Gezi Olayları nedeniyle CHP kapatılabilir mi?
Gezi Olayları'nı; siyasal İktidar "sivil darbe girişimi" direnişçiler "sivil diktaya başkaldırı" olarak değerlendiriyor. Olayların odağında Anamuhalefet CHP'nin olduğu biliniyor. Vandalizme varan protestolar "Parti Kapatma" nedeni olabilir mi? Hukuk profesörü Ersan Şen cevapladı...
Hakan Göksel'in söyleşisi
Gezi Parkı olaylarını; siyasal İktidar "sivil darbe girişimi" direnişçiler "Sivil Diktaya Başkaldırı" olarak değerlendiriyor. Olayların arkasında CHP'nin olduğu da güçlü iddialar arasında... Gösterilerde çıkan olaylar bir süre sonra yerini şiddet görüntülerine ya da moda tabirle "Vandalizm"e bıraktı.
CHP'nin olayları kışkırtması, mitinge insan toplayıp Taksim'e yönlendirmesi, "sivil darbe girişimi" olarak algılandı. Kamu malına zarar verme, yakıp yıkma görüntüleri de hafızalarda tazeliğini koruyor.
Haber 7 Editörü Hakan Göksel, Hukuk Profesörü ve aynı zamanda Haber 7 yazarı olan Ersan Şen ile Türkiye'de Gezi Parkı ile yaşanan olayların siyasal partiler boyutunu konuştu, "şiddet olayını teşvik eden partilere kapatma davası" açılıp açılamayacağını sordu.
İşte o söyleşi...
Sizinle daha önce direnişçilerin "çete suçu"ndan mı yoksa farklı bir konuda mı yargılanacağı üzerine konuşmuştuk. Bu kez işin içerisinde birden fazla siyasi parti var. Türkiye Komünist Partisi (TKP), İşçi Partisi (İP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Emek Partisi (EMEP), Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP), Türkiye Komünist İşçi Partisi, (TKİP), Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nin (ESP) vb seçmen kitlesi küçük olan partileri bir tarafa bırakıp ana muhalefet açısından sormak istiyorum...
Şahsi kanaatim şayet iktidarda CHP ve muhalefette Ak Parti olsa idi, Ak Parti'ye şimdiye kadar aşırı odakların merkezi olma, darbe ve şiddete teşvik suçundan 10 defa kapatma davası açılmıştı.
Bizde parti kapatma sürecinde Anayasa'daki hükümler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olmamız bakımından 11. Madde esas alınıyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. Maddesi "Dernek Kurma ve Toplantı Özgürlüğü" başlıklı maddesinde; "Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, denek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir. Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel değildir" deniyor. Eğer CHP'nin olaylarla ilgisi tespit edilirse kapatma davası açılabilir mi? |
Siyasi partilerin uyacakları esaslar ve ne şekilde kapatılacakları Anayasa'nın 68 ve 69. maddelerinde düzenlenmiştir. Bir siyasi partinin, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunup yerleştirmeyi amaçlayan veya suçun işlenmesine teşvik eden eylemlerde bulunup, bu niteliği taşıyan eylemlerden birisinin işlenmesinde odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesi tarafından net bir şekilde tespit edilmesi halinde, temelli kapatılmasına karar verilir.
Eylemlerin işlenmesinde "odak olmak" ifadesini nasıl anlamalıyız?
Bir siyasi parti, bu nitelikteki fiillerin o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durumun o partinin yetkili organları tarafından benimsenmesi ya da bu tür eylemlerin doğrudan doğruya bir siyasi partinin organlarınca kararlılık içinde işlendiğinin tespiti halinde siyasi partinin kapatmaya elverişli fiillerin odağı haline geldiği kabul edilecektir.
Bu tür bir şüphenin netleştirilmediği, bir siyasi partinin kapatılması için bu yönde hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş yeterli delile ulaşılamadığı takdirde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı siyasi partinin kapatılması amacıyla Anayasa Mahkemesi'nde dava açamayacaktır.
