‘Güzel Yaşamak Bir Sanattır..’

‘Güzel Yaşamak Bir Sanattır..’
“Dış çevrenden kaçmakla asla rahatlayamazsın. Hele sessiz ve sakin bir yere sığınmakla hiç huzur bulamazsın..

..Çünkü dış dünyandan kaçarken iç dünyanı yanında götürürsün ve sessiz ve sakin bir yere sığındığında iç dünyandaki sorunlarla daha çok yüzgöz olursun. Bu durum iyice delirmeye kadar götürebilir…”

HAYRİ BOSTAN: Güzel Yaşamak Bir Sanattır

Sivri dillilik, çizgi dışılık sadece bende olan bir kişilik özelliği değil sanırım. Bazı insanlar, bırakın bu yönlerinden dolayı eleştirilmeyi, övülürler bile. Bunun en güzel örneği olarak rahmetli Celalettin Öktem hocayı hatırlıyorum.

Çok mütevazı, çok çalışkan, çok fedakâr bir insandı; ama asabi bir insandı aynı zamanda. Geceleri öğrenci tuvaletlerini temizleyecek kadar özverili, haftalarca Ankara’da imam hatipler için bir sonuç alabilme uğruna hasta haliyle bekleyecek kadar sabırlıydı. Ama yeri geldiğinde de lafını esirgemeyen, asla kimsenin karşısında eğilip bükülmeyen dobra bir insandır Celal Hoca.

Biz Karadenizlilerin, çok tükettiğimiz mısır ekmeğinden midir, çok soluduğumuz dağ ve yayla havasından mıdır nedendir bilinmez; ama yeri gelir akla ziyan derecede fedakârlık yaparız. Ama bunu göstermelik ve benzeri bir saikle yapmadığımız için de bütün yapıp ettiklerimizin boşa çıkacağını bilsek de tavrımızı koyarız. Rahmetli babam bu durumu bir örnekle güzel anlatırdı: İyi süt veren huysuz bir inek bir tekmede bütün kovayı yerlere saçabilir. Bizimkisi de o misal. Başkalarının söz ustalığıyla sağladığı prestiji bizler bin bir çileyle gösterdiğimiz fedakârlıklarla sağlayamayız.

Bir ömür böyle geçti.

Artık güzel şeyler düşünmeye, güzellikleri anımsamaya ve güzel hayaller kurmaya çalışacağım. Kendimce yanlış insanları düzeltmeye hiç uğraşmayacağım. Onların dünyasından hicret edeceğim sürekli. Bunu yapabilir miyim, başarabilir miyim? Bilemiyorum.
İlk önce, kendime en yakın dost bildiğim ve onsuz asla yapamayacağımı düşündüğüm sigaraya veda etmeye çalışıyorum. Bu gün onuncu gün. Hele bir on beş gün geçsin. Artık unutmaya başlayacağımı, o kadar istemeyeceğimi biliyorum. Daha önceki bırakmalarımdan biliyorum.

Sigarayı bırakmanın yetmeyeceğini de biliyorum. Sigaradan çok daha zararlı bazı ortamlardan ve insanlardan da uzaklaşmak gerekiyor.

İnternette ufak bir sorgulama yapınca şu yerler çıktı karşıma: Akarca, Bademli, Çukurbağ, Güzelçamlı,  Batavut, Mazı, Palamutbükü, Akyaka, Turunç, Köyceğiz, Sokakağzı, Söğüt… Bunlardan sadece Akyaka’nın bir emekli beldesi olduğunu duymuştum. O da Dondurmam Kaymak filminden. Ben bu yerlere Antalya-Kaş’ı, Trabzon-Hamsiköy’ü ve benzeri birkaç yeri ekleyebilirim.

Böyle düşüncelere dalınca sonunda, aslında bulunduğum yerden de kopamayacağım sonucuna varıyorum. Çocuklarım, torunlarım burada. Akrabalarım burada. İyi kötü arkadaşlarım burada. Sırf kafamı dinleyeceğim diye bu çevreden nasıl kopabilirim. Olacak şey değil.

Arapçadan yıllar önce “Kara Elbisedeki Lekeler” adıyla çevirdiğim bir romanda özellikle seyahat konusunda çok ilginç görüşler vardı. Özet olarak; “dış çevrenden kaçmakla asla rahatlayamazsın. Hele sessiz ve sakin bir yere sığınmakla hiç huzur bulamazsın. Çünkü dış dünyandan kaçarken iç dünyanı yanında götürürsün ve sessiz ve sakin bir yere sığındığında iç dünyandaki sorunlarla daha çok yüzgöz olursun. Bu durum iyice delirmeye kadar götürebilir…” diyordu.

İçinde yaşadığımız toplumdan kaçmanın manası yok. Elbette bozuk bir çevreden iyi bir çevreye hicret etmek de Rahmani bir tavsiyedir biz müminlere.

Gençlik yıllarımızdan beri karşılaştığımız ve zaman zaman da kullandığımız sloganların en başında “Huzur İslam’da” idi. Ama artık, şüphesiz ki İslam’da huzur olmakla birlikte, Müslümanlarda huzur kaldığını söylememiz gittikçe zorlaşıyor. Kimsenin kimseyi anlama, anlamaya çalışma nezaketi yok. En kolay iş karalama, hakaret, tekfir ve bin bir çeşit itham. Böyle ortamlarda artık bir konuda konuşmak, tartışmak, fikir ve düşünce alışverişinde bulunmak çok zor. İşin ilginç yanı, bu çamur yağmurundan nasiplenmeyen hiçbir Allah kulu da kalmıyor.

