Hayrullah Güven: Almanya’ya Gidiş
Sakıp Sabancı Ortaokulunda çalıştığımın ikinci yılıydı, Milli Eğitim Bakanlığı, yurt dışında çalışan işçilerimizin çocuklarını okutmak üzere çeşitli branşlardan 600 öğretmen göndermek için sınav açacağını duyurdu. Sınava ben de başvurdum. Sınav test usulü yapılacak ve soruları üniversite sorularını hazırlayan ekip hazırlayacakmış. Sınava on binin üzerinde başvuru olduğunu söylediler. İmam-Hatip Okulunun binasında sınava girdik. Haliyle matematik, fen sorularına iyi cevap veremedim ama kültür dersleriyle ilgili sorularda başarılı olduğumu, kazanma şansımın %50 olabileceğini düşünüyordum.
O devirde de torpil geçerliydi. Yurt dışına göreve gitmek önemliydi. Kazanırsak ülkedeki anarşi ortamından uzaklaşacak, maddi durumumuz da iyileşecekti. Bu arada iktidar değişmiş, Ecevit (motel) hükümeti yerine Demirel (kerhen) hükümeti kurulmuştu. Söylemesi ayıp ama herkes gibi biz de torpil arama faaliyeti yaptık. Ali Aşıroğlu ile hemşerimiz senatör Mehmet Ünaldı Beyi Mecliste ziyaret ettik. Yardımcı olacağına söz verdi. Milletvekili hemşerimiz Halit Dağlı Beye gittik, bize yüz vermedi.
Ağustos ayında mülakata çağrıldık. Beşevler’de il adı, alfabetik sıraya göre mülakata girdik. İkindi vakti sonuçlar açıklandı, kazanmıştık. Teşekkür etmek için Ali Aşiroğlu’yla birlikte Mehmet Ünaldı’nın evine gittik, evdeymiş. Bizi görür görmez tanıdı. “Ooo çocuklar!.. Ben sizin için elimden geleni yapacağım” dedi. Biz sınavı kazandık, o hala yardım edeceğini söylüyor. Anlaşıldı ki senatör bizi ekmiş, politikacı sözü vermiş. Bozuntuya vermeden, kazandığımızı, söyleyip teşekkür ederek çıktık.
Bir aylık Almanca kursu için ağustosun sonlarında çağırdılar. Adana tarafından gelip Ankara şehir merkezine doğru giderken solda, ağaçlık bir alanda Bakanlığın tek katlı bir binasında kursa başladık. Aynı binada yatıyor ve yemek yiyorduk. Anarşi hat safhaya yükselmişti. Kaldığımız yer terör saldırısına açık bir yer olduğu için korkuyorduk. Mersinli Veli Güven ve bir diğer arkadaşla yakında bulunan Turizm ve Otelcilik Okulunun otelinde üç kişilik bir oda kiraladık, yatmak için otele geliyorduk. Bir sabah kurs binasına gitmek için kalktığımızda her tarafta asker vardı. O gece 12 Eylül Darbesi olmuş, ülke yönetimine ordu el koymuştu.
