin ayrı yabancı dilde eğitimin ayrı olduğunu dile getiriyor ve ince ayrıntıyı hatırlatıyor. Hakikaten de şöyle bir geçmişe baktığımızda ikinci bir dil olarak İngilizce?nin seçmeli yabancı dilden öte normal derslerde de ana dil yerine kullanılmaya başladığını görünce bu konuda yazara hak vermemek elde değil. İlköğretim üçüncü sınıftan beri neredeyse her yıl İngilizce görüyoruz. Fakat yine de üniversiteden çıktığımızda sırf İngilizce öğrenebilmek için bir yığın para döküyor, yurtdışına gidiyoruz. Yazar bunun dış güçlerin bir oyunu olduğunu söylüyor ve ülkedeki bazı misyoner okulların da bu komplonun başkahramanı olduğunu dile getiriyor. Bunlardan en bilindiği Robert Koleji... 1953 sonrası bu ?kolej? mantığı artmaya başladıkça dış güçlerde emellerine adım adım ulaşıyor. İngilizce İngilizce diye diye Türkçe bir şekilde unutturulmaya çalışılıyor ve bunun sonucu olarak da Türk?ün tarih sayfasından silinmesi isteniyor yazara göre...


Tam bu noktada şu durumu da anlatmakta fayda var. Daha önceden de duyduğum bir durumu bu kitapta da okumuş oldum ve bu konuya dair bilgim güç kazandı. Dış güçlerin dilimiz hakkındaki oyunlarından bahsederken... 1945 öncesi bu güçler İngiliz ve Fransızlarmış. Fakat 1945 sonrası bu güçlerin yerini ABD almış. İsmet İnönü Amerikalılarla anlaşma yapmış. Demişler ki; Milli Eğitim Bakanlığı?nda 8 kişilik bir kurul olacak; dördü Türk, dördü Amerikalı. Ama dört Amerikalıdan biri Amerikan elçisi ve onun oyu 2 sayılıyor... Milli Eğitim sisteminde şu an bir yığın çarpıklık varsa bunun kaynaklarından biride bu anlaşmayı yapan Milli (!) Şef?tir...


İngilizce?ye o kadar benimsetilmiş durumdayız ki... Mağazaların tabelaları yazarın deyimiyle ?Tarzan İngilizce?si... Anlamını bilmediği İngilizce kelimeyi sırf kendisine ?ayrı bir hava katmak? için tabelasına yazdırmak, tişört olarak giymek, araba camlarına yapıştırmak, net âleminde kendisine bir rumuz edinmek vs...


Yazarın ?Türkçe giderse Türkiye gider? görüşüne katılıyor ve bu davasını bir yere kadar destekliyorum. Bir yere kadar derken anlatmak istediğim ise şudur... Haliyle bu kadar Türkçe üzerine kafa yoran yazar her yabancı kelimeye Türkçe karşılığını bularak o şekilde hitap etmektedir. Bu ilk görüşte iyi gibi gözükse de bazı noktalarda -fikrimce- çok da mantıklı gözükmüyor. Artık değiştirilemeyecek kavramlar vardır ki bunları Türkçe söylemek pek bir abes kaçar. Hatırlayınız TDK otobüs kelimesi için ?oturgaçlı götürgeç? demişti... Yazarın ise değiştirdiği bazı kelimeler şunlar; petrol için taş yağı, üniversite için evrenkent, global ya da küresel yerine Cihanşumul, turist yerine gezgin, turizm yerine gezim, protokol yerine teşrifat, enflasyon yerine para şişmesi gibi... Apple firması için de Elma tabirini kullanıyor. Bunları değiştirmek çok zor gibi... Milli Eğitim Bakanlığına Küresel Eğitim Bakanlığı, IMF?ye de KKMF ( Küresel Kraliyet Para Fonu ) demesi de isabetli noktalar bence...