Sağlıklı ve uzun ömürlü olmak için sigara, içki gibi zararlılardan sakınmak, spor yapmak, sağlıklı beslenmek kadar önemli bir şey daha var. O da, kafa dengi sosyal çevrenin olması. O arkadaşlarınla zaman zaman sohbet etmen, paylaşman, geyik yapman da çok etkiliymiş sağlıklı yaşam için. Ben kendimi bu yönden çok şanssız hissediyorum. Öyle arkadaşlarımız var ki, onlarla bir araya gelmek, bir arada olmak, konuşmak, tartışmak insanı kanser eder. Her zaman kaba, saygısız, nezaketsiz, tepeden bakan, küçümseyen, karşısındakini küçümsediği oranda kendisinin büyüyeceğini düşünen tiplerdir bunlar. Yapılacak ilk iş olarak bunlardan kurtulmam, uzaklaşmam gerektiğini hissediyorum. Zaten bir sürü mahrumiyetlerle, zor koşullarda geçmiş çalışma hayatından sonra emeklilik döneminde azıcık soluklanmak, gezip tozmak, okumak-yazmak, fotoğraf çekmek, film izlemek, hayatı hissederek yaşamak istediğini fark eder etmez burnuna bir sürü olumsuzluğu dayarlar. Neymiş iki günlük dünya. Öleceksin. Öleceksin. Tuli emel çok kötü. Kabir hayatı var. Sorgu-sual var. Cehennem var. Cennet de var; ama bizim cennete gitmeyi arzulamamızı bile bize çok gören psikopatlarla dolu etrafımız. Ben bunlara “din manyakları” diyorum. “Müslümanın Müslümana gülümsemesi sadakadır” diyen Yüce Peygamber(sav)in ümmeti değiller sanki. Kırlara çıkmak, gezip dolaşmak, bir ağacın gölgesinde oturup ılgıt ılgıt esen rüzgârı ciğerlerine çekmek adeta haramdır Müslümana. Kendi aile sorunları, ekonomik sorunları, sağlık sorunları yanında bir de bütün dünyanın yükü bindirilir omuzlarına. Müslüman bütün bu ağır yükler altında sağlığını da, saadetini de, huzurunu da kaybeder. Artık kendisine faydası olmayan bir mahlûk haline gelen bu insandan kime ne fayda olabilir.

Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette “mizan” geçer. Mesela: “. الا تطغوا فى الميزان-و السماء رفعها ووضع الميزان- Allah göğü yükseltti ve mîzan(denge)ı koydu. Sakın dengeyi bozmayın. Rahman,7-8” buyuruluyor. Demek ki her eylemde, her söylemde, her davranışta, her olayda denge çok önemlidir. Bundan dolayıdır ki bazı insanlar için “dengeli insan”, bazıları için de “dengesiz insan” deniyor.

Dünya ile ahiret dengesini kuracağız. Hayatla da, ölümle de barışık olacağız. Hayatı paylaştığımız çocuklarımıza, eşlerimize, komşularımıza, arkadaşlarımıza, sosyal çevremize yaşamayı zehir etmeyeceğiz. İnsanların ağzının tadını gideren bir tutum ve davranış kesinlikle dini olamaz. Şair ne güzel söylemiş:
 

“Gelin tanış olalım,
İşin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz. (Yunus Emre)

Bob Marley de:” “Baktın  hayatın tadını çıkaramıyorsun; tadını  kaçıranı, hayatından çıkar.” demiş. Bence çok doğru demiş. Başka bir yerde “hayatın tadını kaçıranlar aptallardır” diye bir söz okumuştum. Osman Müftüoğlu bir yazısında şöyle der: “Gençliğinde hayatı erteleyip yaşlanınca “neden geç kaldım” telaşına kapılmak ortak bir zaafımızdır. Bu durumun genlerle bile ilişkisi olabilir. Bu “tarihsel-evrimsel hata,” yalnızca “hayatı ertelemek” veya “güzel şeyleri ıskalamak” ile kalsa iyi. Çoğumuzun bu zaafına, “hayata sınırlar koymak” da dâhildir.”

Ne kadar yaşayacağımızı bilmiyoruz. Ne zaman, nerede, nasıl öleceğimizi de bilemiyoruz. Bugün hayattayız ve bu bize bahşedilmiş en güzel nimet olsa gerek. Onun kıymetini bilip hakkını verebilirsek ne mutlu bize. Ve diyorum ki, bu kısacık fani hayat sadece ve sadece güzel şeyler yapmak için değer.  Bin bir suizanla, tahminle onun bunun ne kadar haksız kazanç sağladığını, nasıl köşeyi döndüğünü, su akarken nasıl da güğümlerini doldurduklarını öfkeden kudurarak, ağzından salyalar saçılarak anlatanlar aslında içlerinde kendileri isteyip de yapamadıklarını başkaları yaptığı için hayıflananlardır biraz da. Çünkü haksız kazanca, harama bulaşmak bu dünyadaki en büyük talihsizliktir. Millet adına kendisine emanet edilen görev ve yetkileri kişisel çıkarları için, nefsi heva ve hevesleri için kullananlar dünyanın en zavallı yaratıkları olarak görülmelidir. Varsın onlar kendilerini dünyanın en şanslı, en uyanık, en akıllı insanları olarak görsünler.

Herkes herkesi aldatabilir; ama kimse kendisini aldatamaz. Hayatta yaptığımız bazı yanlışlar gün gelir bizi utanca boğar. Allah kimseye böyle utanç vermesin. Utanılacak işler yaptırmasın. İstemeyerek de olsa yaptığımız yanlışlardan utanmayı, utanç duymayı, pişman olmayı nasip eylesin. Hatalardan utanmak en büyük tövbedir çünkü.

 

Hayri Bostan
05.08.2017

 

Ulu Kanal

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.