Kapatma yerine hangi tedbirler uygulanabilir?
Siyasi partiler temeline dayalı temsili demokrasilerde esas olan siyasi partilerin kapatılması değil, mümkün olduğu derecede siyasi faaliyetlerini ifade hürriyeti, toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak suretiyle devam ettirmesidir.
Demokratik hukuk devletinde çoğulculukta bu esastan hareket eder. Ancak hiçbir siyasi parti ve temsilcileri, cebir, şiddet ve tehdide dayalı eylemlerin içerisinde bulunamaz, bu tür eylemleri de siyasi parti adına gerçekleştiremez ve destekleyemez.
CHP'nin yaptıklarını hangi açıdan değerlendirmek gerekiyor?
Demokratik hukuk toplumunda, temsili demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler, iktidarın tasarruflarını benimsemeyip, direnme, karşı gelme, kabul etmeme, ağır eleştiri yapma hak ve yetkisine sahiptir. Nitekim 12 Eylül 2010 tarihinde Anayasa m.69'da yapılan değişiklikle, siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması öngörülmüştür. Önemli olan, kapatılmaya neden olabilecek eylemlerin odağı haline gelip gelmemektir. Bunu da tüzel kişiliğe sahip siyasi parti, ancak temsilcileri vasıtasıyla icra edebilir.
Siyasi parti temsil eden gerçek kişilerin, somut delillerle tespit edilen eylemlerinden hareketle, siyasi partinin Anayasa m.68/4'te gösterilen hukuka aykırılıkların odağı haline geldiğinin tespit edilmesi şartı ile siyasi partinin kapatılması mümkün olabilir. Bu durumda Anayasa Mahkemesi, siyasi partiyi temelli kapatmak yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre siyasi partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yararlanmamasına karar verebilir.
Özetle; siyasi partinin yetkili organ ve temsilcilerinin, sistematik olarak cebir, şiddet ve tehdit içeren fiiller icra etmek veya ettirmek, desteklemek, azmettirmek veya teşvik etmek suretiyle Anayasa m.68/4 kapsamına giren hukuka aykırılıkları gerçekleştirmeleri gerekir. Bu, bir olayla sınırlı olmayıp, net bir şekilde Devlete, Ülkeye, Millete, meşru sistem aleyhine ve Anayasa ile kurulu düzeni bozmaya yönelik ve elverişli olmalıdır. Ağır da olsa eleştiri maksatlı düşünce açıklamaları, kesinlikle bu noktada yeterli ve elverişli sayılamaz.
Siyasi partinin yetkili organında görev alan bir kişi veya kişilerin veya birkaç milletvekilinin, bireysel hukuka aykırılıklarının veya bir toplumsal olaya destek amaçlı hareketlerinin, siyasi partinin hukuka aykırılığın odağı haline gelmesi, yani hukuka aykırı eylemlerin sebebi ve ana hareket noktası olarak görülebilmesi için yeterli değildir. Odak olmak, hukuka aykırı eylemlerin kaynağı, sebebi ve yönlendiricisi anlamını taşır. Siyasi parti kapatmak çare değil diyerek, parti tüzel kişiliğine yönlendirilebilecek sistematik hukuka aykırılıkları ve işlenen suçları gözardı etmek, bu noktada siyasi partiler arasında ayırım yapmak yanlıştır. Bu durumda, Anayasa ve yasa değişikliği ile siyasi parti kapatmayı zorlaştırmak gerekir. Siyasi parti kapatma, elbette muhalefet partileri için tehdit aracı olarak kullanılmamalıdır.
Bu zamana kadar irticai faaliyetler kapatma davası konusu oldu. Bugün MGK'da bir tehdit değil. Sivil darbe girişimi tehdit olarak MGK gündemine girerse kapatma davasına dayanak olabilir mi?
Bir siyasi parti hakkında kapatma davası açılması için, siyasi partinin eylemleri nedeniyle Milli Güvenlik Kurulu'nun gündemine girmesine gerek bulunmamaktadır.
