H. Ali Erdoğan: Mezheplere Gerek Var Mı?
Bu soruya "Kur'an varken mezheplere ne gerek var?" diye cevap verecek birçok sosyal media âliminin (!) olduğunu biliyorum. Kur'an meali okuyarak her yönü ile dini anladığını zanneden bu kimseler çok rahatlıkla okuduğu mealden hüküm ve sonuç çıkarma yetkisini kendilerinde görebiliyor ve mezheplere gerek yok diyebiliyorlar. Fakat bunlar bilmiyorlar ki okudukları meal, o meali yazanın Kur'an'dan anladığından ibarettir. Aslında okunan meal ile Kur'an eşit ve eşdeğer görülmedikçe bu bakış açısında bir sorun yoktur. Bir yönü ile her hangi bir Kur'an meali alıp okuyan ve onu doğru kabul eden bir kimsenin mezhep imamı o mealin yazarıdır. Zira mezhep tercih ve takip edilen yol demektir. Aslında dinde mezheplere ihtiyaç yok demek insanların hiçbir alime, öğretmene, uzmana ihtiyacı yok demektir. Bu konuda cevap verilmesi gereken esas soru şudur: Her konuda insanların bir bilene ihtiyacı varken dini konularda niye olmasın?
Tarih boyunca insanların var olduğu her yerde ve her konuda farklı anlayışlar olmuş ve olmaya da devam edecektir.
Mezhepleri ortaya çıkaran bilgiye duyulan ihtiyaçtır. Tarih boyunca dini konuları yeterince bilmeyen insanlar mutlaka bir bilene sorular sormuşlardır. Bu sorular Kur'an'ın indiği konularda olduğu gibi inmeye tenezzül etmediği konularda da olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Bundan asla kaçış ve kurtuluş yoktur. Hayatın akışı zaman içinde yeni soru ve sorunları ortaya çıkarmaktadır. Hangi konuda olursa olsun talebin olduğu yerde arzın, arzın olduğu yerde de talebin olması doğaldır. Bu sadece ekonomik hayatta geçerli olan bir kural değil, hayatın her alanını kapsayan genel bir kuraldır.
Dini konularda yeterli bilgiye sahip olan insanların herhangi bir mezhebe uymaya ihtiyaçları yoktur demek, mezheplere gerek yok demekten daha tutarlıdır. Zira bugün yeryüzünde Kur'an'ı okuyup anlama imkanından mahrum yüz milyonlarca insan var.
Mezheplerin doğuşuna zemin hazırlayan birinci sebep bazı ayetlerin (müteşabih) farklı anlaşılmaya ve yorumlanmaya çok müsait oluşudur. İkinci sebep ise Kur'an'ın tenezzül etmeye değer bulmadığı konularda ortaya çıkan sorunlara dini açıdan çözüm bulmak için alimlerin farklı yol ve yöntemlere baş vurmasıdır. Sorulan sorulara cevap bulmak için çaba sarf eden alimlerin bir kısmı aklı ilk sıraya alırken, bir kısmı da nakli yani rivayeti ilk sıraya almıştır. Bu yol ve yöntem haliyle farklı mezheplerin doğuşunu hazırlamıştır. İşte bu gerçeği bilmeyenler mezhepleri ve mezhep önderlerini hedef almaktadırlar. Mezheplerin varlığını yadırgayan "meal alimleri" dini her konuda görüş bildirmekten ve yorum yapmaktan da geri durmuyorlar. Farkında olmasalar da bu büyük bir çelişkidir. Bu çelişki Kur'an ile meali eşit ve eşdeğer görmenin kaçınılmaz sonucudur. Prensip olarak aynı şeyi düşünen bu insanlar benzer sorulara farklı farklı cevaplar verebiliyorlar. Bu da onların ne büyük bir çelişki içine düştüklerini gösteriyor. İnsanlardan biri gelip dini bir soru sorduğunda herkes bildiğini aktar. Onlar da bundan geri kalmıyorlar. Tarih boyunca mezhep alimlerinin yaptığı bundan farklı değildir. Görüşleri birbirine yakın olan alimler belli bir usul ve metot oluşturmuşlardır. Benimsedikleri bu usul ve metot ile insanlara yardımcı olmaya çalışmışlardır. Bugün için esas sorun mezheplerin varlığı değil, herhangi bir mezhebe mensup olan kimselerin kendi mezhep görüşlerini dinin kendisi zannetmesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.