Halifeliğin Türkiye'ye geçişinin 500. yıldönümü
Mustafa Yürekli, 6 Temmuz 2017?de kutlayacağımız Halifeliğin Türkiye?ye geçişinin 500. Yıldönümünü gündeme getirerek, son beş asırlık dünya ve İslam tarihini tartışmaya açıyor.
Bu tartışmanın, günümüz Türkiye'sinin ufkunu da aydınlatacağını savunuyor.
Dokuzuncu Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim (d. 10 Ekim 1470 - ö. 22 Eylül 1520), Anadolu'da birliği sağlayıp devleti, dünya gücü haline getirirken, Mısır'ı da fethedip İslam dünyasının liderliği olan Halifeliği de İstanbul'a getirmişti. 6 Temmuz 1517'de, Kutsal Emanetler'le birlikte İslam Halifeliği de Osmanlılara geçmiş oldu.
Halifeliğin Türkiye'ye geçişinin 500. yıldönümünü, beş yıl sonra, 6 Temmuz 2017'de kutlayacağız inşallah. Halifeliğin İstanbul'a taşınması büyük bir talih, büyük bir şereftir. Milletimiz Halifelik sorumluluğunu canhıraş bir şekilde, büyük fedakarlıklarla yerine getirmiştir. İslam dünyasının güvenlik sorunlarından hala kendimizi sorumlu tutmamızın temelinde yatan fikir ve duygu, Halifelik kurumunun hala bizde olmasındandır. Görünürde, bu kurumu elimizden alabilecek bir ülke de yoktur.
Önümüzdeki beş yıl boyunca, Halifelik konusu sürekli gündemimizde olmalı; hem devlet, hem de sivil toplum kuruluşları, bir takım hazırlıklar yapmalı. Halifelik makamı bütün boyutlarıyla anlatılmalı ve bu mukaddes kuruma milletimizin verdiği hizmetler gündeme getirilmelidir..
ÜMMETİN VELAYETİNİ ÜSTLENMEK
Yedinci Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet (30 Mart 1432 - 3 Mayıs 1481), İstanbul'un fethiyle, Anadolu'da birliği sağlamış ve devleti güçlendirmişti. Torunu, dokuzuncu Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim (d. 10 Ekim 1470 - ö. 22 Eylül 1520), devleti dünya gücü haline getirdi.
Yavuz Sultan Selim, babası II. Bayezid'den Tahtı devraldığında 2.375.000 km2 olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede, 2,5 kat büyütmüş ve ölümünde imparatorluk topraklarının 1.702.000 km2'si Avrupa'da, 1.905.000 km2'si Asya'da, 2.905.000 km2'si Afrika'da olmak üzere toplam 6.557.000 km2'ye çıkarmıştı. Padişahlığı döneminde, Anadolu'daki birlik pekiştirilmiş; Halifelik, Abbasilerden Osmanlı Hanedanına geçmiştir. Ayrıca devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek Yolu'nu ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı, bu sayede doğu ticaret yollarını tamamen kontrolü altına almıştır.
Mısır Seferi sonunda Suriye, Filistin ve Mısır, Osmanlı hakimiyetine girdi. Ayrıca Hicaz ve yöresi de Osmanlı topraklarına katıldı. 6 Temmuz 1517'de Kutsal Emanetler Osmanlı eline geçti. Böylece İslam Halifeliği de Osmanlılara geçmiş oldu..
Yavuz Sultan Selim Hanı bu gün daha iyi anlayabiliyoruz: 15. Yüzyıldan itibaren yükselmeye başlayan, günümüzde hava, kara ve deniz alanlarıyla bütün bir yeryüzünü tahakkümü altına alan modern Batı Medeniyeti'ne cevap teşkil eden cevabi çıkışı, Yavuz Sultan Selim Han, bütün bir İslam dünyası adına vermiştir. Yavuz Sultan Selim'in girişimiyle, İslam Dünyasının lideriliğine Osmanlı İmparatorluğu'nu geçirmesi ve Batı'yla güçlü bir şekilde savaşmayı devletin dış politikasının ana ekseni kılması, bugün bile doğru yol olarak önümüzde durmaktadır. Dolayısıyla İslam dünyasını yerel iktidar oyunlarıyla enerji israf etmekten kurtarıp İslam Birliği'ni sağlama, dünya çapında örgütlenen küfrün karşısına güçlü çıkma ve insanlığı İslam'ın adaletiyle barışa kavuşturma misyonu, Yavuz Sultan Selim Han'dan beri, 500 yıldır milletimizin omuzlarındadır.