Kurs bittikten sonra Adana’ya döndük, okullar da açılmıştı. Bakanlıktan, vizeleriniz geldi, “güvenlik soruşturması”nı elden alarak gelin diye haber geldi. Milli Eğitim Müdürlüğüne gittiğimizde, güvenlik soruşturması için gelen yazıyı Sıkıyönetim Komutanlığına gönderdiklerini söylediler. Sıkıyönetim Komutanlığına gittiğimizde gereken cevabı Milli Eğitim Müdürlüğüne gönderdiklerini söylediler. Bu iki kurum arasında birkaç kez gidip gelmelerimiz oldu ama sonuç alamadık. Bakanlıktan vizeleriniz geldi, güvenlik soruşturmalarınızı alıp acele geliniz, gelmediğiniz takdirde yerinize başkalarını göndereceğiz deniyordu. Milli Eğitim Müdürlüğüne de bir albay getirilmişti. Anlaşılan gitmemiz engellenmek isteniyordu. Her gün bir araya geliyorduk ama bir çare bulamıyorduk. Bir-iki arkadaşla samimiyetine güvendiğim Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Mehmet Algan (ismi yanlış hatırlayabilirim) Beyin makamına çıktık. Bakanlıktan gelen bizimle ilgili yazıyı görmek istedik. Mehmet Bey “gizli” olduğunu söyleyip vermek istemedi. Ben, elimize vermeyin, siz okuyun ne olduğunu anlayalım yeter, dedim. Bunun üzerine memuru arayıp o yazıyı getirmesini söyledi. Mehmet Bey yazıyı okudu.“Aranan kişilerden olup olmadığımız” soruluyordu. Meğer güvenlik soruşturması buymuş. Mehmet Beyin bizimle ilgili bilgisi yoktu, başka müdür yardımcılarına da sorduk, netice alamadık. Büyük bir haksızlıkla karşı karşıyaydık, bütün çabalarımız boşa mı gidecekti? Varsa suçumuz şu sebepten gidemiyorsunuz, demeleri gerekirdi. Son derece endişeleniyor ve üzülüyorduk. Bir gece güzel bir rüya gördüm. Rüyamda bir kamyon üzerinde Toros Dağlarına doğru gidiyordum. Bir ara kendimi yüksek bir dağın doruğunda buldum, aşağıda son derece güzel, yemyeşil bir manzara vardı.
Bakanlıktan gelen yazıda güvenlik soruşturmasının Emniyet Müdürlüğüne gönderilmesi isteniyordu ama bu yazı oraya değil sıkıyönetime gönderilmişti. Düşündüm ve galiba bir yol bulmuştum. Dersim hep öğleden sonra olduğu için akşamdan Valilik Makamına hitaben bir dilekçe yazdım, hitabın altına parantez içinde (Emniyet Müdürlüğüne) diye ilave yaptım. Yani dilekçemin Emniyet Müdürlüğüne havale edilmesini istiyordum. Valiliğe giderek dilekçe işlerine bakan Vali Yardımcısına dilekçemi verdim. Dilekçeyi okuduktan sonra Emniyet Müdürlüğüne havale etti. Böylece kafamda bir ışık belirdi.
O zamanlar Yüreğir’de bulunan Emniyet Müdürlüğüne gidip dilekçemi verdim. Yetkili memur, Emniyette bulunan bütün birimlerin adlarını dilekçenin arkasına yazarak bunlara gitmemi söyleyip sonucu kendisine getirmemi istedi. Aynı binada bulunan bütün birimleri dolaştım, dolaştığım birimde gerekli inceleme yapıldıktan sonra “ilişiği yoktur” mührünü basıp imzaladılar. Son birimde “adınız geçiyor” dediler. Hiçbir olaya karışmadığımı söyleyince “iyi düşün” dediler. Müdür Yardımcım bir öğrenciye tokat atmış, öğrenci de kulak zarının patladığını iddia ederek şikayette bulunmuştu. Arkadaş nezaretteyken ona, aç kalmasın diye bir paket kebap yaptırıp getirmiştim. Paket için imzamı aldıklarını söyleyince “tamam” dediler ve ilişiği yoktur kaşesini bastılar. Dilekçemi ilk verdiğim yere getirince görevli, bir üst yazı ekleyerek Milli Eğitim Müdürlüğüne götürmemi istedi. Böylece işi bir iki saat içinde hallettim. Arkadaşları arayarak aynı işlemleri yapmalarını istedim. Emniyetten güvenlik sonuçlarımızı aldıktan sonra aşmamız gereken bir engel daha vardı. Milli Eğitim Müdürü bir üst yazıyla Valilik onayını alıp Bakanlığa göndermesi gerekiyordu. Belki bizi Müdür olan albay engelliyordu, elimize vermek istemeyebilirdi. Oysa bu yazıyı acilen elden götürmemiz gerekiyordu. Mehmet Algan’a rica ettim, müdür yerine bu üst yazıyı imzalayabileceğini belirttim. Sağolsun bizi kırmadı. İçimizde en becerikli, en girişken olan Ali Aşırğlu arkadaşımızla güvenlik soruşturmalarımızı elden Ankara’ya gönderdik. Ali telefonla vizelerimizin geldiğini ama kendi vizesinin henüz gelmemiş olduğunu bildirdi.