Milli Güvenlik Kurulu tarafından bir siyasi partinin eylemlerinin Anayasa m.118/3 kapsamında değerlendirilmesi, yalnız başına hakkında kapatma davası açılması için yeterli değildir.
Neticede Kurul, Bakanlar Kurulu tarafından değerlendirmesi amacıyla Devletin varlığı ve bağımsızlığı, Ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararları Bakanlar Kurulu'na iletir.
Bakanlar Kurulu için bağlayıcı olmayan ve tavsiye niteliği taşıyan Milli Güvenlik Kurulu kararları değerlendirmeye alınır. Milli Güvenlik Kurulu'nun aldığı tedbir kararları arasında, bir siyasi partinin isimlendirilmesi ve bu siyasi parti hakkında gereğinin yapılması tarzında bir kararın yer alması isabetli değildir. Demokratik hukuk toplumunda, siyasi partilerle ilgili yaptırımların Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu uyarınca yargı mercileri tarafından tatbiki gerekir.
Gezi Parkı olayları sivil bir darbe olarak nitelendiriliyor. Bugün Ergenekon Balyoz gibi askeri darbe girişimleri yargının önünde aynı göstericiler "darbeci" olarak yargılanabilir mi?
Darbe iddiasının gündeme gelebilmesi için, TCK m.302, 309, 311 veya 312'nin bir terör veya suç örgütü tarafından tespitine ilişkin yeterli delillere ulaşılması gerekir. Her iddia, toplumun bir kesiminde ortaya çıkan huzursuzluk, kanunlara riayetsizlik, aktif veya pasif direniş veya Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ile maksadı aşan ve konusu suç teşkil eden düşünce açıklamaları, darbeye teşebbüs suçu kapsamında değerlendirilemez.
Darbeye teşebbüs suçunun varlığı için, Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğüne, Anayasa ile kurulu düzene, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne veya Hükümete karşı elverişli vasıtalarla cebir ve şiddet kullanmak suretiyle suç işlendiği tespit edilmelidir.
Aksi halde, yani henüz cebir ve şiddete dönüşmeyen veya elverişli vasıta bulunmayan ya da elverişli vasıta olsa bile henüz darbe suçunun icra hareketlerine geçilmediği aşamalarda, darbe suçunun hazırlık hareketleri veya suç için anlaşma suçunu düzenleyen TCK m.316'nın ihlali ya da başka münferit suçların işlenmesi gündeme gelebilir.
Son olarak yargı darbe suçu olduğuna karar verse de toplumsal uzlaşı, huzur ve kamu yararı gözetilerek darbeciler hakkında verilen kararlar yumuşatılabilir mi? Hukuk böyle bir fonksiyon icra edebilir mi?
Bu takdir, elbette af ve kanun çıkarma yetkisine sahip Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndedir. Esas itibariyle af ve benzeri müesseseler, suç ve ceza siyasetine, adalete, mağdurun korunmasına ve hukuk alanında istikrara uygun değildir. Af, suç işleyenlerin ödüllendirilmesi olarak kabul edilmektedir. Ancak affa sıkça başvurulduğunu da söylemek isteriz.
Affa başvurulacaksa, bu konuda "eşitlik" ve "adalet" ilkelerinin gözardı edilmemesi gerekmektedir. Sürekli af beklentisi ise, toplumda işlenen suçların sayısını arttırır ve hukuk düzenini zedeler. Bunun dışında yargı organı, önüne gelen olaya ceza kanunlarını tatbik etmek zorundadır. Yargı organı, kanun ve hukuk kuralları ile bağlıdır. Bir başka ifade ile yargı, duruma, kişiye, olaya göre hareket edemez. Aksi halde, "eşitlik" ve "adalet" ilkelerinin özü zedelenir.
Hakan GÖKSEL / Haber 7
Hakan.Goksel@haber7.com
twitter.com/hakan_goksel
Kaynak: Haber7
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.