Yavuz Sultan Selim Han, Batı'ya İslam'ın cevabı olan İslamcılığın kurucusudur. Mısır ve Pakistan İslamcılıkları, birer taşra zihniyeti olarak tepkiseldir ve yetersizdir. Yavuz Sultan Selim Han'dan beri İstanbul Müslümanlığı, modern Batı medeniyetine karşı üretilmiş tek doğru yol ve savunmadır. Yavuz Sultan Selim Han, İran'ı (Şii Safevi Devleti) Mercidabık'ta yenerek Şiraz'dan alim ve sanatçıları İstanbul'a getirdi. Ridaniye'de Memlüklüleri yenerek Mısır'da, Filistin'de, Şam'da, Bağdat'ta ve Hicaz'da ne kadar alim ve sanatçı varsa, hepsini İstanbul'da topladı. İstanbul, İslam dünyasının kültür merkezi oldu; İslam'ı en doğru şekilde anlama, yaşama ve amaçlarını gerçekleştirme, Tevhit mücadelesini verme, İslam dünyasının maddi manevi öncülüğünü, sosyal, siyasal ve ekonomik liderliğini üstlenme, ümmetin velayetini üzerine alma sorumluluğunu üstlendi.
Ümmetin velayeti, hala Türkiye'nin üzerindedir ve dış politikamızı bu gerçek belirlemek zorundadır. Türkiye'nin doğuda, Çeçenistan'dan doğu Türkistan'a kadar Asya'da, geniş bir coğrafyadaki etkisi, Ortadoğu'daki etkisi, Afrika'daki etkisi, Balkanlardaki etkisi, ümmetin velayetinin hala üzerinde olmasındandır. Kutsal emanetleri ve Hilafeti bizden alabilecek, İran, Pakistan ve Mısır da dahil, bir başka güç de yoktur; bu hem temsil özellikleri olmaması, hem de Batı'nn şiddetli düşmanlığıyla baş edebilecek maddi ve manevi güçlerinin olmaması yüzündendir. İstanbul hala İslam dünyasının merkezidir ve sosyal, siyasal ve ekonomik öncülüğünü yürütmektedir..
500. YIL DÖNÜMÜ
1517 yılında Halifeliğin Yavuz Sultan Selim'e ve onun mirasçılarına geçmesi, o günün İslam dünyasında önemli ölçüde sert tartışmalara neden olmamıştır.
Hilafet, İslam'ın temel prensiplerinden biridir, bütün Müslümanların tek bir imam tarafından yönetilmesini buyuran değerdir. Sekir asır, İmam'ın Hz. Peygamber'in kabilesi olan Kureyş'ten olacağı öğretisiyle geçirilmiştir. 1517 yılında Halifelik, Haşimoğullarından Mehmed Ebu Cafer'in güçsüz ellerindeydi ve halifeliği Kahire Sarayı'nda sembolik olarak devam ettiriyordu. Abbasilerin en son halifesi olarak Sultan Selim lehine halifelikten feragat etti.
Dönemin tarihi, sosyal, siyasal şartlarının zorlamasıyla gerçekleşen bu biçimsel geçiş, Kureyş kabilesine mensup olmamakla birlikte Türk sultanlarının, dünya çapında Müslümanların temsilcisi, idarecisi ve İmamı olmalarının temeli oldu. Halifeliğin Osmanlılara geçişi, Mekke Şerifi'nin Kabe'nin anahtarlarını Yavuz Sultan Selim'e göndermesi, böylece İstanbul'un Mukaddes Beldeler'in koruyucusu olmasıyla halifeliğin tanınması, onaylanmış oldu.
İslam dünyasının teşkilatlanması, güvenliği, ümmetin kalkınıp maddi ve manevi gelişmesi, güç birliğinin sağlanması, bugün daha büyük bir sorundur ve İslam dünyasının dünya çapında büyük bir bunalımdır.
Osmanlının 500 yıl önce geliştirdiği bu çözüme alternatif bir başka çözüm de hala bulunmamaktadır. İslamcılık, merkezde oluşan İstanbul Müslümanlığı bu günün dünyasına, dünya güçlerine verilmiş en doğru cevap teşkil etmektedir hala.
Halifeliğin Türkiye'ye geçişinin 500. yıldönümünde, Batı'nın yükselirken İslam dünyasının gerileyişini yeniden konuşabiliriz. İngilizlerin, Fransızların, Rusların ve Almaların Osmanlı politikalarını yeniden gözden geçirebiliriz. Amerika'nın ve Batı'nın İslam dünyasına dönük politikalırını tartışabiliriz.. Türkiye'nin 500 yıllık tarihi rolünü artık idrak edebiliriz.
Mustafa Yürekli - Haber 7
mustafayurekli@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.