Yurt dışına çıkabilmek için bankadan on bin liralık mark almamız gerekiyormuş. Diğer bazı masrafları karşılamak için yüklüce bir paraya ihtiyaç vardı. Yakınlarımdan, arkadaşlarımdan bu parayı bulmam gerekiyordu. İlk önce değerli insan Yaşar İnanç ağabeye gidip durumu anlattım. Sen toplayabildiğin kadar topla, üstünü ben tamamlarım dedi. Maddi durumları iyi olan yakın akrabalarım da arkadaşlarım da yardım etmedi. Yaşar abiye gelip sıkılarak, para veren olmadığını söyleyince, kasayı açıp ihtiyacım olan parayı verdi. Almanya’ya gidince iki maaşımı birden alınca borcumu gönderdim.
Ailelerimizle vedalaşıp pasaport için Ankara’ya geldik. İşlemler için gerekli devlet dairelerini dolaşıp son olarak Alman Konsolosluğuna geldik. Sırayla giriyor, işlem bitince pasaportumuzu alıp dışarıda bekliyorduk. En son Ahmet Turan arkadaşımız çıktı ama yüzü asıktı. Ne olduğunu sorduk, arananlardan biriyle isim benzerliği nedeniyle pasaport vermemişler. İsim benzerliğinin olması mümkündü ama anne, baba adları, doğum yeri, doğum tarihinin aynı olması mümkün değildi. Bize bakanlık görevlilerinden sık sık, uçak kalkıncaya kadar gitmekten emin olamayacağımızı hatırlatıyorlardı. Daha sonra bu arkadaşımız ve vizesi gelmeyen arkadaşımız da yurt dışı görevlerine gittiler.
Bayan arkadaşımız İnayet Çakıtlı ve iki küçük çocuğuyla ben aynı uçakla Almanya’ya uçtuk. İlk defa uçağa biniyordum, yolculuğun sonuna doğru kaptan pilot, Alp Dağları üzerinde uçuyoruz, biraz sonra Münih hava alanına inişe geçeceğiz dedi. Aşağı baktığımda bir dağ sırası gördüm. Uçak alçalmaya başlayınca rüyamda gördüğüm manzaranın aynısını görüyordum; dikdörtgen, kare şeklinde araziler, yer yer ağaç toplulukları ve küçük göller görüyordum. Yeşil rengin hakim olduğu usta bir ressam elinden çıkmış bir tablo gibiydi. Rüyam gerçekleşmişti. Münih havaalanından çıkınca bir taksi çağırdık, taksinin sürücüsü bayandı. Nürnberg’te bulunan Türk Konsolosluğuna gitme için istasyona geldik. İnayet Hanımın yabancı dili daha iyiydi. Bilet almak için gişeye vardık. Gişe memuru trenin kalkmak üzere olduğunu, acele etmemiz gerektiğini, bileti trenin içinde alabileceğimizi söyledi. Biz trene biner binmez hareket etti.
Nürnberg istasyonuna varınca, orada yaşayan dayım kızı Fazilet ile beyi gelip bizi konsolosluk yakınında bulunan bir Türkün iş yerine getirdi. Valizlerimizi orada bırakarak konsolosluk binasına gittik. Görev yerimizin Würzburg ile Frankfurt arasında bulunan Aschaffenburg olduğunu bildirdiler. Bizi orada görev yapan bir öğretmenin karşılayacağını ve adresini verdiler. Nürnberg’te bir gece yattık, ertesi gün akrabalarım bizi trenle görev yerimize uğurladılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.