Kitaptan bahsetmek gerekirse... Kitaptaki yazılar yazarın çeşitli yerdeki söyleşi, konferanslarından metin haline çevrildiği için bir yerden sonra kendisini tekrarlamaya başlıyor ve okumak da sıkıcı bir hal alıyor. Çünkü her konuşması tıpa tıp aynı... Aynı tasvirler, aynı hikâyeler, aynı örnekler... Hatta geçenlerde bir videoda yazarın bir konuşmasına denk geldim tasvirler orada da devam ediyor... Mesela İngilizleri tasvir ederken; hamamdan çıkmış, beyaz-pembe ten rengindeki İngiliz Muhipleri Cemiyeti?ne bağlı insanlar olarak tasvir eder. Yalın bir dil var. Ama her kelimenin Türkçesi yazılacak diye de epey uğraşmışlar. Bu okuru yorabiliyor...


Kısa bir anekdot anlatıp yazarı bir noktada eleştirmek istiyorum. İkinci Dünya Savaşı sırasında Hiroşima ve Nagazaki?ye atılan atom bombalarından sonra gelişiyor bu olay. -Atom bombasının da hikâyesi bilinenden farklıdır- Amerika ile Japonya antlaşma masasına oturuyorlar. Görünen antlaşmanın içinde bir de gizli maddeler var. Gizli maddelerinin açıklanması kesin rakam veremememle birlikte 60-70 yıl olarak diye biliyorum. Amerikalı lider Japon lidere; ?Ordunu kaldıracaksın, çelik üretmeyeceksin...? gibisinden birkaç maddeden oluşan gizli maddeleri öne sürüyor. Bu maddelerden bir tanesi de ?Alfabeni değiştireceksin? maddesi... Japon lider tüm maddeleri kabul ediyor fakat alfabe değişikliği maddesini kabul etmediğini dile getiriyor. Sebebi ise pek manidar; ?Eğer ben alfabemi değiştirirsem benim gelecek kuşaktaki neslim geçmişini, atalarını, kültürünü okuyamaz, öğrenemez.? Amerika?nın koyduğu maddenin ne kadar stratejik olduğunu ve Japon liderin de verdiği cevaptaki düşüncesinin bir o kadar stratejik olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Evet, bu durumda Türkçe giderse Türkiye gider çok doğru bir tespit... Fakat...


Bir komplo teorisi atıyorum ortaya... Ya Lozan?ın gizli maddelerinden birinde ?Alfabeni değiştireceksin? maddesi varsa ve biz Arap harflerinden Latin harflerine bu şekilde geçtiysek? Neden olmasın? Hangi birimiz adam akıllı geçmiş tarihimizi okuyabiliyoruz? En fazla 1920-1930?lara kadar tarihimizi okuyabiliriz. Onun da çoğu yanlı, uydurma tarih... Hangi birimiz Osmanlı arşivini açıp okuyabiliyor? 1900?lü yıllar sonrasında büyük ülkelerin çoğu stratejik sorunlarla karşılaştığında Osmanlı kaynaklarını açıp ?Acaba böyle bir sorun Osmanlı?nın başına gelmiş mi? Gelmişse ne yapmış?? diye araştırma yapıyordu. Şimdi hangimizin geçmişimizi okuma imkânı var? Çıkıp birileri demesin bir sürü Türk tarihi kitabı var diye... Bir millete ?özgüven? gerekiyordu ve ?tarih yazıldı ders kitaplarında?... Oktay Sinanoğlu acaba bu işin bu boyutunu düşündü mü?


Derkenarın dışına çıkmadan yazımı noktalayım. Sinanoğlu hiç şüphesiz ki ?ulusalcı? kimliğiyle okur ile buluşmuş kitaplarında. Ama ?tehlikeli ulusalcı? değil ?heryerekoncular? gibi... Davası büyük, davası önemli ve davası dava edinilecek biri... Bir Türk?ün böylesi bir kariyerinin ve davasının olması benim açımdan gurur verici... Herkesin okuması gereken bir kitap...


Hedef Türkiye

Oktay Sinanoğlu
Everest Yayınları

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.